|

Kıyafet yasakları ideolojik tercihtir

Ülkenin siyasal çekişme alanının yansıdığı zeminlerden biri olan kılık kıyafet sorunu, aynı zamanda üzerindeki yoğun vesayet arzusu ile kültürel bir istila girişimi olarak da rahatlıkla okunabilir. Bu mesele siyasal-politik çekişmenin yansıdığı çatışma alanı olmaktan çıkartılarak temel insan hakkı olarak görülmelidir.

Abdulbaki Deger
00:00 - 16/02/2013 Cumartesi
Güncelleme: 19:48 - 15/02/2013 Cuma
Yeni Şafak
Kıyafet yasakları ideolojik tercihtir
Kıyafet yasakları ideolojik tercihtir

Medyaya yansıyan haberlere göre Hükümet ve BDP, eğitim alanında ve kamu çalışma hayatında başörtüsü kullanmanın önünü açacak bir düzenleme üzerinde anlaşmaya vardılar. Türkiye''nin kronik ve yapay sorun alanlarından birisi olan kılık kıyafet özgürlüğüne ilişkin düzenlemelerin hala ülke siyasetinin başat gündem maddelerinden oluşu, esasında Türkiye''nin normalleşememesinin tek başına en büyük göstergesi sayılabilir.

Türkiye''de kılık kıyafet sorununu ortaya çıkartan temel dinamik, iktidar seçkinlerinin toplumsal tahayyüllerinden kaynaklanmaktadır. Toplumun görünürlüğünün  nasıl olması gerektiğine ilişkin benimsenen tutum, bir takım gerekçeler üzerinden insanlara giydirilmeye çalışılmaktadır. Toplumsal değişim ve dönüşümün yaslanacağı ideolojik-politik anlayışın taşıyıcısı olarak kabul edilen bedenlerin nasıl şekillendirilmesi gerektiği noktasında yürütülen siyaset, nihayetinde karşımıza meşru ve meşru olmayan giyim tarzlarını çıkartmıştır. Meşru giyim tarzı olarak ileri sürülen kıyafet, meşruluğunu devletin ideolojik-politik karakterinden devşirirken farklı giyim tarzları itibarsızlaştırıcı bir söyleme maruz bırakılmaktadır. Dolayısı ile kılık-kıyafete ilişkin fiili olarak yürütülen şey toplumun büyük kesimi için kaçınılmaz şekilde güç ve iktidar destekli bir dayatmaya dönüşmektedir.

Ülkenin sosyolojik gerçekliğinde bir sorun olmayan kılık kıyafet, devletin müdahil olması ile sürekli kanayan bir yaraya dönüşmektedir.  Taşrada sorunun yaslanabileceği bir zemin başından beri söz konusu değilken  marjinal sayılabilecek giyim tarzlarının görünür olduğu büyük kentlerimizde bile toplum, bu kıyafet farklılığını hiçbir sorun ve çatışmaya dönüştürmeden absorbe edebilmektedir. Kılık kıyafet tercihleri üzerinden toplumun büyük bir çatışma ve bölünme yaşadığını gösteren hiçbir tarihsel veri de elimizde bulunmamaktadır.

YASAKLARIN HEDEFİ

Ekstrem sayılabilecek istisnai sıkıntılar bir yerlerde yaşanmış olabilir ama unutulmamalıdır ki istisnai olaylar her konuda yaşanabilir. Dolayısıyla toplumun hiçbir şekilde rahatsızlık duymadığı ve problem alanı olmayan bir konunun, devletin keyfi düzenlemesi üzerinden sorun alanına dönüşmesi karşısında eli kolu bağlı durmak yaşanan zulüm karşısında sessiz kalmaktır.

Kılık-kıyafet düzenlemesine girişerek büyük bir kesimin tercihlerini yok saymak sadece yok sayılanların değil toplumun tümünün hedef alındığı bir aşağılama olarak okumak gerekir. Devlet, yasakçı uygulaması ile farklı bir kılık kıyafet tercihinde bulunanların bir taraftan tercihlerini görmezden gelmekte, diğer taraftan başka bir giyim tarzı dayatmakla insanları şiddete maruz bırakmaktadır. Diğer taraftan devlet tarafından topluma rağmen girişilen düzenleme, tarihsel-kültürel birikimi değersizleştirip önemsizleştirirken milyonlarca kadını da kendi tercihini yapamaz nesnelere indirgemektedir. 

Toplumun keyfi tercihler üzerinden şekillenmiş yapay bir bütünsellik olduğu anlayışı, yaslandığı baskı mekanizmalarının yoğunluğuna rağmen sürdürülemez bir noktaya gelmiştir. Toplumun devletin talep ve beklentilerine uydurulması çabası akıntıya kürek çekme ile eş anlamlıdır. Yapılması gereken toplumu devletin keyfiliklerine uydurma değil, devleti toplumun talep ve beklentilerini taşıyabilecek bir esnekliğe büründürmektir. Nihayetin de devletin yapıp ettiklerine meşruiyet kazandıranda toplumun talep ve beklentilerinden başka bir şey değildir.

KEYFİ UYGULAMA BİTSİN

İnsanların tercihlerinin devletin müdahalesi sonrası bir soruna dönüşmesi ya da sorun olarak kodlanması keyfilikle maluldür. Kılık kıyafetin devletin politik dizayn alanına açılması, bireylerin tercihlerinin keyfi bir düzeneğin yap boz tahtasına indirgenmesidir. Hiçbir makul gerekçeye yaslanmayan uygulamanın ideolojik-politik bir takım fanteziler üzerinden dayatılmasını geçersiz kılmak için geldiğimiz noktada hiçbir makul engel bulunmamaktadır. Gerçekliğe yaslanmayan bir takım korkuların arkasına sığınılarak sorunu yarının bilinmezliğinde soğutmaya bırakmak vicdanları kanatmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Çeşitli alanlarda kaçak gecekondu gibi fiili uygulamalar, sorunun çözümü anlamına gelmemelidir. Bu durum, ülkenin değişecek siyasal atmosferinde sorunun tekrar ortaya çıkması demektir. Ülkenin siyasal çekişme alanının yansıdığı zeminlerden biri olan kılık kıyafet sorunu, aynı zamanda üzerindeki yoğun vesayet arzusu ile kültürel bir istila girişimi olarak da rahatlıkla okunabilir. Bu mesele siyasal-politik çekişmenin yansıdığı çatışma alanı olmaktan çıkartılarak temel insan hakkı olarak görülmelidir. Kılık kıyafet tercihleri üzerinden siyaset üretmeye çalışmak, toplumun var olma imkânlarını yüzeysel bir alanda heba etmek olduğu gibi bir tarafıyla da siyaseten tükenmiş olmanın başka bir ifadesidir.

BATILI OLMAK ENGEL DEĞİL

Cumhuriyetin başından itibaren toplumsal yaşamın hukuk, eğitim gibi ana alanlarının yanında görünürlülüğünün de Batı''ya evirilmesine dönük yoğun pratiklerin yaşandığını bilmekteyiz. Cumhuriyetin yaptığı batılı tercihin taşınması noktasında hayati rol biçilen kadınların özellikle 1950''lerden sonra başlayan yoğun sosyal mobilizasyon ile taşraya sıkışmış olan geleneksel Anadolu insanının şehirlere akmasını ve geleneksel kıyafetleri ile görünür olmasını, Cumhuriyet''in taşıdığı iddiaya dönük bir meydan okuma olarak gören yabancılaşmış bir zihin durumu ile karşı karşıyayız.

Toplumun talep ve beklentilerinin tarihin bir evresinde oluşturulan siyasetin parantezine kapatma girişimi olarak da okunabilecek bu durumun giderilmesi için yabancılaşan zihinlerin normalleşmesini beklemek olmayacak duaya âmin demekten farkı yoktur. Normal şartlarda herkesin kabul edebileceği temel bir insan hakkının hiçbir pazarlığa tabi tutulmadan önünün açılması herkes için tedavi edicidir. Bundan başka da çaremiz yoktur. Aksi takdir de uzun bir tarihsel geçmişi olan bu sorunun mağdurlarının yaşadığı sıkıntılar tüm kesimler tarafından kanıksanıp sıradanlaşmaktadır. Bu temel insan hakkı sorunu zamana yayıldıkça hepimizi tepkisiz ve duyarsız bir noktaya savurmaktadır.

11 yıl önce