|

28 Şubat mayası neden tutmadı?

28 Şubat başarısız oldu çünkü, kendine hedef olarak dini ve dinin sosyal tezahürlerini seçmişti. Oysa sosyal bir gerçeklik olan din ve onun tezahürleri evrenseldi ve darbelerle yok edilmesi imkansızdı.

Taha Ünal
00:00 - 20/04/2012 Cuma
Güncelleme: 21:43 - 19/04/2012 Perşembe
Yeni Şafak
28 Şubat mayası neden tutmadı?
28 Şubat mayası neden tutmadı?

15 yıl insan hayatı açısından kayda değer bir zaman dilimi olsa da, toplum hayatına bakan yönüyle çok kısa bir zaman dilimi. 28 Şubat Postmodern Darbesi'nin de, klasik bir darbeden ziyade, toplumun sosyo-kültürel yapısını değiştirmeye yönelik planlı bir müdahale olduğunu nazara alırsak, akıllara 'neden bu kadar kısa sürdüğü' sorusu gelmektedir. Nitekim, o dönemin kudretli paşasının ağzından dökülüp tarihe mal olan “28 Şubat gerekirse 1000 yıl sürecek” sözü bu müdahalenin toplumun genleriyle oynamaya yönelik bir organizasyon olduğunu gösteriyor.

Bu meyanda, Kur'an kurslarının tırpanlanması, imam-hatip liselerinin orta kısımlarının kapatılması, başörtüsü yasağının adeta hortlatılması, dindar kesim üzerindeki takati güç baskı, tarihte eşi çok nadir görülen, faşist yönetimleri andıran fişleme faaliyetleri... ve daha niceleri. İşte bütün bunlar, özellikle eğitimle ilgili olanlar, toplumun genleriyle oynayıp, adeta yeni bir toplum inşa etme çalışmalarıydı. Bundandır ki; müdahalenin bu yönünün farkında olan komutan, “1000 yıl sürecek” gibi çok iddialı bir sözü söyleyebilmiştir.

ON YIL BİLE SÜRMEDİ

Peki, bırakın bin yılı, bu müdahale neden 10 yıl bile sür(e)meyecek kadar başarısız olmuştur? En büyük hata nerede yapılmıştır? Kainatta, insana hayranlık verecek derecede baş döndüren bir düzen, en ince ayrıntısına kadar planlanmış bir sistem vardır. Biz, bu düzenin sadece, dünyanın merkezinde olması sebebiyle, insanla ilgili olan kısmına bakalım; Allah, insanı yaratmış, ancak oksijen ihtiyacını da beraberinde var etmiş. Bu ihtiyacı yerine getirmesi için de, bitkilere fotosentez yapıp oksijen üretme gibi bir kabiliyet vermiş. Yine insanı yaratmış, konuşma ihtiyacını da fıtratına koymuş. Bu ihtiyacını gidermesi için beyni, dili, havadaki sesi iletme özelliğini var ettiği gibi, muhatabının onu anlaması için kulak da yaratmayı ihmal etmemiş. İnsanı yaratmış, benliğine yalnız yaşayamama özelliği koymuş. Bunu karşılaması için de hem kendi cinsinden, hem de karşı cinsten arkadaş, yoldaş ve eşler var etmiş… Örnekleri çoğaltabiliriz.

Bütün bunlardan sonra, hem insanlar arasındaki ahenk ve düzeni sağlama, hem de insanın dünya ve ahiret saadetini elde etmesi adına 'din'ler göndermiş. Yani, hayatın merkezinde insanı, insanın da merkezine dini koymuş yüce Yaratan. Nitekim her doğanın fıtrat, yani din üzere doğduğunu söyleyen Peygamberimiz (s.a.s.), dinin, insan için en fıtri gerçeklik olduğunu ortaya koymaktadır.

İşte 28 Şubat'ın en büyük açmazı bu noktadaydı. Bu talihsiz post modern darbe, kendine müdahale alanı olarak dini ve dinin sosyal tezahürlerini belirliyordu. Gidişattan rahatsız olup, sosyal statülerini kaybedeceğinden endişe duyan, askeri bürokrasi başta olmak üzere, sivil uzantılarıyla beraber tüm darbeci zihniyet, dini toplum hayatından bütünüyle soyutlamak istiyordu. Bir taraftan, bu amaçlarını gerçekleştirmek için başörtüsü başta olmak üzere bir sürü anlamsız yasağı uygularken; diğer yandan da kafalarındaki gençliği yetiştirip, darbe zihniyetini 1000 yıl yaşatma adına eğitim sistemine müdahale ediyorlardı. Eğitim sistemine yaptıkları müdahaleler, kendi kafalarındaki dinden soyutlanmış düzenin mayasını oluşturuyordu ki; böylece uzun vadede başarılı olabileceklerdi.

DİNİ YOK SAYMANIN SONU

Ancak, unuttukları veya göremedikleri realite şu idi ki; din, ilk insanla başlamış ve her toplumun bünyesinde bir şekilde var olmuş en fıtri ihtiyaç idi. İnsanlık tarihi boyunca en vazgeçilmez kurumlardan birisi olmuştu. Dünyada, duvarsız, edebiyatsız, yazısız ve töresiz çok ülke ve toplum olmuş ancak mabutsuz ve mabetsiz toplumlar olmamıştı.

Ferdi veya toplumu dinden, özellikle son ve evrensel din olan, İslam'dan ve O'nun kişisel ve sosyal tezahürlerinden soyutlamaya çalışmak, insanın derisini yüzmek gibi akıl dışı bir girişimdi. İşte 28 Şubat böylesine akıl-mantık dışı ve çürük bir zemin üzerine oturuyordu. Oysa Dinin Sahibi, Rahman Suresi 27. Ayeti'nde, “Her fani, adı üzerinde fani olduğu için gün gelip eskiyip, pörsüyüp sararıp yok olucudur. Ancak Azamet ve İkram Sahibi olan Rabbi'nin vechi/yönü kalıcıdır”(Rahman, 55/ 27) buyuruyordu.

İşte bu günlerde bahsi geçen ayet-i kerimenin tezahürünü yaşamaktayız. Fani olanların, geçici olduklarını unutup, baki olana açtıkları savaş ve yaptıkları müdahale, eskidi, pörsüdü, sararıp yok oldu. Azamet ve İkram Sahibi'ne bakan ve O'nu merkeze alan sistem ve düzenler yaşıyor ve yaşamaya devam edecek.

* Din Sosyoloğu (tahaunal80@gmail.com)
12 yıl önce