|

Gezi Parkı''nda eğitimin rolü

Gezi Parkı olaylarında gördük ki, Türkiye''deki mevcut eğitim sistemi toplumun farklı kesimlerini bir arada tutan, çoğulcu, özgürlükçü, yenilikçi bir anlayışla işlev görmemektedir. Bu yüzden parçalı değil köklü bir eğitim reformu şarttır

Ufuk Coşkun
00:00 - 23/06/2013 Pazar
Güncelleme: 18:49 - 22/06/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
Gezi Parkı''nda eğitimin rolü
Gezi Parkı''nda eğitimin rolü

Çevreci bir duyarlılıkla başlayan eylemler provakotörlerin de yönlendirmesiyle kontrolden çıkarak hükümet aleyhtarlığına dönmüş durumda. Ortamı birtakım katı ideolojik tavırdaki insanların ve bir kısım medyanın istismar ettiği de gözden kaçmamaktadır. Organize olmuş bu kesim hem attığı sloganlarla hem halk otobüsleri başta olmak üzere çevreye verdikleri zararlarla hem de dezenformasyon yöntemiyle kitleleri manipüle etmektedirler. Sessizliğini bozarak bir açıklama yapan MEB Bakanı Sayın Nabi Avcı ne yazık ki bu tür eylemlerle ortaya çıkan vahim kamplaşmaların, sert üslubun ve tavrın bir nedenin de yıllardır ürettiği militarizmle ve ideolojik temelde işlev gören eğitim sisteminde yattığını ifade etmedi. Oysa bu hadise bize, ilk önce eğitim sistemiyle yüzleşmemize vesile olmalıydı. Küçük yaşlardan itibaren eğitim kurumlarında aldıkları ideolojik eğitimle toplumun öteki kesimlerin düşman olduğu evhamını bilinçlerine yerleştiren bireyler, ileriki yaşlarında içlerinden atamadıkları bu korku ve endişe haliyle toplumsal meselelere olan tavırlarını ne yazık ki medeni bir biçimde ortaya koyamamaktadırlar. Bu bakımdan bu süreç bize eğitim sistemini gözden geçirmemize de vesile olmalıdır.

EĞİTİM REFORMU ŞART

Tüm engellemelere rağmen son 2-3 yıldır kırılmaya çalışılsa da eğitimin genel ve temel felsefesi ulus devletçi sistemlerin ortaya çıkmasıyla birlikte neredeyse CHP döneminin tek parti zihniyetiyle şekillenmiş, devleti koruyan ve kutsayan, dar milliyetçi bir anlayışa dayanmaktadır. Alman felsefeci Fichte ''Alman Ulusuna Hitaben'' adlı yapıtında tükenmekte olan Prusya toplumuna bir çıkış yolu olarak ulusun, her bireyinin daha kolay talimat almasını saplayacak yeni bir kurumsal yapının gerekli olduğunu ifade ederek zorunlu eğitimi bir reçete olarak sunmuştu. Neticede 1819 yılında Prusya''da hayata geçirilen zorunlu eğitimin temel amacı; başta orduya itaatkâr askerler yetiştirmek, maden ocaklarında çalıştırılacak itaatkâr işçiler ve devlete çalışacak itaatkâr memurlar yetiştirmek ve kritik konu ve sorunlarda birbirine yakın düşünen vatandaşlar yetiştirmek şeklindeydi. Fichte''ye göre okullar giderek daha büyük bir Prusya ideali etrafında birleştirecek ve ulusun birliğini sağlayacaktı. Eğitim her ne kadar bu amaç için bir araç vazifesi görme düşüncesiyle hayata geçirilmişse de bugün demokratik ülkelerin çoğu eğitimi toplumsallaştırıcı ve resmi ideolojinin yeniden üretim merkezleri olmaktan çıkarmış durumdadır. Ne yazık ki bunu Türkiye için söylemek şimdilik bir hayli zor. Çünkü Türkiye''deki mevcut eğitim sistemi toplumun farklı kesimlerini bir arada tutan, çoğulcu, özgürlükçü, yenilikçi bir anlayışla işlev görmemektedir.

EĞİTİMDE ÖZGÜRLÜĞÜN ÖNEMİ

Siyasi iradenin eğitim alanında ortaya koyduğu tavır ve projeler bilhassa bir kesim sendikalar ve muhalefet partilerin sert eleştirilerine ve engeline takılmaktadır. Oysa devletin eğitimdeki rolünün zamanla azalması ve eğitimin özelleştirilerek toplumun istek ve tercihleri doğrultusunda işlev görmesi gerekmektedir. Görüldüğü gibi Türkiye, sınırları içerisinde yaşayan farklı inanç, kültür ve anlayışa sahip bireyleri bir arada tutabilecek, her kitleye, düşünceye ve inanca hitap edebilecek bir eğitim anlayışının eksikliğini çeken bir ülkedir. Her şeyden evvel kimsenin inancına, düşüncesine, mezhebine ve diline bakılmaksızın herkesten toplanan vergilerle finanse edilen eğitim ne yazık ki belirli bir kesimin yararına dönük işlev görmektedir. Elbette bu bir haksızlıktır. Kısacası vergilerimizle finanse ettiğimiz eğitimden tamamen Kemalistler faydalanmaktadır. Bunun için eğitim hayatını tanzim eden yasalara bakmak kâfidir. Bu haksızlığa son vermenin birincil yolunun eğitimi özelleştirmek olduğu unutulmamalıdır.

Artık otoriter eğilimli, tahammülsüz, gergin ve saldırgan bir gençlik yerine farklılıklara saygı temelinde özgür bireyler yetiştirmek için mevcut eğitim politikalarının mutlaka gözden geçirilmesi artık bir zorunluluk olmuştur. Okullar tek bir ideolojinin hükümranlığından ve militarist birtakım yasa, yönetmelik ve uygulamalardan ayıklanmalıdır. İnsanın kendisini kendinden öğrendiği, -selam vermediği için bir kuşun yuvasını bozmakla tehdit etmek yerine- bilakis doğa, hayvan ve insan sevgisinin derinlikli olarak verildiği bilge insanlar yetiştirmek yönünde bir eğitim reformun aciliyeti söz konusudur.

Toplumsal ve birebir insani ilişkilerde eğitimin rolü inkâr edilemez. Eğitim iktidarlar için bir araç olarak kullanılmaktan artık çıkarılmalıdır. Kimsenin kendi ideolojisini eğitim kanalıyla topluma empoze etme hakkı yoktur. Eğitim bireyin kendi gibi olmayan diğer farklı insanlarla kurduğu dostane ilişkilerinin hem yolunu açmalı hem de doğayı derinlikli dinlemenin, şefkatin, vicdanın, ahlakın, erdemin, özgürlüğün kısacası duygu zenginliğin bir vesilesi olmalıdır.

11 yıl önce