|

Kurulu düzen neye ve neden karşı çıkıyor?

Ne kadar karşı çıksalar da; insana hayat kanunları ve dünya-ahiret mutluluğunun reçetesini sunan bir kitabın öğretilmesinin karşısında kimse duramaz. Nitekim, 4+4+4 kanunu münasebetiyle ilk ve ortaöğretim kurumlarına getirilen seçmeli Kur'an'ı Kerim dersi bu tezimizi ortaya koyan çok önemli bir dönüm noktasıdır.

Taha F. Ünal
00:00 - 1/04/2012 Pazar
Güncelleme: 03:10 - 1/04/2012 Pazar
Yeni Şafak
Kurulu düzen neye ve neden karşı çıkıyor?
Kurulu düzen neye ve neden karşı çıkıyor?

Cumhuriyet tarihi boyunca kurulu düzenin temsilcileri, kendi düzenlerini koruma adına hiçbir fedakârlıktan (!) kaçınmamışlar. Özellikle dini anlamda bir gelişme, onlarda hep bir tedirginlik meydana getirmiş. Ne zaman, İslami bir ilerlemeye vesile olacak adım atılsa, adeta bir panik atak hastası gibi mukavemet göstermişler.

Bunların tıpatıp aynısını içerisinden geçmekte olduğumuz süreçte yaşamaktayız. Müslüman bir ülkede, bu ülkenin kutsal kitabının “seçmeli” bir ders olarak okutulmasına bile, kurulu düzenin görünmeyen temsilcileri ve onların görünen mümessilleri tahammül edemiyor. Bir yandan “karşı değiliz” açıklaması yaparken; diğer yandan da, kanunun geçmemesi için ellerinden gelen her türlü fedakârlığı (!) ortaya koyuyorlar. İyi ama neden? Onları bu kadar rahatsız eden ne? Bu kızılca kıyamet neden koparılıyor? Bu ve bunun gibi soruların cevabına geçmeden önce, nitelikli bir dini eğitim alıp, bu eğitimi irfan haline getirebilmiş fert ve cemiyetten kısaca bahsetmekte fayda var.

İSLAM'IN HEDEFLEDİĞİ FERT VE TOPLUM

İslam, ilk başta “Her doğanın (iyilik ve kötülüğe) müsait bir karakterde” (Buhari, II K.) yaratıldığını söyleyerek, insanın başlangıçta bir taraftan ego-centric, diğer yandan da, insanlarla münasebetler kurmaya müsait bir fıtratta olduğunu, Hakk'dan ayrılmış bir anne-baba ve toplum sebebiyle yanlış bir takım davranışlar içerisine girebileceğini söylemektedir.

Allah'tan başka bir varlığa kulluğu, Allah'a denk bir ilah kabul etme ve kula kulluk olacağı için men eden İslam, insanın diğer kimselere karşı en üstün olabilmesine zemin hazırlayan faktörlere de dikkat çeker. Hiç kimsenin bir diğerine makam, mansıp, mevki, ırk, rütbe yönüyle üstünlüğü mevzubahis değildir, çünkü bütün bunlar Allah tarafından verilen ihsanlar cümlesindendir. Allah katındaki üstünlük “takva” noktasındaki ferdi gayretlere vabestedir.

Bu prensipleriyle İslam, vicdanların hür olmasını, bu hürriyeti tehdit eden sosyal ve maddi baskıların tazyikinden kurtulmayı, aynı zamanda her türlü bencil duygu ve düşünceden de sıyrılarak bütün mahlukatın kendisine yöneldiği Allah'a yönelmesini, “eşref-i mahluk” olarak addettiği insana özellikle tavsiye etmektedir.

Bu hususta namazın, insanı, dinin iyi görmediği, nefsin arzu edip kendi menfatine gördüğü her türlü edebe mugayir davranıştan alıkoyması (Ankebut, 29/45), içerisine nefis ve egonun girdiği oruç, zekat ve hac gibi ibadetlere Allah'ın ihtiyacının olmadığının bir çok hadiste zikredilmesi ayrıca kayda değerdir. Yani, ibadetler insanda ıslah hedeflerini gerçekleştirmediği zaman bu ibadet halis olmaktan çıkar ve Allah, böyle ihlassız ibadetleri kabul etmez.

Haşr suresi, 9.ayetinde mü'minler için “Kendileri ihtiyaç içinde bulunsalar bile, (kardeşlerini) nefislerine tercih ettikleri” buyrulur. Bu ayet mevzumuz açısından son derece manidardır. Toplumu, kardeşini nefsine tercih edebilecek kadar sosyalleşmiş, bu derece kendisini aşmış fertler ayakta tutabilir. Böyle toplumlarda bütün sosyal münasebetlerde dürüstlük ve doğruluğun izleri görülür. Vatandaşların karşılıklı münasebetlerinde birbirlerini garantiye alma konusunda herhangi bir endişe duymasına gerek yoktur. Bu toplumda herkes verdiği sözün adeta bir kölesidir. Bir şahsın diğerini aldatması, onun saflığından veya bilgilisizliğinden istifade yoluyla kendisine haksız kazanç sağlaması söz konusu olamaz. Bu duygu ve muamele sadece kendi milleti, vatandaşı veya dindaşına değil, yabacılara karşı da aynıdır, değişmez.

Böylelikle İslam, öncelikle ferdin, kendini gerçekleştirmesini, realite planında insan olup maddi-manevi “ahsen-i takvim”e ulaşmasını sağlarken, toplumun da kendi arasındaki ahenk ve düzeni sağlamış olur.

Toplumun kendi arasında ahenk ve düzeni sağlaması, o toplumda yaşayan herkesin yararına olup, bu düzeni sağlama adına da nitelikli bir din eğitiminin önemi tartışılmaz olduğuna göre kurulu düzen neye ve neden karşı çıkmaktadır?

KARŞI ÇIKMALARININ PERDE ARKASINDAKİ NEDEN

Her şeyden önce; kendileri sırça saraylarda yaşayıp, kurdukları menfaat düzeninin devam etmesini isteyen gerek ekonomideki, gerek medyadaki, gerekse de siyasetteki seçkinci gruba İslam'ın bazı emirleri ağır gelmektedir. Onlar için; zekat ve sadakadan bahsetmek, kul hakkına riayetten dem vurmak, halkı yardıma muhtaç olanlara yardıma yönlendirmek alışılmış şeyler değildir. Dini içselleştirmiş bir toplum, ilk başta onların alıştıkları düzeni tehdit etmektedir.

Bir de böylesine menfaat üzerine kurulu bir sistemde, örgün eğitim kurumları vasıtasıyla yayılacak bir din eğitiminin; doğru bir İslam anlayışını geniş halk tabakalarına yayma durumu söz konusudur. Bu durumda hâkimiyetlerinin sona ereceğini düşünen, sistemin arka planındaki görünmeyen ve kamuoyundaki bilinen temsilcileri, bir yandan “karşı olmadıklarını” deklare ederken, diğer yandan da engelleme adına her türlü yolu mübah görmektedirler.

Yoksa; nihai amacı “insanı potansiyel insanlıktan realite planında insanlığa çıkarmak” olan bir dinden ve o dinin öğretilmesinden kim veya kimler rahatsız olabilir? Rahatsız olanlar geçmişte hâkimiyetlerinin sona ereceğini düşünenler olduğu gibi günümüzde de şaşırtıcı bir şekilde aynı kişilerdir.

Türkiye'nin gelişmesinden, neslimizin milli-manevi değerlerimizle bezenmesinden, ülkemizin itibarının gün be gün artmasından; “kurdukları hakimiyeti kaybedeceği endişesi içinde olanlar” son derece rahatsız olmaktadırlar.

Ama beyhude. Fıtri meyelan mukavemetsizdir. Ne kadar karşı çıksalar da; insana hayat kanunları ve dünya-ahiret mutluluğunun reçetesini sunan bir kitabın öğretilmesinin karşısında kimse duramaz. Nitekim, 4+4+4 kanunu münasebetiyle ilk ve ortaöğretim kurumlarına getirilen seçmeli Kur'an'ı Kerim dersi bu tezimizi ortaya koyan çok önemli bir dönüm noktasıdır.

*Din sosyoloğu (tahaunal80@gmail.com)



12 yıl önce