|

Başbakan'ın Başkanlığı ve Türk-Kürt İttifakı

Yard. Doç. Dr. Ali Kemal Özcan
00:00 - 6/07/2014 Pazar
Güncelleme: 22:02 - 5/07/2014 Cumartesi
Yeni Şafak
Başbakan'ın Başkanlığı ve  Türk-Kürt İttifakı
Başbakan'ın Başkanlığı ve Türk-Kürt İttifakı

Başbakan'ın 'başkanlık' adaylığı açıklandı. Hayır bekleyenlere ve dileyenlere hayırlı olsun.

Aday olunca da – Ekmeleddin Hoca'nın Kılıçdaroğlu'na bir 'huşu' yaşatma ötesine fazlaca geçemeyeceği düşünülürse –herkesin seçileceği ihtimali üzerinde çalıştığını söylemek abartı olmaz. Dolayısıyla artık Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığının, kendisini tasfiye planının son hamlesi olma 'şansı'nı tartışmanın zamanıdır.

Max Weber, karizmatik liderlik ve karizma kavramlarının sosyolojik analizinde de temel klasik kaynak olarak bilinir. Bu analizinde Weber, karizmatik liderlerin 'makus talih'lerini karizmalarının rutinleşmesine bağlar: Birinci aşama dediği halis (pure) hâlini zalimin zulmüne karşı kitleleri motive etmede bir dinamik olarak olumlarken, rutinleşmiş ikinci aşamasını iktidara tırmanan elit kadronun (bureaucratic staff) maddi ve manevi menfaatlerinin bir manivelası olarak işlevselleşmesi temelinde analiz eder. Bu aşama, Karizma'nın olduğundan öte şişirilip 'debriyajına basılarak' (Örgüt 'motor'undan gücü koparılarak) önce yaşarken sonra da fiziken öldürüldüğü aşama olur.

Çözüm sürecinin önemi

Yakın tarih örnekleri olarak Mao, Lenin ve M.Kemal akibetleri önümüzde serilidir. Ve en esef verici olanı olarak da, bu liderlerin bu süreçlere bizatihî katkıları tarihin elinde duruyor. M.Kemal'in 'Atatürk' olmayı kabul etmesi ve kendisini kanunla korumada hayır beklemesi mesela...

Çözüm Süreci'nin (dolayısıyla köşe taşlarının daha belirgince ortaya çıkmakta olduğu Türk-Kürt ittifakının) önündeki yegâne risk, Erdoğan ve Öcalan'ın karizmalarının rutinleştirilmesidir. Bunun elimizdeki en somut delili ise AK Parti'de Erdoğan'ın, reel PKK'de Öcalan'ın yanlışlarının bulunamayışının 'kültürleşmesi'dir. Bu halkların binlerce yıldır 'dost acı söyler' demesi, bu demesine bir kıymeti harbiye inşa ettirmedi maalesef...

***

Global dünyamızın 'hegemon'larının, insanlığın Anadolu ve Mezopotamya beşiğinin bağrındaki Ortakvatan'ımızda yaşamın iplerini elimize geçirmeye kolay fırsat vermeyecekleri malumdur.

21. yüzyılın Türk-Kürt ilişkileri ile alakalı olarak, Global Odaklar'ın kapsamlı ortak çalışması, Öcalan'ı 'ateş topu' olarak Türkiye 'odunluk'una 15 Şubat 99'da atması ile başladı. Bu operasyonun sonuçsuz kalmasını İmralı'daki 'savunma kompleksi' ile (felsefî, tarihî ve estetik bütünlüğü içinde) Öcalan liderliği sağladı. Aynı odakların 2004-2011 yılları arasındaki yüklenmesini de Erdoğan liderliği boşa çıkardı. 2011'den sonra da operasyonlardan beraberce yıkılmadan-çıkmaya çalışmaktadırlar.

Ölü karİzmalar çok konuşturulur

Bu iki karizma tam da bu nedenle, Süreç'ten adamakıllı rahatsız olan iç-dış 'hegemonik' güçlerin asgari müşterek hedefidir diye ısrarla söylerim. Bu hedefe doğru girişilen hamleler-darbeler dizisi bugüne kadar püskürtüldü, bundan sonra da püskürtüleceğine dönük elimizde epey bir umut-verici dinamik mevcuttur şüphesiz. Hegemonların herşeye 'kadir' olmadıklarına dair etrafımızda epey bir 'musibet' de vardır! Ancak iki karizmatik liderin etrafındaki 'rutinleşme çemberi'nin saflarını sıklaştırdığına yönelik veriler de az değildir. Odaklar'ın üzerinde çalıştıkları yegâne sosyolojik zemin, bu iki karizmanın etrafında oluşmakta olan rutinleşmenin beslediği –ve beslendiği– bir yeni iktidar elitidir.

Bu karizmalar kuşkusuz tarihî işler yaptılar, yapmaktadırlar: Başardılar, başarmaktadırlar. Konu literatürünün üzerinde birleştiği en temel öğe, karizmanın başarı ile örüldüğüdür. Ancak sözümüzün konusu bu aynı karizmalar, nohuttan mercimek çorbası yapacaklarına inananabilmektedirler. Hukuk fakültesinden arkeolog mezun edebilecekleri üzerine 'yoğunca' çalışabilmektedirler. Biri Cumhur'a anayasasız başkanlık ve Parti'ye genel başkanlık yapabileceğine inanmış görünmekte; diğeri, 159 kayıtlı delegenin salt çoğunluğunu sağlayamayıp e-başkanlarını 3. turda seçen emir-komuta kadrolarının partisinden 'halkların demokrasi'sini bekleyebilerek böyle bir 'parti'yi 'Türkiye'nin 'devrimci' geleceği' diye sloganlamaktadır. Hem de 'devrimler yıkıcıdır, asıl dönüşüm evrimseldir' diyerek sosyalist literatürdeki bir kör-kütüğe evrensel bir neşter atmış iken...

Ölüler konuşamazlar. Ama ölü karizmalar çok konuşturulurlar. İktidar nimetlerinin 'taze' kokusunu alan yeni elit kombinasyonları ölü karizmatik liderleri pervasızca olduğu kadar hince konuştururlar. Çünkü ölüler 'ben böyle demedim, demiyorum' diyemezler. Onun için bir kaba-saf vatandaş olsam da Mao'ya, Lenin'e, M.Kemal'e çağrı yapamam. Saflığımın 'akıllı' bir tarafı var ki, yaşayan bu iki karizmaya çağrı yaparım. Özellikle 'Ruhunda ve bilincinde tarihi doğru yaşamayanlar hiçbir özgürlük ve eşitlik iddiasında bulunamazlar' deyip bir daha bununla ne demek istediğine dönmeyen ikincisine... 'Etnisite ulusa göre çok daha sosyolojiktir' deyip önüne 'demokratik' koyarak kapitalizmin 'pazar' rahminden yeni bir 'şey' ('demokratik modernite ulusu') çıkarabileceğine inanmış görünen ikincisine...

Evrensel muhtaciyet

Başbakan'ın başkanlık adaylığı hayli risklidir. Odaklar bu 'metod' ile kendisini tasfiyeye yükleneceklerdir. Onun için 21. yüzyılın kendilerine ters odaklara dert bir Türk-Kürt ittifakının en anlamlı tarihî lider adayı olarak, Parti'sindeki 'rutinleştirme çemberi'ne karşı tarihi yaşayan bir ruh ile direnmesine tarihî ihtiyacı vardır.

Öcalan liderliğinde ise –Türk-Kürt ittifakı perspektifinin ilk çizeni olarak–'tarihi yaşama' kavramının neden kullanıldığında yeniden yoğunlaşılarak, nohuttan mercimek çorbası nasıl yapılamayacağına hükmetmeye evrensel muhtaciyet vardır.

10 yıl önce