|

Dershaneler olmasaydı!

Dershanelerin kapatılması serbest piyasa ekonomisi ve ''işleyen bir piyasa ekonomisine sahip olma'' prensibini öngören Kopenhag Kriterleri''ne aykırıdır. Ancak dershaneler mevcut haliyle devam edemez. Son yıllarda açılan üniversitelerin kontenjanları oturmaya başladığında ve demografik yapıdaki gelişmelere paralel olarak üniversiteye girmeye çalışan öğrenci sayılarının azalacak olması, zaten zorunlu olarak bu kurumları dönüştürecektir. Buradaki ''zorunluluk'' yasadan değil, piyasa kuvvetleri aracılığı ile gerçekleşecektir.

Prof. Dr. Muhsin Kar
00:00 - 21/11/2013 Perşembe
Güncelleme: 23:03 - 20/11/2013 Çarşamba
Yeni Şafak
Dershaneler olmasaydı!
Dershaneler olmasaydı!

Yükseköğretime giriş sınavının ardından ortaöğretime giriş sınavlarının yaygınlaşmasına paralel olarak, dershanecilik de yaygınlaştı. Eskiden üniversiteye giriş için dershaneye gidiliyordu. Şimdi artık üniversiteden mezun olduktan sonra, özellikle kamu da iş hayatına başlamak isteyenler içinde dershane şart olarak algılanmaya başladı. Çocuğu olan hemen herkesin karşısına birçok kez dikilen bu olgu hayatımızın ayrılmaz bir parçasına dönüştü. Hemen her evde hemen her yıl dershaneye yolu düşen birileri oluyor. Aileler artık yaz tatillerini bile, okul açılışlarına değil, erken kayıt nedeniyle dershanelere göre planlar hale geldi.

Aileler çeşitli nedenlerle çocuklarını dershanelere gönderiyorlar. Bunlar büyük çoğunlukla kamunun sunduğu eğitim hizmetinin temel sorunlarıyla doğrudan ilgilidir. Sınıfların kalabalık, branş öğretmenlerinin eksik oluşu ve bunlarla ilişkili olarak eğitimin kalitesine ilişkin sorunlar ilk akla gelenler. Eğitimin kalitesinin coğrafi olarak dengesiz olması da buraya eklenebilir. Ancak sınıf sayılarının düşük olduğu ve eksik öğretmen olmadığı okul öğrencilerinin, hatta eğitim kalitesinin sorgulanmadığı kolej ve özel okul öğrencilerinin bile SBS ve üniversite sınavlarına hazırlık için dershaneye yönelmesi, başka bir temel sorunun varlığına işaret etmektedir.

DERSHANE BASKISI YAYGIN

Kamunun sunduğu eğitimin kalitesindeki bölgesel dengesizlik sosyal bir gerçekliktir. Dershanelerin bu açığı kapattığı, fırsat eşitliğine ve eğitimde adalete katkıda bulunduğu ileri sürülmektedir. Böylesi bir paralel eğitim ile öğrencilerin eksikliklerinin dershane marifetiyle giderildiği zımnen kabul edilmektedir. Bu varsayımın bir an için doğru olduğunu varsayalım. Zira eğer böyle olsaydı, özel okul öğrencilerinin ve öğretmen yetersizliğinin olmadığı, hatta fazlasının olduğu illerde öğrencilerin dershanelere rağbet etmemesi gerekirdi. Ancak bugün varlıklı semtlerde yaşayan ailelerin, kolejlerde okuyan, öğretmen ve müfredat eksikliği olmayan çocukları bile psikolojik ve sosyolojik olarak ''dershane baskısına'' yaygın bir şekilde maruz kalmaktadır.

Sebebi ne olursa olsun, ortaöğretime geçişten üniversiteye ve ardından kamuda göreve başlamaya varıncaya kadar hemen her sınava hazırlanacak olan kişinin dershaneye gitmesi zorunlu bir algıya dönüşmüş durumda. Ayrıca eskiden sınava girilecek yılda dershaneye gidilirdi. Şimdi iki yıl ve hatta üç yıl önceden bu süreç başlar oldu. Toplumda bu baskının karşısında duran aile sayısı ne kadardır bilemiyorum. Ancak yok denecek kadar az olduğu kesin. Önceki gün öğrencilerimle birkaç sınıfta hızlı bir yoklama yaptım. Dershaneye gitmeden üniversiteye gelen öğrenci sayısı % 3-4 civarında. Bu basit gözlem bile dershane marifetiyle üniversiteye yerleşmenin nasıl bir ''mahalle baskısına'' dönüştüğünü göstermektedir. Yoksa çocuğunu özel okula gönderen bir velinin, faydasına inanmasa bile, çocuğunu dershaneye de göndermesini nasıl izah edeceğiz?

ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ SORUNU

Dolayısıyla karşımızda okul, sınav ve dershane üçgeninde at yarışını andıran bu süreç var. Öğrenciler arasında dershanesiz orta öğretim sınavında başarılı olunamayacağı, dershanesiz üniversiteye girilemeyeceği ve dershanesiz kamuda göreve başlayacak sınav (KPPS) kazanılmayacağı algısı ve baskısı, dershaneye bağımlı bir gençlik ve toplum oluşturmuş durumda. Çocuklar ve gençler dershaneye gitmeden bir sınavın kazanılacağına olan inançlarını kaybettiler. Aileler buna inansa bile, çocuklarını ikna etmekte zorlanır hale geldiler. Bu sosyo-psikolojik durum, ortaöğretimden başlayıp gelen sınavlar zincirinin öğrencilerin özgüveni üzerini olumsuz etkilediği kesin.

Daha ilköğretimdeyken merkezi sınavlarla karşılaşan bir çocuk, normal olanın hem okul hem dershanenin birlikte gitmesi gerektiğini kabulleniyor. Çevresindeki dünya böyle ve bunu normal olarak algılıyor. Öğrenci, ortaöğretimden üniversiteye geçişte ailelerinde etkisiyle (en azından büyük çoğunluğunda) kendini çok büyük bir baskı altında hissediyor. Durum o kadar vahim ki, ''Dershaneye göndermediğiniz için, eğer üniversite kazanamazsam ben suçlu değilim'' cümlesini neredeyse duyacak gibi oluyor, veliler. Belki bazı velilere söyleniyordur bile, kim bilir.

Üniversiteye yerleşen öğrenci birkaç yıl nefes alıyor. Üniversite öğrencisi, yıllardır ıskaladığı hayatı ve çocukluğunu bu yıllarda yaşamaya çalışıyor. Büyük çoğunluğu ders kitabı dışında kitap okumuyor. Geçen ay ''Tatilde hangi kitapları okudunuz?'' sorusuna, meslektaşımın biri cevap alamamış. Altmışbeş öğrencilik bir sınıfta yaz tatilinde sadece ''bir öğrenci'', ''bir kitap'' okumuş. Diğerleri de bu öğrenciye herhalde uzaylı filan diye bakmış olmalılar. Yüksek puan ile öğrenci alan ve okuma kültürünün yaygın olduğu üniversitelerde durum kısmen farklı olabilir. Ancak üniversitelerin büyük çoğunluğunda durum büyük ölçüde böyle. Birçok üniversitedeki meslektaşlarım, her geçen gün yeni gelen öğrencilerle kaliteli bir eğitim yapmanın daha da güç olduğunu dile getiriyor. Bu ortaöğretim için tehlike çanlarının çaldığının bir göstergesi.

Üniversiteyi bitiren bir öğrenci, kamuda bir göreve başlamak için yeniden bir sınav hazırlık dönemine giriyor ve ara verdiği dershaneye kaldığı yerden başlıyor. Üniversitelerdeki verilen eğitim–öğretimin kalitesinde de bir sorun mu var ki, bu öğrenciler tekrar dershaneyi tercih ediyor? Bu tamamen öğrenilmiş alışkanlıkların yeniden nüksetmesidir. Temel alan dersleri için bile dershaneye gitmeden çalışıp başarılı olmak mümkün. KPSS''de genel kültür için dershaneye giden öğrenci görünce şaşırdım. Gazete bile okumayan ve eline kitap almayan bir üniversite öğrencisinin KPSS genel kültür sınavına hazırlanmak için dershaneyi tercih etmesinin arka planı ne olabilir ki? Bana öyle geliyor ki, paralel eğitim–öğretim öğrencilerin özgüvenini sarsıyor. ''Dershaneler olmasaydı da üniversite kazanırdık'' diyen öğrenci sayısı neredeyse yok. Bu özgüven eksikliği gelinen noktanın vahametini çok açık bir şekilde gösteriyor.

YENİ TÜRKİYE İÇİN ÖZGÜVENİ YÜKSEK VATANDAŞ

Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu gibi Ak Parti''nin önde gelenlerinin bütün söylemlerinin yeni bir kimlik inşa etmek olduğunu görmemek imkansız. Bu yeni kimlik, kendine güvenen ve geleceğe güvenle bakan yeni bireyler yetiştirmeye ve oluşturmaya dayanıyor. Başbakan''ın her şeyi göğüsleyerek bu yolda adım adım yürüdüğünü görmemek mümkün değil. Yeni Türkiye, okuyan, sorgulayan, kendine güvenen ve inanan, başarılı olmayı sıradanlaştıran öğrencilere ve bireylere ihtiyaç duymaktadır. Mevcut eğitim-öğretim sistemiyle bunun olamayacağı açık. Dershaneler belki dünün ihtiyaç duyduğu bireylerin yetişmesine yardımcı oluyordu, Ancak yarının Türkiye''sinin ihtiyaç duyduğu öğrenciyi yetiştirmediği kesin.

Dershanelerin kapatılması serbest piyasa ekonomisi ve ''işleyen bir piyasa ekonomisine sahip olma'' prensibini öngören Kopenhag Kriterleri''ne aykırıdır. Ancak dershaneler mevcut haliyle devam edemez. Son yıllarda açılan üniversitelerin kontenjanları oturmaya başladığında ve demografik yapıdaki gelişmelere paralel olarak üniversiteye girmeye çalışan öğrenci sayılarının azalacak olması, zaten zorunlu olarak bu kurumları dönüştürecektir. Buradaki ''zorunluluk'' yasadan değil, piyasa kuvvetleri aracılığı ile gerçekleşecektir.

Yeni Türkiye''nin ihtiyaç duyduğu bireyin yetişmesinde formel eğitim öğretime paralel olarak kurulan ve zincirin önemli bir halkası olan dershanelerin rolünün ve işlevinin yeniden düzenlenmesine ilişkin son birkaç gün kopan fırtına, daha alınacak çok yolun olduğunu gösteriyor. ''Olmasaydı da üniversite kazanırdım / Olmadan da kazandım'' diyebilmek için, daha çok çalışmak lazım!

10 yıl önce