|

İnsanoğlunun kadim meselesiAkıl ve inanç

Hümeyra Karagözoğlu
00:00 - 7/02/2007 Çarşamba
Güncelleme: 14:31 - 23/02/2007 Cuma
Yeni Şafak
İnsanoğlunun kadim meselesi<br>Akıl ve inanç
İnsanoğlunun kadim meselesi
Akıl ve inanç

Din ve felsefe ilişkisi yüzyıllardan beri tartışılan bir mesele olmakla beraber, dinî inançların felsefî açıdan incelenmesini amaçlayan "Din Felsefesi", disiplin olarak çok uzun bir geçmişe sahip değildir. Buna rağmen Batı'da bu sahaya dair muazzam bir literatür oluşmuşken, ülkemizde hâlâ yeterli sayıda yayın bulunmamaktadır. Telif eserlerle doldurulamayan bu boşluğun, Batı'dan yapılan çevirilerle kapatılmaya çalışıldığı gözlenmektedir. Bu gayeye matuf çalışmalardan biri, Küre Yayınları'ndan 2006 yılında Din Felsefesine Giriş alt başlığıyla çıkan Akıl ve İnanç isimli kitaptır. Tercümesi Rahim Acar tarafından yapılan bu eser, dört farklı yazarın ortak ürünü olup, Din Felsefesi'nin temel meselelerine giriş mahiyetindedir. On beş bölümden oluşan eserde, her bölüm sonunda bölümün içeriğine dair çalışma soruları ve okuma önerileri bulunmaktadır. İlk bölümde, dinin mahiyeti ve insanın hangi arayışına cevap verdiği açıklanmaya çalışılmaktadır. Yazarlar dinin, "bir takım inançlar, fiiller ve hem toplum hem de birey düzeyinde tecrübelerle inşâ edilmiş ve bir Mutlak Gerçeklik (Ultimate Reality) tasavvuru etrafında tesis edilmiş" olduğunu kabul ederek, bu şekilde geçici bir din tanımı teklif ettiklerini belirtmişlerdir. Din Felsefesini ise, "dinî inançları tahlil etme ve eleştirel olarak değerlendirme girişimi" (s. 6) olarak tanımlamışlardır. Elbette dünyada tek tip dinî inançtan söz etmek mümkün değildir. Ancak dinî inançları tahlil edebilmek için bu geniş inanç kümesini daraltmak lâzımdır. Bu sebeple çalışma, teizmle ve "her şeye kâdir, her şeyi bilen ve salt iyi olan aşkın, manevî bir varlık" (s. 7) olarak teizmin Tanrı inancıyla sınırlandırılmıştır. Bunun yanında eserin başında yazarlar, kitap boyunca düşünceye saygı duyan, saf tarafsızlığa veya kör tarafgirliğe mağlup olmamış, "taraflı objektif" olarak adlandırdıkları bir tutum benimseyeceklerini vaat etmektedirler (s. 11).

Kitapta; dinî tecrübe, iman ve akıl ilişkisi, ilahî sıfatlar, Tanrı'nın varlığına dair deliller, kötülük problemi, Tanrı-âlem ilişkisi, mucizeler, ölümden sonra hayat, din dili, din-bilim ilişkisi, dinî çeşitlilik ve Tanrı-ahlâk ilişkisi gibi Din Felsefesi'nin temel meseleleri sırasıyla ele alınmıştır. Eserde Tanrı'nın mahiyeti sorununun, Tanrı'nın var olup olmadığı sorusundan önce ele alınması anlamlıdır. Çünkü yazarlara göre Tanrı'nın mahiyeti bilinmiyorsa, onun varlığının sorgulanmasının bir anlamı yoktur. Bu nedenle kitapta geleneksel teizmin Tanrı tasavvurunun ne olduğu ve bu tasavvurun tutarlılığı tartışıldıktan sonra Tanrı'nın varlığına dair ileri sürülen deliller konu edilmektedir. Ele aldığımız kitapta, Din Felsefesi'nin klâsik problemleri hakkındaki modern görüşlerin değişik tasniflere tabi tutulduğu göze çarpmaktadır. Dinî tecrübenin çeşitleri, iman-akıl tartışması karşısındaki tutumlar, Tanrı'yı bilmek için bir delile dayanmanın gerekli olup olmadığı hususundaki görüşler de böyle sınıflandırılmıştır. Tanrı'yı bilme konusunda, delil olmasa bile dinî inançların aklî bir gerekçelendirmesinin mümkün olduğunu savunan düzeltilmiş epistemoloji (reformed epistemology) nin argümanları da eserde ele alınmaktadır. Alvin Plantinga (d. 1932), Nicolas Wolterstorff (d. 1932) ve William P. Alston (d. 1921) gibi çağdaş isimler tarafından temsil edilen düzeltilmiş epistemolojinin bu argümanları, önümüzdeki yıllarda din felsefesi alanında yoğun tartışmalara konu olacak gibi gözükmektedir.

DİNİN FELSEFİ İNCELEMESİ

Eserin son bölümünde, Tanrı ve insanı konu edinen Din Felsefesi'nin süregiden bir arayış olduğu ve insanlar var olduğu sürece bu arayışın devam edeceği vurgulanmaktadır. Dinin felsefî incelemesi, iman veya imansızlık için başlı başına bir neden olmasa da, insanoğlu hiçbir zaman bu faaliyetten vazgeçmeyecektir. Eser boyunca, din karşıtlarının da din taraftarlarının da argümanlarının büyük bir dikkatle incelenebileceği, anlama çabası içinde bir tavırla bu soruşturmanın yapılabileceği vurgulanmaktadır. Yazarlar, Din Felsefesi'nin canlı bir araştırma sahası olarak gelişmeye devam edeceğine duydukları inancı belirterek, akıl ve inancın hep bir şekilde yan yana gelmek için çabalayacakları vurgusuyla satırlarına son verirler. Bölümlerinden kısaca bahsedilen bu eserde, konular tarihî gelişimlerinden bahsedilmeksizin ele alınmıştır. Vurgular, meselenin çözümüne dair tarihte önerilmiş çözümlerden ziyade problemin yapısına ilişkindir. Konunun işlenişi ve sunum tarzı, kitabın amacının tarihsel veya akademik bilgi vermekten çok, okuyucuyu Din Felsefesi'nin problemleriyle yüz yüze getirmek olduğunu göstermektedir. Problemler okuyucuyu heyecanlandıracak şekilde adım adım izah edilmiş ve tartışılmıştır. Bölüm sonlarındaki çalışma soruları, okuyucunun akıl yürütmesini sağlama endişesinin en açık göstergesidir. Bu şekilde okuyucuyu bilgi yığınından kurtarıp Din Felsefesi'nin meselelerine âşinâ kılması, bu problemlerin mahiyetini bir ders kitabı açıklığında inceleyerek okuyucuyu bu problemler üzerinde tefekküre sevk etmesi, kitabın en önemli başarısı gibi görünmektedir.

Bölümlerin sistemli ve birbiriyle bağlantılı şekilde sıralanması, konuların sürükleyici bir tarzda ele alınması ve tercümenin akıcılığı, kitabı okunur kılan özellikler olarak öne çıkmaktadır. Bununla birlikte konular Hıristiyan teizmi merkeze alınarak işlenmiş görünmektedir. Mûsevîlik, Hinduizm ve İslâm'dan örnekler verilmesine rağmen, problem çerçevelerinin Hıristiyanlık bağlamında çizildiği dikkat çekmektedir. Edebî alıntıların ve örneklerin Batılı öğelerle dolu olması, Din Felsefesi alanında Müslüman bakış açısıyla yazılmış bir giriş kitabına duyulan ihtiyacın hâlâ varolduğunu hissettirmektedir. Bu eksiklerine rağmen eserin, Din Felsefesi'nin meselelerine ve çağdaş tartışmalarına dair iyi bir giriş kitabı olduğunu söylemek mümkündür.


17 yıl önce