|

Etkili sorgulamalar

İthal algılarla, yorumlarla, modellerle İslami bir dünya tasavvuru, İslami bir medeniyet tasavvuru oluşturulamayacağını unutuyoruz. Ahlaki/deruni boyutu olmayan bir akıl ve bilinçle yol alınamayacağını göremiyoruz. Dini hayatımız hem zihinsel anlamda, hem de manevi anlamda mekanik tekrarlardan ibaret kalıyor.

Atasoy Müftüoğlu
00:00 - 3/03/2014 Pazartesi
Güncelleme: 23:21 - 2/03/2014 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Dini hayatımız, düşünce hayatımız; modern-seküler tarihin neden olduğu ağır sorunlar karşısında sessiz, ilgisiz, kayıtsız ve etkisizdir. Bugün, içerisinde yaşadığımız dünyaya, insanlığa, Müslümanların düşünsel/kültürel/entelektüel-mimari-edebi-estetik-felsefi katkıları yoktur. Entelektüel hayatımızın, akademik hayatımızın modern-seküler Aydınlanmacı kavramsal çerçevenin sorgulanması konusunda, İslami bir yeterliliğe sahip olmadığı ortadadır. Dini hayatımız, cemaatler, daha çok neo-liberal dil ve gündemle ittifak halindedir. Kişisel alana indirgenmiş bir din algısıyla toplumu ve siyaseti şekillendiremeyeceğimiz gibi, kişisel alana indirgenmiş bir maneviyatçılıkla da İslami bir kişilik oluşturamayız.

Seküler sınırlar içerisinde kalarak, demokratik sınırlar içerisinde kalarak, modern-liberal yapılar ve kavramlarla uzlaşarak, İslami faaliyette bulunmak, bu doğrultuda ''cemaat'' oluşturmak, ''hizmet''te bulunmak gibi bir saçmalık olamaz. Bu durum, İslam''ın sınırlarının, ilkelerinin sekülerizm ve demokrasi tarafından belirleneceği anlamı taşır.

İslam''ı temsil etmekten şiddetle imtina eden Müslümanlardan söz edilemez. Bütün seküler-modern Aydınlanmacı değerler/ideolojiler, demokrasiler, liberalizmler, kan''a, şiddet''e, teröre, zulme, vahşete işkencelere, katliamlara, soykırımlara, barbarlıklara bulaşmış, asla masum olmayan değerler, ideolojilerdir.

MODERNİTEYİ TAKLİT ETMEK

Bizler Müslümanlar olarak bağımsız bir dil oluşturamadığımız için, ödünç alınmış bir dil''le konuşuyoruz, yazıyoruz. Hayatın her alanında küresel Batı modeline dahil olduğumuz için İslami bir model''den söz açamıyoruz. İçerisine dahil olduğumuz küresel neo-liberal kültür, özgün bütün kültürleri etkisizleştiriyor marjinalleştiriyor. Hem geçmişi, hem geleneği, hem de moderniteyi taklit etmek, bizleri, özgün olanı, kendimize ait olanı üretmekten alıkoyuyor.

İslami ilkeler, değerler, tasavvurlar ancak muhafazakarlık tanımının şemsiyesi altında konuşulabiliyor. Hayatımızın merkezinde, günlük ilişkilerimizin temelinde ilahi ilkeler, ilahi ölçüler yok, ilahi anlamlar yok. Aklın ve bilincin yoğunluğu, tefekkür ve ruhun yoğunluğu, manevi yoğunluk birlikte ilerler. Tek boyutlu bir akıl ve bilinç, tek boyutlu bir tefekkür ve maneviyat, kutsallığın/ilahiliğin kaybına yol açar. Bizler Müslümanlar olarak zehri dünyanın bilgisiyle, ruhani/manevi dünyanın bilgisini içeren bütünlüğün bilgisini kaybettiğimiz, İslam''ı tek boyuta, tek yoruma, tek akla, tek sezgiye indirgediğimiz için, ithal algılarla, kalıplarla, yorumlarla hayatımızı sürdürmeye çalışıyoruz. İthal algılarla, yorumlarla, modellerle İslami bir dünya tasavvuru, İslami bir medeniyet tasavvuru oluşturulamayacağını unutuyoruz. Ahlaki/deruni boyutu olmayan bir akıl ve bilinçle yol alınamayacağını göremiyoruz. Dini hayatımız hem zihinsel anlamda, hem de manevi anlamda mekanik tekrarlardan ibaret kalıyor.

İslami düşünce hayatı, kültür hayatı, kararlı/şiddetli/yoğun/etkili sorgulamalar yapamadığı için, Aydınlanmacı kavramlarla, seküler çerçevelerle nihai çatışmayı göze alamadığı için, hayati anlamı olan zihinsel değişim ihtiyacını/talebini/uğraşını gündeme alamadığı için, zihinsel sömürge durumumuz ne yazık ki devam ediyor. Zihinlerimizin sömürgeleştirilmesi demek, zihinlerimizin seküler bir hapishaneye zorla kapatılması demektir.

Sömürgeleştirilmiş zihinlerle, hayatın hiçbir alanında, hiçbir şekilde yeni bir başlangıç yapılamaz, yeni bir inşa''ya yönelinemez.

İLKELER ÇERÇEVESİNDE DÜŞÜNMEK

Günümüzde neoliberal küreselleşmenin amansız diktatörlüğü karşısında, İslami bilincin/algının belirsizlikleri, sıkıntıları derinleşiyor.

Sözünü ettiğimiz belirsizlikler, İslami varoluşumuzu altüst ederek, bizleri tanınmayacak bir hale getiriyor. Kişiliksizleştirici inişler, çıkışlar yaşıyoruz. Bu nedenledir ki, tarihin iyi yönde ilerlemesini sağlayabilecek, İslami katkılarda bulunamıyoruz. Genç kuşaklar, okullarda, üniversitelerde seküler-liberal referanslara göre yetiştiriliyor, böylece anlam ve amaç kaynaklarından uzaklaştırılıyor. Refah ve teknolojinin ruhsuzlaştırıcı, pasifleştirici, nesneleştirici etkisi toplumlarımızı bilinçsiz sürülere dönüştürüyor. Kapitalist-neo-liberalist hayat tarzı her şeyi metalaştırarak, şeyleştirerek, bütün derinlikleri yok ediyor. Hayatın her alanında çok yönlü yıpranmalar yaşanıyor. Modern kent yaklaşımı farklılıkları, eşitsizlikleri, karşıtlıkları, ilişkisizlikleri çoğaltıyor. Modern kent olgusu sosyo-kültürel etkileşimi imkansız kılıyor. Modernleşen kentler elitist ırkçılıklar, sınıfsal ırkçılıklar üretiyor. Neo-liberal dünyada, bireysel özgürlüklerin, ifade özgürlüklerinin ahlaki sınırları olması gerektiğine, sorumluluk temelinde bir özgürlük anlayışı inşa edilmesi gerektiğine hiç kimse inanmıyor.

İslam dünyası toplumları ilanihaye bir belirsizlik, karmaşa, istikrarsızlık, çatışma durumu içerisinde yaşamaya devam edemez. Toplumlarımızın, düşünce hayatımızın, kültür hayatımızın, ya İslami bir toplum/dünya/hayat/siyaset oluşturmak ya da seküler bir dünya içerisinde inançlarından vazgeçerek kaybolmak konusunda bir karar vermeleri gerekir. İnsan, İlahi sınırlar, ölçüler, ilkeler içerisinde düşündüğünde, eylemde bulunduğunda ve yaşadığında gerçek insan olur.

10 yıl önce