|

Diplomasinin artık şansı yok mu

Türkiye bugün diplomasinin bütün yollarını kullanarak hem muhalefete hem de Esad'a, 'silahları sustur' diyebilecek güçtedir. Eğer, Türkiye, 12 Nisan'dan sonra diplomasi yerine savaş dilini tercih ederse, bizi ve bölgeyi hiç olmadığı kadar zor günler bekliyor demektir.

Hakan Özden
00:00 - 11/04/2012 Çarşamba
Güncelleme: 03:31 - 11/04/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
Diplomasinin artık şansı yok mu
Diplomasinin artık şansı yok mu

Korktuğumuz başımıza geldi. Suriyeli güçler, sınırın diğer tarafından, Türkiye'ye sığınan Suriyelilerin üzerine ateş açtı. Serseri kurşunlar sonucunda biri Türk, ikisi Suriyeli üç kişi yaralandı. Türk Dışişleri, '10 Nisan'ın Kadük olduğunu açıkladı.' Heyhat... Artık yumruklar sıkıldı ve sıkılı yumrukla, tokalaşmanın mümkün olmadığı da ortada! Yine'de, Türkiye'nin gözden kaçırmaması gereken bazı hususları tekrar hatırlatmamız gerekiyor.

1) Suriye'de güvenlik güçleri, sivil siyasetçiler, bürokratlar ve istihbarat birimleri, rejime hala destek veriyor. Bir diğer ifadeyle, Esad yönetimi, ne kadar aksi de iddia edilse, rejimin toplumsal desteğine sahip. Örneğin, Nusayri, Durzi, İsmaili, Caferi, Hıristiyan, Sol ve Seküler gruplar Esad'a desteğini henüz çekmedi. İsyanın başlamasından bu yana, 1 yıl gibi bir süre geçmesine rağmen, Libya'daki gibi bir çözülme kesinlikle söz konusu değil.

2) İran Meclis Başkanı Ali Laricani'nin, İstanbul'da yapılan 'Suriye'nin Dostları' toplantısını 'Suriye'nin Düşmanları' olarak nitelemesi, Suriye meselesinin, İran'la ilişkilerimizi ne hale getirebileceğini göstermesi bakımından son derece önemli. Ayrıca, İran yönetiminin Esad'a verdiği destek, İran halkı tarafından da benimseniyor. Kaldı ki, Irak ve Lübnan, Esad lehine tavır alıyor. Mesele, yönetimlerin düşmanlığından ziyade halkların düşmanlığına doğru evriliyor; bu çok tehlikeli...

İSRAİL'İN ACELESİNE DİKKAT

3) Küresel aktörler, Suriye konusunda ciddi bir ayrışma yaşıyor. Rusya ve Çin, henüz ikna edilemedi. Suriye, Rusya'dan askeri ve diplomatik destek almaya devam ediyor. Rus savaş gemileri, Doğu Akdeniz'de Suriye için nöbet tutuyor.

4) ABD ve İsrail, Tahran ve Şam eksenini devirmek istiyor. Ama, bu işe henüz cesaretleri yok ve hazır değiller. Zira, yakın geçmişte, İsrail, Hamas ve Hizbullah'a karşı istediği sonucu alamadı... Ayrıca, İsrail, Gazze'de uyguladığı insanlık ayıbı neticesinde, Amerika hariç, neredeyse tüm uluslar arası desteğini kaybetti. Dolayısıyla, İsrail, İran için 2013 veya sonrasının, saldırı için en uygun dönem olduğunu düşünüyor. Bekliyorlar ve bunun bazı sebepleri var. Örneğin, İran'ın elinde 450 adet uzun menzilli füze olduğu tahmin ediliyor. İsrail, çeşitli füze savunma sistemlerine sahip. Ancak, söz konusu sistemlerin en önemlisi kabul edilen, 'Arrow 3' isimli füze savunma sisteminin, 2013'den önce operasyonel hale gelmeyeceği ifade ediliyor. Bu durumda, bu sene, İsrail'in, İran'a saldırması şu an için olağan gözükmüyor. Zira, bugün, İran'ın 450 füzesinden 100'ü İsrail'i vuracak olsa, İsrail için felaket demek; korkuyorlar. İsrail, her halükarda, 'Arrow 3' füze savunma sisteminin başarıyla faaliyete geçmesini beklemek zorunda.

Bu arada, ufak bir hatırlatma: İsrail var gücüyle, 'Arrow 3' füze savunma sistemini, bu sene için yetiştirmeye çalışıyor. Yetiştirebilirse, İran, 2012 için iyiden iyiye hedef tahtasında diyebiliriz! Tabii, İsrail, bu sıralar, İran ve Suriye'yi zayıflatmak için Türkiye üzerinden ayrı bir cephe açmaktan da geri kalmıyor. Hele bir de işler iyice karışır, Türkiye ve İran çatışmanın eşiğine gelirse, değmeyin İsrail'in keyfine... Genel intiba, asıl savaş öncesi, bizi birbirimize vurdurarak tüm düşman cepheleri zayıflatmak!

DİPLOMASİYE SON ŞANS VERİLMELİ

Türkiye'nin, diplomasinin bütün yollarını kullanarak hem muhalefete hem de Esad'a, 'silahları sustur' diyebilecek güçte olduğunu düşünüyorum. Zira, sadece Esad'a silahları sustur demek, muhaliflere de koşulsuz destek sağlamak, 'vardır zahir bir nedeni' sözünden çok daha uzak bir yerlerde duruyor. Esad, zaten kendini köşeye sıkışmış hissediyor. Ayrıca, Annan planını kabul ettiğini açıklayarak, tüm barış koşullarına razı olduğunu da belli ediyor. Dolayısıyla, Esad, bu süreçte, hangi anayasal reformu yapması gerekiyorsa yapacaktır. Geriye, muhalifleri ve kendimizi ikna etmek kalıyor. Eğer, Türkiye, 12 Nisan'dan sonra diplomasi yerine savaş dilini tercih ederse, bizi ve bölgeyi hiç olmadığı kadar zor günler bekliyor. Şartlar, Türkiye için herhangi bir maceraya girmeye, inanın henüz müsait değil!

* Gazeteci-Yazar

12 yıl önce