|

Dominonun devrilmeyen taşı: Erdoğan

Beklenen muhtemel senaryo şu: Yerel seçimlere kadar birçok kirli planı devreye koyup AK Parti''nin oylarını düşürmek. İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerini AK Parti''den almak. Eğer bu plan başarılı olursa ikinci aşama: Barış, demokratikleşme ve sivil anayasa sürecini baltalamak.

Bayram Zilan
00:00 - 23/08/2013 Cuma
Güncelleme: 22:02 - 22/08/2013 Perşembe
Yeni Şafak
Dominonun devrilmeyen taşı: Erdoğan
Dominonun devrilmeyen taşı: Erdoğan

Arap coğrafyasında yaşanan halk hareketleri, Tunus''ta Muhammed Buazizi''nin kendini yakmasıyla başlamıştı. Ardından Arap halklarının özgürlük, demokrasi ve insan hakları talepleri ortaya çıkmış, protesto, miting ve gösteriler düzenlenmişti. Tunus''ta başlayan bahar, Mısır, Suriye, Libya, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen''e sıçramış, domino etkisiyle Ortadoğu ve Kuzey Afrika''nın tamamına yayılmıştı. Bu mücadelenin sonucunda bazı diktatörler devrilmiş, Baasçılık iflas etmişti.

Bir demokrasi ihracatçısı olarak Irak''ta ağzı yanan ABD ve onun distribütörü AB, Arap coğrafyasındaki gelişmeleri bu defa tribün localarından izlemeyi tercih etti. Nasıl olsa ABD''nin elinde önemli kozları vardı. Bunlardan biri ekonomik, diğeri asker güçtü. Toz bulutu kalktığında, yeni yönetimleri -İsrail güvenliği ve petrol yönetimi perspektifinde- kendi belirleyecek ve/ya yönetecekti.

Ne var ki, evdeki hesap çarşıya uymadı. Ortadoğu''nun en köklü hareketi olan İhvan''ın etkisi hissedilir derecede artmaya, İslamcı yöneticiler ''demokrasi'' marifetiyle iş başına gelmeye başladı. Batı; en büyük korkusu olan İslam(cılık)ın demokrasiyi içselleştirmesi halinde Ortadoğu''daki hâkimiyetini kaybedeceğini anlayınca, kollarını sıvayarak tribün localarından çıkıp sahaya girmeye karar verdi. Ve karşı-domino sürecini başlattı.

KONTROL EDİLEBİLİR YÖNETİCİLER

Bu süreç aynı zamanda batı medeniyetinin ihraç fazlası demokrasisinin askıya alınmasını ifade etmekteydi. Çünkü Batı demokrasisine göre sandık, ancak seküler bir yönetimi iktidara taşırsa işlevseldi. Bunun dışındaki bütün sonuçlar anti-demokratikti. Bir başka deyişle Batı için demokrasi ''kontrol edilebilir'' yöneticilerin ''seçilebildiği'' sistemlerdi.

Hal böyle olunca, Arap coğrafyasında domino etkisiyle ''kontrolden çıkan'' bütün yönetimlerin karşı-dominoyla ''kontrol edilebilir'' yöneticilerle değiştirilmesi gerekiyordu. Türkiye''yi de içine alan havzada kontrol edilebilir-seküler/laik yöneticileri işbaşına getirmek için eş zamanlı bir operasyon başlattılar. Toplumsal tepkileri minimize etmek için mevcut yönetimlerin eski diktatörleri aratmadığı tezini tedavüle soktular.

Önce Mısır''da, ABD''nin belli kurumlarının oluşturduğu gazetelerden ''Firavun Mursi'' ''Mursi diktatör oldu'' manşetleri attırarak psikolojik zemin hazırladılar. Sonra aynı alt yapıyı, içki saatleri, kürtaj, basın özgürlüğü vb konular üzerinden Türkiye''de hazırlamaya çalıştılar.

Ardından Türkiye Gezi kalkışmasına, Tunus sokak gösterilerine, Suriye ve Mısır katliamlara sahne olmaya başladı. ABD, bütün enstrümanlarını sahaya sürdü. CNN International başta olmak üzere bütün medyadan tek taraflı yayın yapması, darbe ve katliamları görmezden gelmesi istendi.

Bu mühendislik projesinin –şimdilik –Mısır''da tuttuğu varsayılsa da, uzun vadede durumun tersine döneceğini, İhvan''ın sivil ve demokratik direnişi karşısında ikinci bir yenilgiye uğrayacağını söylemek mümkün.

GEZİ TÜREVİ KALKIŞMALAR!

Demokratikleşme standardını sürekli geliştiren ve Müslüman bir ülke olan Türkiye, hiç şüphesiz Batı için, operasyon havzasındaki en kilit ülke konumundadır. Siyasal İslam(cılar)''ın demokrasiyle kusursuz senkronizasyonunun en canlı emsali olan Türkiye, Arap halkları için de örnek teşkil etmekte ve bu örneklem Batı için büyük bir tehlike arz etmektedir.

Bununla beraber, kadim korkularından arınarak iç sorunlarını çözmeye başlayan, eşitlik temelinde bir demokrasi inşa etmeye çalışan, diğer ülkelerdeki Kürtlerle ilişkilerini geliştiren ve ekonomik istikrarı yakalayan bir ülkenin -bütün bu başarıları elde eden- yöneticilerinin Müslüman olması, bir başka ifadeyle egemen güçlerin makbul yönetici sınıfına giren seküler/laik olmaması, Batı için büyük bir sorun teşkil etmektedir.

Gezi kalkışmasının başarısızlıkla sonuçlanması, projenin Türkiye ayağının askıya alındığı anlamına gelmiyor. Aksine önümüzdeki süreçte Gezi türevi kalkışmalar tekrar sahne alabilir, farklı yöntemler denenebilir. Nitekim bu minvalde, Başbakan Yardımcısı Arınç, ''Elimizde sonbaharda yeni protestoların yapılacağına dair istihbarat bilgileri var'' şeklinde bir açıklaması mevcut.

Beklenen muhtemel senaryo şu: Yerel seçimlere kadar birçok kirli planı devreye koyup AK Parti''nin oylarını düşürmek. İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerini AK Parti''den almak. Eğer bu plan başarılı olursa ikinci aşama: Barış, demokratikleşme ve sivil anayasa sürecini baltalamak. Bu şekilde illegal yöntemlerle Erdoğan''ı hal edip yerine, ''kontrol altında'' tutubilecek, seküler/laik yöneticiler getirmek.

ERDOĞAN''IN DİK DURUŞU!

Bugüne kadar yapılan bütün denemeler, gerek Türkiye halkının sağduyusu, gerekse Erdoğan''ın kararlı ve dik duruşuyla boşa çıktı.

Daha da önemlisi, bu planları yapanların unuttuğu bir gerçekliktir. O gerçekliği Sezai Karakoç, şu dizelerinde dile getiriyor:

''Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır. Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır. Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır''

Bu hakikati kavrayamayanlar, Erdoğan''ın bu hakikatten beslendiğini ve bu nedenle de devrilmeyeceğini elbette düşünemezler. Son tahlilde er ya da geç, Türkiye ve Ortadoğu halkları, Batı''nın ihraç fazlası-defolu demokrasisini aynen iade edecek, yerine herkesi kucaklayan, eşitleyen, insanlar, halklar ve acılar arasında ayrım yapmayan, adalet temelinde yerli bir demokrasi üretecektir.

11 yıl önce