|

Küresel sıkıyönetim

Farkına varmadan nesneleştirilmiş, metalaştırılmış hayatlar yaşıyoruz. Her tür propagandanın tuzağına düşüyoruz. Alışkanlıklarımız tarafından engelleniyoruz. Ayrıntılara ilişkin tartışmalar, etnik/mezhepçi tartışmalar sebebiyle İslami sorumluluklara, İslami bütüne ilişkin sorumluluklara yabancılaşıyoruz.

Atasoy Müftüoğlu
00:00 - 9/06/2014 Pazartesi
Güncelleme: 22:14 - 8/06/2014 Pazar
Yeni Şafak
Küresel sıkıyönetim
Küresel sıkıyönetim

Modern Batı dünyası her konuda, her alanda kendisini meşruiyet ve normalliğin merkezi olarak, akılcılığın ve özgürlüğün bayraktarı olarak konumlandırırken, Batı dışı dünyayı, sömürgeleştirilebilir, insanlıktan çıkarılabilir, gayri meşru bir dünya olarak konumlandırıyor. Modern zamanlar boyunca Batı dünyası siyasal ikiyüzlülüğü, ideolojik-ırkçı misyonerliği gelenek haline getirdi. İdeolojik ve ırkçı yaklaşımlar/ zihniyet, akılcılığı, akıldışılığa, özgürlüğü de insanlık dışı uygulamalara dönüştürdü. Akıldışılık ve siyasal ikiyüzlülük Batılı olmayanların hayatları üzerinde keyfi bir biçimde güç uygulamak gibi zalim sonuçlar doğurdu. Özellikle İslam toplumları ruhsal ve fiziksel ızdıraplara maruz bırakıldılar, muktedir azınlıkların çıkarları, bütün toplumların çıkarlarının/sorunlarının üzerinde tutuldu.

Kendilerine özgü zamanlarda yaşayan İslam toplumlara şimdiye özgü bir dil, yöntem, irade bulmakta zorlanıyor. Bu nedenle de her konuda ehven-i şer doğrultusunda tercihler yapıyor. Ehven-i şer tercihler sebebiyle İslami önceliklerimizi güçlü, değerli, anlamlı, uygulanabilir, yaşanılabilir görünebilir kılamıyoruz. Ümmet çapında dönüştürücü fikirler üreten düşünürlerimiz/bilginlerimiz yok. Yanlış hayatlar yaşadığımız, yanlış bilince yaslandığımız, yanlış konumları seçtiğimiz, yanlış uzlaşmalara ihtiyaç duyduğumuz için İslami inançlarımızı bir bütünlük içerisinde, kamusal hayata, tarihe yansıtamıyor, açıklayamıyor, görünür kılamıyoruz. Kamusal hayata/tarihe yansıtamadığımız, açıklayamadığımız görünür kılamadığımız inançlarımızın bir değer taşımadığını idrak etmek durumundayız.

''İNSAN HAKLARI'' KLİŞE HALE Mİ GETİRİLDİ?

Emperyalist müdahaleler, yayılmalar '''uygarlık'' adına ''demokrasi'' adına müdahale, uygarlığın ve demokrasinin yayılması olarak bugünde sürdürülüyor. Neoliberalist-kapitalist seküler modelin bütün dünyaya dayatılabilmesi için, Batı diplomasisinin çıkarlarını temsil etmek üzere '''insan hakları'' klişesi bir propopanda aracı olarak kullanılıyor. Bu propoganda klişesi Afganistan/Pakistan/Irak/Mısır/Suriye/Libya da gerçekleştirilen insanlığa karşı işlenen ağır savaş suçları karşısında hiç bir şey ifade etmiyor.

Finans imparatorluğunun, piyasa diktatörlüğünün egemen olduğu bir dünyada, gerçek dünyayın ve insanlığın sorunları hiç konuşulmuyor, tartışılmıyor. Amerikan çıkarlarına ters düşen her gelişme, istikrarsızlaştırma ve dolaylı müdahale nedeni sayılıyor. İslami gelişmeler söz konusu olduğunda hemen küresel bir sıkıyönetim ilan ediliyor. Amerikan tarzı ''insan hakları'' ''demokrasi'' sloganları ideolojik silahlardan başka hiç bir anlam taşımıyor. Demokrasi ve insan hakları, içerisinde yaşadığımız zamanların en etkili iki hurafesidir. Demokrasi ve insan hakları hurafelerinin zerre kadar insani kaygıları bulunsaydı, Afganistan, Pakistan, Irak, Mısır, Suriye ve Libya''da bu kadar eşsiz/benzersiz zulümler, katliamlar yaşanmayacaktı.

İdeolojik/kültürel Haçlı seferleri hiç bir gerçekliği yansıtmayan yorumlarla, dezenformasyon kampanyalarıyla sürdürülüyor.Neoliberal-seküler misyonerlik gerektiğinde güç de kullanmak suretiyle bütün dünyaya dayatılıyor. Yerel diktatörlükler her vesile ile hep gündemde tutulurken, Küresel diktatörlük hiç bir biçimde konuşulmuyor, tartışılmıyor. Küresel diktatörlük, insan hakları, piyasa ve demokrasi gibi kavramları araçsallaştırdığı için, çoğu kez farkedilmiyor. Neoliberal emperyalizm ''teröre karşı sıvaş'' söylemiyle meşrulaştırılabiliyor. Dezenformasyon kampanyaları her tür zulmün, işkencenin, katliamın yok sayılmasına, sıradanlaşmasına zemin hazırlayabiliyor.

İSLAM DÜNYASININ YABANCILAŞMASI

Günümüz dünyasında, Müslümanlar olarak, yapısal/yerel/ küresel statükoların istediği yönde düşünüyor, davranıyor, konumlanıyor, konformizmin hizmetine giriyor, bağımsızlığımızı daha çok yitiriyor ve kayboluyoruz. Biçimsel/fiziksel özgürlük ve eşitliklerle avunuyoruz. Her yerde, her gün, bir biçimde Haçlı dili/söylemi ve mantığıyla sorgulanıyor, hesaba çekiliyoruz, hiç bir şeyi değiştiremeyeceklerini düşünenler, yapısal/yerel/küresel statükolarla uyum sağlamaya çalışıyor. Anlayış, kavrayış ve bilinç zaafları yüzünden emperyal projenin ''devrim'' ve ''bahar'' olarak tanımladığı süreçlere inanabiliyoruz. Devrimlerin ve baharların yaşandığını iddia edenler, Ortadoğu ülkelerinde kargaşanın/belirsizliğin/istikrarsızlığm kurumsallaştığını görmüyor. Devlet güdümlü otoriter modernleşmelerin neden olduğu yabancılaşmalar derinleşiyor. Modern-seküler liberal bireyler bir kimliğe/kişiliğe sahip olmak yerine, yalnızca bir şeylere sahip olmak istiyor.

Farkına varmadan nesneleştirilmiş, metalaştırılmış hayatlar yaşıyoruz. Her tür propagandanın tuzağına düşüyoruz. Alışkanlıklarımız tarafından engelleniyoruz. Ayrıntılara ilişkin tartışmalar, etnik/mezhepçi tartışmalar sebebiyle İslami sorumluluklara, İslami bütüne ilişkin sorumluluklara yabancılaşıyoruz.

10 yıl önce