|

Kendi ayakları üzerine duran ilahiyat beklerken

YÖK tarafından kabul edilen Yeni Programda din dışı alanı tanıma imkanı veren genel felsefe dersleri kaldırılmış, günümüz düşüncesini tanıma fırsatı veren din bilimleri kredileri 1/3 oranında azaltılmış, kelam dersi kredisi % 50''den fazla düşürülmüş ve ayrı bir anabilim dalının dersi olan İslam Mezhepler Tarihi dersi ile anlaşılmaz bir şekilde birleştirilmiştir.

Prof. Dr. Cağfer Karadaş
00:00 - 13/09/2013 Cuma
Güncelleme: 23:23 - 12/09/2013 Perşembe
Yeni Şafak
Kendi ayakları üzerine duran ilahiyat beklerken
Kendi ayakları üzerine duran ilahiyat beklerken

Yıllardır kendi ayakları üzerinde duran, Selçuklu ve Osmanlı medreselerinde olduğu gibi kendi öğretim üyelerinin katkıları ve etkileriyle programları düzenlenen bir ilahiyat beklerken 28 Subat Süreci''nin yargılandığı şu günlerde ilahiyat programlarına anlamsız ve anlaşılmaz bir şekilde YÖK''ün müdahalesiyle karşılaştık. Darbe dönemlerinde özellikle 28 Şubat Sürecinde bunu anlayabiliyorduk. Çünkü onlar tam da bunu yapmak için iş başına gelmişler, misyonlarının gereğini yerine getirmişlerdi. Ancak 2013 yılında adeta devletin halkıyla barıştığı, kucaklaştığı çözüm süreçlerinin çok olumlu bir hava oluşturduğu demokratik bir ortamda eski dayatma günlerinin teamülü olan İlahiyat/İslami İlimler Fakültelerine program (müfredat) dayatılmasını kendi hesabıma anlayabilmiş, kavrayabilmiş ve içime sindirebilmiş değilim. Belki bu olumsuz çıkış İlahiyat camiasının kendi meselelerine kendilerinin sahip çıkması gibi hayırlı bir sonucu doğurur. Dua ve sabır bizim azığımızdır. Ama aynı zamanda Yüce Allah''ın Kur''anda bildirdiği gibi tebliğ etmek/görüşlerimizi açıklamak bize, hesabı görmek Rabbimize aittir.

Sadede gelecek olursak, 15.08.2013 tarihinde YÖK Genel Kurulu''undan oy çokluğu ile geçen Yeni İlahiyat Programı, 15 asırlık medrese ve bir asırlık ilahiyat/İslami İlimler tecrübesinden yoksun, bu zaman zarfında oluşmuş dinî ve kültürel zenginliğimizi yansıtmayan aksine göz ardı eden bir anlayışın ve düşüncenin ürünü olarak ortaya çıkmıştır.

Kur''an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye üzerine oturan farklılıkları içinde barındıran zengin geleneğimizi muhafaza etmemiz ve bunlara dayanarak edindiğimiz birikim ve tecrübelerimizi gelecek nesillere sağlıklı ve sağlam bir şekilde devretmemiz boynumuzun borcudur. Anılan zengin geleneğin oluşmasında sahabe, tabiîn ve tebe-i tabiîn (ra) elinde vücuda gelen fıkıh ve kelam ilimlerinin büyük katkısının olduğu unutulmamalıdır. Çünkü kelam ilmi, İslam düşüncesinin zihniyetini/zihin arkaplanını, fakıh ilmi ise bu zihniyetin zahire yansıması/pratik hayata aktarılmasını temsil eder. Fıkıh ve kelam ilminden birini diğerine tercih etmek her ikisinin de eksik kalmasına yol açmak anlamına gelir.

FIKIH VE KELAM MEZHEPLERİ

Bazı müfrit hadîs ehli taraftarlarınca kelam ve fıkhın hadislere dayanmadığı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Bu iddiaların çoğu mezhep ve meşrep taassubundan kaynaklanmaktadır. Tabi ki bir Hanefi aliminden, hadise bakışta bir Hanbeli alimi refleksi beklememek gerekir. Ehl-i Kıble içinde yer alan bütün fıkıh ve kelam mezhepleri öncelikle ve doğrudan Kitap ve Sünnete dayanır. Bugün yaşayan bütün mezhepler ilk üç nesil olan selef-i salihîn zamanında ve onların etkisiyle ortaya çıkmıştır. Bir mezhep ve meşrep mensubunun çıkıp kendisini daha selefçi görmesi öncelikle bu üç nesle haksızlık olur.

XIX. asırda bazı müfrit ehl-i hadîs taraftarlarının ve kaynaklara dönme safsatasına kananların ihdas ettiği selefî hareket, ilk üç neslin elinde oluşup bugüne aktarılan koca bir kelam ve fıkıh tecrübesini görmezden gelmeye hatta yok etmeye kalkışmıştır. Bunun yerine biraz da oryantalistlerin kışkırtmasıyla Kur''an''ı ve de özellikle de hadîs külliyatını öne çıkarmaya çalışmışlardır. Halbuki Oryantalistler, Kur''an ve Sünnet değerlerinin müesses hale gelmiş şekli olan kelam ve fıkıh ilimleriyle mücadele edemedikleri için, Kur''an ve Hadisleri eleştiri odağına yerleştirmek suretiyle İslam''ı temelden tahrip etmeye çalışmaktaydılar.

Bu sözde selefîlerin çabası sonucu bazı Arap ülkelerinde kelam ilmi ders programından çıkarılmış fıkıh ise sığlaştırılmıştır. Bu anlayış sahipleri bununla da yetinmemişler kelam ve fıkhın taşıyıcı kurumları olan mezhepleri fitne aracı saymışlardır. Bilmiyorlar ki, Muhammed Zahid el-Kevserî''nin dediği gibi ''mezhepsizlik dinsizliğe götüren bir köprüdür''.

Halbuki geleneğimizin gereği olarak bir Müslüman bilim adamı, dininin esasları kadar, dine zarar verecek olan ilimleri/fikirleri de bilmek zorundadır. Nasıl ki, vücudun direnç kazanması için mikrop ve virüsleri bilmemiz ve onlara karşı önlem almamız zaruret ise, dini ve sosyal hayatımızı muhafaza için de İslam dışı düşünce ve inançları bilmemiz hayati önemi haizdir. Bu bağlamda başta klasik felsefe olmak üzere felsefe ile diğer din ve düşünceleri tanımamız elzemdir.

YENİ MÜFREDAT

Ancak YÖK tarafından kabul edilen Yeni Programda din dışı alanı tanıma imkanı veren genel felsefe dersleri kaldırılmış, günümüz düşüncesini tanıma fırsatı veren din bilimleri kredileri 1/3 oranında azaltılmış, kelam dersi kredisi % 50''den fazla düşürülmüş ve ayrı bir anabilim dalının dersi olan İslam Mezhepler Tarihi dersi ile anlaşılmaz bir şekilde birleştirilmiştir. Bu anlayış, tam da yukarıda işaret edilen Vahhabi/Selefî anlayışa paralel düşmekte, Oryantalistlerin değirmenine su taşımak anlamına gelmektedir.

Yeni programı hazırlayan anlayış, Muhterem Başbakanımızın medeniyetimizin hikmet medeniyeti olduğu vurgusundan ve dünya meselelerine bakıştaki vizyon genişliğinden yoksun olduğu gibi, yine başbakanımızın şahsında temsil edilen muhafazakarlıkla uzaktan yakından ilgisi bulunmamaktadır.

Bunun yanı sıra YÖK''ün bu tasarrufu, bazı pozitivist felsefeci ve sanatçıların ilahiyatçı felsefe bilemez, felsefî metinleri kavrayamaz, felsefî değerlendirmelerde ve eleştirilerde bulunamaz; özgün ve bağımsız sanat faaliyeti yapamaz iddiaları ve tezlerini destekleyen/katkı veren bir mahiyet arz etmektedir.

Öte yandan ortaya çıkan yeni program, hazırlayanların ders isimleri ve dağılımı noktasında pratik akademik alt yapılarının yeterli olmadığını göstermektedir. Bu yüzden akli ve nakli ilimler arasındaki dengeyi bozmuşlar; anabilim dalları, muhtevaları ve işleme biçimleri farklı dersleri birleştirme garipliğine imza atabilmişlerdir. Sözgelimi el becerisine dayanan ve göze hitap eden ebru ve hat gibi İslam Sanatlarını, ses becerisine dayanan ve kulağa hitap eden dini muziki dersi ile birleştirmişlerdir.

İstişareye açık ve 15 asırlık birikimi yansıtan bir program beklerken böylesi garip bir tablo ile karşılaşmak bütün ilahiyatçıları derinden üzmüştür. Bizim talebimiz, İlahiyatlara/İslamî ilimlere ayrımcılık yapılmamasıdır. Diğer fakültelerde olduğu gibi mevzuata uygun olarak program işinin fakülte kurullarına ve üniversite senatolarına bırakılmasıdır. Hal-i hazırda bu programları yapacak yetenek ve yeterlikte, pratik akademik kültüre sahip öğretim üyelerimiz ve dekanlarımız bulunmaktadır.

Bu vesile ile düşünce adamlarımız ve yazarlarımız tarafından dile getirilen nasıl bir ilahiyatçı, İslam alimi veya entelektüeli yetiştirmek gerektiğini hep birlikte tartışabiliriz. İlahiyat/İslami İlimler Fakülteleri mensupları da kendi içlerinde bunları zaten tartışmaktadır. Bizim bütün çabamız vatanımıza ve milletimize yakışır, onlara gerektiği gibi hizmet verecek nesiller yetiştirmektir. Bu çaba, amaç ve çalışma ile birilerinin kötülediği geçmişteki şanlı medrese geleneğimizin yetiştirdiği gibi yeni Ebu Hanifeler, İbn Sinalar, Gazaliler, Suyutiler, Ebussuudlar, Ali Kuşcular yetiştirebiliriz. Ancak bu tür dayatmalar, var olan bu heyecanı ve enerjisi yok etmekte, kötümser bir psikolojik havanın oluşmasına neden olmaktadır.

Ancak şunu itiraf edeyim bu vesile ile yazılan yazılardan başta ilahiyat kesimi olmak üzere herkesin istifade edeceği açıktır. Keşke bunu bir dayatma üzerine değil de daha serbest ve rahat bir ortamda yapıyor olsaydık. Yazının girişinde belirttiğim gibi tam da böylesi bir ortama gelmişken, bir özgürlük ve huzur havası soluyorken YÖK''ten gelen bu dayatma en azından İlahiyatlarda eski dayatma günlerini hatırlatan bir fonksiyon icra etmiştir. Tekrar belirtelim dua ve sabır bizim en büyük azığımızdır. Son sözümüz Yüce Rabbimize hamd olsun…

11 yıl önce