|

Dershanecilik kaderimiz değil

Dershaneler gelinen noktada, gençleri düşünme, analiz ve sentez yapma, düşündüklerini medeni bir şekilde ifade etme ve girişme cesaretinden mahrum bırakıyor. Dershaneler bu anlamda sadece 4 milyar liraya yaklaşan bir kaynağı israf etmiyor, aynı zamanda çocuklarımızı anomali yapıyor, kötürüm ediyor. Dershanelerin kaliteli eğitimle ilişkilendirilmesi gerçeklere aykırı olmaktan öte bir vicdansızlıktır.

Doç. Dr. İshak Torun
00:00 - 20/10/2013 Pazar
Güncelleme: 21:53 - 19/10/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
Dershanecilik kaderimiz değil
Dershanecilik kaderimiz değil

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı (Vatan 6.10.2013), ilgili kanunda yapılacak değişiklikle, dershanelerin statüsünün değiştirileceğini söyledi. Bundan böyle dershaneler Milli Eğitim Bakanlığı''nın izniyle açılan ve onun denetiminde işleyen eğitim kurumları olmaktan çıkıp, birer ticarethane statüsüne bürünecek. Yani, dershaneler kapatılmıyor, sadece MEB in sağladığı itibardan mahrum bırakılıyor. Sayın Bakan bu değişikliğe ilave olarak koleje dönüşmek isteyen dershanelere teşvik ve kolaylıklar sağlayacaklarını deklere etti. Ve birden giderek siyasallaşan bir düzlemde dershane savunuları patlak verdi.

Evet, dershaneler Türk eğitim sisteminin bitmişliğinin bir dışavurumu. Ama dershaneler iddia edildiği gibi öğrencilerin eğitim/öğrenme açığına, eğitimin kalitesizliğine, fırsat eşitsizliğine bir çare de değil. Bu iddiaların eğitimle ilgili argümentasyonu yok, bunların sendikacıların kullandığı demagojilerden farkı yok.

Dershaneler test sınavlarına hazırlayan kurumlardır. Daha önce argümente ettiğim üzere (Radikal 11.11.2007; Taraf 04.03.2012; Yeni Şafak 03.10.2012), önceden hazırlanılan zamana bağlı test sınavları çocukların öğrenme düzeylerini veya kabiliyetlerini ölçmüyor, ezber düzeylerini ölçüyor. Yani dershaneler çocuklarımızın öğrenmesine rehberlik etmiyor, aksine onları Pavlov''un deney hayvanları gibi şartlandırır. Aksi olsaydı hükümetin kolej teşvikine kulaklarını kapatmazlardı. Kolej açılmasını pek istemiyorlar. Çünkü eğitimin bozuk yapısı ve dolayısıyla kolay kazanç kapısı dershanecilik devam etsin istiyorlar.

EZBERLEME SİSTEMİ

Dershanelerin fırsat eşitsizliğini giderdiği iddiası ise acıklı bir yalandır. Dershaneler, pazarlama politikası gereği, potansiyeli az öğrencileri söğüşleyip, zaten iyi bir bölüm kazanacak öğrencilerin daha elit üniversiteleri kazanmasını fonlamaya dayanır. Başkalarının parasıyla fonladıkları bu zeki çocuklara ezberleme dışında bir şey verseler yine hayıflanmam. Zeki gençlere öğrenmeyi öğretecek yerde kafalarını ezberle doldurup işe yaramaz hale getiriyorlar. Türkiye eğitim sisteminin temel sorunu ezberciliktir. OECD nin her yıl yaptırdığı dil ve fen yeteneklerini ölçen PISA anketlerinde Türkiye''nın bulunduğu sıra, ya sonuncu ya sondan ikinci ya da sondan üçüncü, hiç değişmiyor. Dershanelerin 30 yıldan fazladır eğitim sistemimizin bir parçası olduğunu kimse unutmasın.

Ak Parti ilk iktidar döneminde vesayet düzeninin eğitim alanındaki direncini kıramadı. Eğitimde kaynak verimliliğini artırmak ve sektöre rekabet getirmek amacıyla kolejleri teşvik eden öğrenci başına devlet desteği sağlama girişimi vesayetçi bürokrasi engeline takıldı. İkinci başarısızlığı ise katsayı eşitsizliğidir. Katsayı eşitsizliği yüzünden teknik ve meslek liseler adeta çöktü. Düz liselere giden çocuklar zamanla üniversite önlerine yığıldı. Bu ise üniversiteye hazırlık dershanelerinin sayısını artırdı. Yerel Yönetim Reformu paketi içinden Milli Eğitim ve öğretmenlerin çıkarılması ise üçüncü başarısızlığıdır. Oysa eğitimde yerinden yönetim verimsizlik, etkinsizlik ve denetim zafiyetinin çözülmesinde en etkili araçtır.

ANALİZ VE SENTEZ YAPMA

AK Parti hükümetinin devlet üzerindeki otoritesi genişledikçe eğitimle ilgili etkinliği artıyor. Nitekim, yüksek öğrenimdeki oligarşik tekeli kırmak ve üniversite önlerinde yığılmayı önlemek amacıyla her ilde bir üniversite kuruldu. Katsayı eşitsizliğine son verildi. Dershaneleri yaratan lise türleri arasındaki üniversiteye geçiş avantajı kaldırıldı. Kolejlere destek verilmesi ise hükümetin son hayırlı işi olacaktır. Kolej teşviki eğitimde hem kaynak verimliliğini hem de devlet okullarındaki rekabeti artıracaktır. Meslek liselerinin yüzde yetmişlerin üzerine çıkması, kolejlerin belli sayıya ulaşmasından sonra ise çok önemli iş daha kalıyor: Milli Eğitim okullarını görece özerkleştirmek. Müdürleri yerinden yönetimlere karşı sorumlu kılmak. Öğretmenleri yardımcı doçentlerin sözleşme şartlarında çalıştırmak. En azından yeni işe alınacak öğretmenleri bu statüden işe almak. Yardımcı doçent statüsünde çalışacak her adayı bizzat okul yöneticisi (yerinden yöneticinin denetiminde) almalı.

Ücretlerinin görece iyileştirilmesi, ama statüsünün sözleşmeli olması esas olmalıdır. Bugün üniversitelerde eğitim ve araştırmanın yükünü çeken yardımcı doçentlerdir. Bu neden Milli Eğitim''de olmasın ki?

Dershaneler gelinen noktada, gençleri düşünme, analiz ve sentez yapma, düşündüklerini medeni bir şekilde ifade etme ve girişme cesaretinden mahrum bırakıyor. Dershaneler bu anlamda sadece 4 milyar liraya yaklaşan bir kaynağı israf etmiyor, aynı zamanda çocuklarımızı anomali yapıyor, kötürüm ediyor. Dershanelerin kaliteli eğitimle ilişkilendirilmesi gerçeklere aykırı olmaktan öte bir vicdansızlıktır.

Enformasyon çağında çocuklara ezber/malumat yüklemenin savunulacak yanı yoktur. Teste hazırlanan çocuklar öğrenmiyor, aksine Pavlov''un deney hayvanları gibi şartlanıyor. Artık bürokrasiye kul, fabrikalara kol gücü yetiştirmenin modası geçti. Güç ve zenginlik eleştirel düşünen, girişimci, yenilikçi, ekip çalışmasına uyumlu, bilişsel ve duygusal yönden kendini geliştirmiş bireyler tarafından yaratılıyor. Belki, dershaneler sorunun sebebi değil sonucu olarak görülebilir. Ama bu, anomali yapıda ur halini almış dershaneleri savunmanın gerekçesi olamaz.

11 yıl önce