|

Demokrasinin veya tarihselciliğin alternatifsizliği (mi?)

Tarihselcilik İslami hüküm, kurum ve prensiplerin evrensel olmadığını iddia ederken bunlardan boşalan yeri demokrasi, laiklik, liberalizmin alması istenmektedir. Tarihselcilik İslam''ın içini boşaltırken modern ''izm''ler onun içini doldurmaktadır.

Prof. Dr. Yavuz Köktaş
00:00 - 25/08/2013 Pazar
Güncelleme: 20:54 - 24/08/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
Demokrasinin veya  tarihselciliğin alternatifsizli
Demokrasinin veya tarihselciliğin alternatifsizli

Siyasetçi her zaman pragmatik davranır. İslamcısı bile çoğu kere bundan kendini kurtaramaz. Nihayetinde ulus devletlerin seçilmiş liderleridir… Bununla birlikte İslamcı liderlerin zorlukları da var… Kuşatılmışlardır… Karşılarında dünya güçleri vardır… Acaba aydın tavrı nasıldır? Acaba bir köşe yazarının tavrı nasıldır? Acaba dini ilimlerle uğraşan ilim adamlarının tavrı nasıldır? Acaba güçlü STK''ların tavrı nasıldır? Nasıl olmalıdır? Eleştirel mi? Statükoyu gözlemleyen mi? Güç dengelerini kollayan mı? Radikal mi? Tavizsiz mi? Değerlerine, tarihsel tecrübelerine bağlı kalan mı?

Bir süredir ülkemizde İslamcılık tartışması var. Mısır olayları tartışmayı belli bir yöne de kaydırdı. Bu çerçevede şöyle bir görüş ortaya çıktı: ''Demokrasi sadece ihtiyaç duyulan özgürlüklere ulaşmanın ve çoğunluğa dayanarak iktidara gelmenin ''yol''u olarak değil, alternatifsiz ''siyasi sistem'' olarak savunulmalıdır. Bunda en büyük sorumluluk İslamcı aydınların omuzlarındadır'' (Taha Akyol). Taha Akyol ilgiyle takip edilen bir yazardır. Kendisi İslamcı bir aydın mı bilemiyorum. Ya da İslamcı aydındır da kendi aracılığıyla İslamcılara bir ''değişim''in haberini yolluyordur, bilemem. Veyahut kendine göre bir İslam yorumu vardır, eyvallah. Ama milliyetçi-muhafazakar-liberal bir çizgisi olduğu kesindir. Bizde milliyetçilik genel olarak toprak/bölünme; muhafazakarlık da aile ile ilgilidir.

Modern dünyada dinle ilgili yazı yazmak zordur. Din değerler alanıdır, olması gerekeni söyler. (Tabii bu durum her zamanın cüzi olaylarını belirlediği anlamına gelmez, içtihad diye bir şey var) Kuşatıcıdır, hayatı parçalara ölmez, insanı parçalamaz, bir bütündür. Bu ise modern-akılcı-bireyci insan tipi tarafından kabul edilebilecek bir şeydir. Ama bize düşen bir dinin mensubu olarak belirli bir paradigmadan olayları değerlendirmektir. Paradigma kelimesini ödünç kullanıyorum. Meseleyi izah ediyor. Çünkü herkes bir paradigmadan olaylara bakar. Öyle seninkini benimkinden üstün kılan paradigma yoktur.

DEMOKRASİNİN TANIMI!

Bu anlamda Batılı değerlerin üstünlüğü, vazgeçilmezliği diye bir şey de yoktur. Onun için iki hususa dikkat çekmek isterim:

Demokrasinin alternatifsizliği.. Siz buna laiklik olmadan demokrasinin olamayacağını da ekleyin. Şu anki Batılı toplumların siyasal sistemi. Batının kendini merkeze koyarak dünyaya pazarladığı sistem. Burada hangi demokrasi diye sormayacağım. İkiyüzlülerin demokrasisi mi? Gezicilerin, Ergonekoncuların, darbecilerin, Fransızların, İngilizlerin ya da Amerika''nın, İsrail''in mi veyahut sandık demokrasisi mi, çoğulcu, çoğunlukçu mu, üzerinde durmak istemiyorum. Yukarıdaki satırlarda demokrasi vs.nin bir araç olarak değil, gaye ve alternatifsiz kabul edilmesi salık veriliyor. İşte bunu anlamak mümkün değil. Bu yine batılıların dediği ''tarihin sonu'' tezini hatırlatıyor. Onlara göre tarih bitmiştir. Demokrasi, liberalizm; var mı ötesi? Yok. Bize göre de böyle mi olmalı? Hiç mi eleştirmeyeceğiz? Bütün bu sistemler, onların neşvu nema bulduğu kapitalizm, koruyucusu ulus devlet insanlığa ne vaat etti ve sonuçta ne oldu? İnsanoğlu huzur içinde mi? Bitti mi yani arayışlar…

DEMOKRASİ NE DEMEK?

İnsanoğluna gündem 24 bile saat dayanmıyor. Sistemler bile bilemedin yarım asra varmadan allak bullak oluyor. İnsanoğlunun geleceğini ''alternatifsiz'' diyerek ipotek altına almak mümkün mü? Şu anki iyiyi belirlemek ile her zamanların iyisini belirlemek aynı şey mi? Bazı batılılar bile demokrasiye ''kötünün en iyisi'' diyor. Aslında en önemli sorun İslam dünyası denilen coğrafyanın diktatörlüklerle yönetilmesi… Bu da bizlerin elini kolunu bağlıyor… Burada tabiî ki kendimiz eleştireceğimiz noktalar var, hem de acımasızca… Dahası yukarıdaki ifadelerin kelami açıdan da problemli tarafları vardır, ancak o konuya girmek istemiyorum.

Diğer taraftan demokrasinin alternatifsizliği veya tarihin sonu bana tarihsel/diyalektik materyalizmi hatırlatıyor. Tarih zorunlu bir akış içindedir. Neye doğru? Komünist topluma doğru… Bunun önünde durulamaz. Bu anlayış, yerden yere vuruldu. Halkların özgür iradesi ipotek altına anlıyor dendi. Peki demokrasinin alternatifsizliği veya tarihin sonu (liberalizm) nedir? Başka bir şey midir? Demokrasiyi bir sistem olarak benimsemek ayrı ama alternatifsizdir, diğer ifadeyle evrenseldir dediğiniz zaman diyalektik materyalizmden ne farkınız kalır? Bu da halkların özgür sistem tercihini ipotek altına almak değil midir?

(İLLÜSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM)

TARİHSELCİLİK NEDİR?

Tarihselcilik meselesi… Ne ilgisi var konuyla diyeceksiniz? Oysa siyasi terminolojide demokrasinin alternatifsizliği ile ilmi arenada tarihselciliğin vazgeçilmezliği ve Kur''an''ı anlamanın tek metodu olduğu fikriyatı aynı duygu ile malul… Dikkat edilirse demokrasi ve tarihselcilik İslam dünyasına taşındığında aynı amaca hizmet etmektedir. Tarihselcilik İslami hüküm, kurum ve prensiplerin evrensel olmadığını iddia ederken bunlardan boşalan yeri demokrasi, laiklik, liberalizmin alması istenmektedir. Tarihselcilik İslam''ın içini boşaltırken modern ''izm''ler onun içini doldurmaktadır.

TARİH DEĞİŞMEZ Mİ?

Tarihselcilik, hiçbir değer evrensel olamaz iddiasıyla dini tecrübeleri tarihin dışına atarken modern değerleri evrenselleştimekte, dünya halklarına dayatmaktadır. Tarihselcilik, dinin emirleri evrensel anlamda geçerli değil deyip tarihin sanki hiç değişmeyeceğini tasarlarken ve nesillerin geleceğini ipotek altına alırken aynı şekilde demokrasi vs. alternatifsiz kılınarak modern değerler mutlaklaştırılmakta ve gelecek ipotek altına alınmaktadır.

Özetle siyasi sistemler güç meselesinin tezahürlerdir. Bugün güçlü olan Batıdır. Batı güçlü olduğu için sistem dahil her şeyi dayatabilmektedir. Tarihin sonuna henüz gelinmemiştir. Tarihin sonunu belirleyecek olan batı paradigması değildir. Batı paradigması alternatifsiz de değildir. Şimdi öyle gözükebilir ya da daha kullanışlı olabilirler, asla mutlak olamazlar. Zaten demokrasinin tabiatında mutlaklık olabilir mi? Öyle olsa kendisiyle çelişmez mi? Batıda en ufak zihinsel, bilimsel, kültürel, ahlakî, siyasi, ekonomik, küresel, ırkçı vs. sarsıntı olduğunda değerler sorgulanmaya başlanıyor. Biz ise onların alternatifsizliğinden bahsediyoruz. Dolayısıyla zihinlerimizi batının paradigmatik esirliğinden kurtarma zamanı gelmedi mi?

11 yıl önce