|

Dershane sendromu

'Stratejik bir kuvvet çarpanı olarak' medyayı çok iyi kullanan Gülen Cemaati bu kez metodolojik bir hata yapmıştır. Zira kamuoyuyla paylaşılacak mesajların içini neyi, niçin ve nasıl yaptığını bilen ve kendi cemaaatsal itibarlarını güçlendiren bir vizyon ortaya koymak yerine el yordamı ile yapılan ve çaresizlik emareleri gösteren bir refleks ile pozisyon almışlardır

Hüseyin Caner Akkurt
00:00 - 24/11/2013 Sunday
Güncelleme: 21:29 - 23/11/2013 Saturday
Yeni Şafak
Dershane sendromu
Dershane sendromu

Dershanelerin kapatılması konusunda hükümetin başlatmış olduğu çalışmanın sonlarına gelinirken bazı basın organları konuyu 'Eğitime Darbe Planı' şeklinde manşetlerine taşıdılar. Bu başlığı görüp te irkilmemek mümkün değil. Çünkü ister istemez akılda, daha tam manasıyla sonuçlanmamış 'Balyoz Darbe Planı' 'Ergenekon Terör Örgütü' '28 Şubat Post-modern Darbesi' gibi çağrışımlar oluşturmaktadır. Bu manada başarılı bir toplumsal algı oluşturulduğu söylenilebilir. Ancak 'Aba altından sopa göstermeye' kalkmadan keşke dershanelerin kapatılması konusunu; serbest teşebbüs hürriyeti, insan hakları, eğitim öğretimde fırsat eşitliği gibi başlıklarla ele almayı becerebilseydik. O zaman daha makul ve toplumsal ajitasyondan uzak bir zeminde daha sağlıklı çözümler üretmek mümkün olabilirdi. Hele bir de insanın kanını donduracak şekilde 'İmralı ve PKK böyle istedi ve hükümet bunu yaptı' gibi bir dil, sorunu daha da çözülmez hale getirmekten başka bir sonuç getirmeyecektir.

Geçtiğimiz haftalarda Başbakan Erdoğan'ın öğrenci evleriyle ilgili yapmış olduğu bir açıklamanın ardından liberaller ve Kemalistler iktidarı eleştirirken bile bu kadar saldırgan bir üslup kullanmadılar ve tartışmalar gayet makul bir zeminde devam ediyor.

Medya, devlet ya da hükümetlerden sonra kamu diplomasisi konusunda en aktif ve en dikkatli pozisyonda olması gereken bir kurumdur. Geleneksel anlamda strateji; önceden belirlenmiş hedeflere en uygun yöntem ve vasıtalarla, en etkin ve en çabuk şekilde ulaşma sanatı olarak tanımlanırken, iletişim ise; bir kaynaktan bilgi içeren bir mesajın bir kanal vasıtası ile alıcıya aktarılması süreci olarak tanımlanmaktadır. Her iki kelimenin birleşimi olan stratejik iletişim veya 'kamu diplomasisi' ise; uzun vadeli stratejik hedeflere ulaşmayı kolaylaştırmak amacıyla belirlenmiş mesajların en uygun yer ve zamanda, en uygun vasıta ile en güçlü etkiyi yaratacak ve en senkronize şekilde sürekli ilgili veya hedeflenen kamuoyu ile paylaşılması ve ilgili kamuoyunun etkilenmesi olarak tanımlanabilir. Mesajı asıl alıcıdan ziyade, kaynak odaklı ve tek taraflı bilgilendirmeye dayanan geleneksel iletişim anlayışı çoktan sona ermiştir.

Metodolojilik hata

'Stratejik bir kuvvet çarpanı olarak' medyayı çok iyi kullanan Gülen Cemaati bu kez metodolojik bir hata yapmıştır. Zira kamuoyuyla paylaşılacak mesajların içini neyi, niçin ve nasıl yaptığını bilen ve kendi cemaaatsal itibarlarını güçlendiren bir vizyon ortaya koymak yerine el yordamı ile yapılan ve çaresizlik emareleri gösteren bir refleks ile pozisyon almışlardır. Stratejik iletişim aslında karmaşıklaşan iletişim sürecini çözen bir 'decoder' işlevi görmesi gerekirken gizli ajandaları ortaya döken bir işlev görmüştür. Zira SayınGülen, 15 Kasım 2013 tarihli Herkul.org sitesinde, 'bunlar' diye AK Parti hükümetini kastederek 'Cennetin kapılarını bile bunlar kapatmak isteyebilirler… ' şeklinde devam ettirdiği konuşmanın devamında, darbe ve darbe planları çerçevesinde devam eden yargı süreçlerini kast ederek '… yaşlı başlı adamlar böyle orada hesap verince ciğerim yanıyor benim. Elimden bir imkan olsa ben onların hepsine serbestsiniz derim…' Bülent Arınç'ın bir konuşmasına gönderme yaparak da şunları söylüyor: 'Ne var ki birileri onları planlıyor ' … topuklarını birbirlerine vurdu. Karşımızda dimdik durdu bu adamlar. Bunlara bunu dedirttik' diyorlar. Bir taraftan kapalı kapılar ardından diyorlar, fakat bir taraftan da camia onu sanki bir kısım elemanlarıyla yaptırıyormuş gibi onlara fısıldıyor. Bir taşla iki kuşu vurma gibi bir nifak hareketi içinde bulunuyorlar…' şeklindeki açıklamaları aslında alttan da üstten de baksanız dershanelerle doğrudan bir ilgisi olmayan açıklamalardır. Önce de belirtiğimiz gibi bu içeride biriken, hükümete karşı oluşturulan gizli ajandanın farkına varılmadan sızması değil, kontrolden çıkan bir duygu patlaması ve niyet ifşasıdır.

28 Şubat süreci

Zaman Gazetesi 'zaman kardeşlik zamanı' cıngılıyla yeni tanıtım reklamında müthiş anlamlar yüklü bir kurguya imza attı. Doğrusu hiç bıkmadan her seferinde izliyordum. Bu son gelişmelerden sonra meğer çok masumane izlediğimin farkına vardım. Çünkü oradaki çiçek imgesini dershaneler olarak, anlaşamayan tarafları iktidar ve Cemaat olarak, iki tarafında barıştıklarında okudukları gazetenin aynı olmasını da 'ancak bizim gibi düşünür veya bize gelirseniz mutlu ve mesut yaşarız' aforizması olarak algılamaya başladım. Bu konuda, inanın beni ve benim gibi düşünmeye başlayanları senkronize eden Sayın Gülen'in son konuşması ve Cemaatin medya ayağının dershaneler konusundaki tutum ve üslupları olmuştur. Kızacaksanız onlara kızın.

Cemaat, keşke bu süreci 28 Şubat döneminde yurtdışındaki okullarıyla ilgili süreci yürüttüğü gibi yürütseydi. Bilindiği üzere o dönemde Zaman gazetesinin yayıncısı olarak görev yapan Alaattin Kaya gazetelerinin Genelkurmay'ın basına açık faaliyetlerine alınmamasıyla ilgili görüşmek amacıyla ve Devlet Bakanı Işılay Saygın aracılığıyla Çevik Bir Paşa'dan randevu almış ve görüşmüştü. Görüşmede konu Cemaatin 'Türk okulları'na gelmiş ve okulları devletin devralması yerine karşılıklı ortak bir formül üretilmiş; 'Madem askerlerin bir bölümü bu okullardan kuşkulu, her okula muvazzaf veya emekli bir asker, müdür muavini olarak gönderilsin.' fikri çıkmıştı. Bu görüşme, Alaattin Kaya'nın söylediğine göre 28 Şubat'ın kudretli generali Çevik Bir'e, Fethullah Gülen tarafından yazılan 'mektup'a ışık tutuyor.

Todays Zaman'da Bülent Keneş'in 'TSK'nın vesayetini şimdiye tercih ederim' benzeri yaklaşımını bu mektubu okuduktan sonra daha iyi anlıyorum. Keşke daha önce de dediğim gibi Cemaat de bu hükümeti anlayabilseydi, okuyabilseydi; devletin paralel devlet anlayışıyla falan değil, oyla iktidara gelen siyasi erk tarafından yönetileceğini anlar ve Yeniçeri tarihini felsefi açıdan yeniden okurdu.

10 years ago