|

Laik kibrin yeni korku sürümü: Diktatörlük 3.0

Laik kibrin dolaşıma soktuğu 3. korku olan ''diktatörlüğün'' kökeninde, bundan önceki korkularda olduğu gibi, kendi varlıklarını ve imtiyazlarını devam ettirme gayesi var. Ancak Erdoğan''ın dik duruşu, özellikle Gezi Parkı olayları karşısındaki kararlığı, ''diktatörlük korkusu''nun da boşa çıkacağı anlamına geliyor.

Bayram Zilan
00:00 - 10/08/2013 Cumartesi
Güncelleme: 00:11 - 10/08/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
Laik kibrin yeni korku sürümü: Diktatörlük 3.0
Laik kibrin yeni korku sürümü: Diktatörlük 3.0

Türk ulus devleti inşa edilmeye başlandığı sıralarda İttihatçılar için en büyük tehlike Müslümanlar ve Kürtlerdi. Kurulacak olan Cumhuriyetin bu iki toplum kesimden arındırılması ve hatta korunması gerekmekteydi. Bunun için ''Laiklik ve Türklük'' iki hakim kod olarak öne çıkarıldı.

Laiklikle, İslam''ın devlet tekeline alınması amaçlandı. Böylece Türkiye halkı devletin belirlediği kamusal/özel alan içerisinde Müslüman olabildi. Türklükle, diğer bütün etnisiteler alt sınıfa indirgendi, Türklüğün yüce bir ırk olduğunu işlemek için Güneş Dil Teorisi, kafatası ölçümleri gibi birçok ilkel yola tevessül edildi.

Bu iki kodu devlet içine konumlandırmak için, topluma korku aşılamak gerekliydi. Ve nihayet ittihatçılar, varlığı 90 yıl sürecek iki kadim korku üretti: ''Şeriat'' ve ''bölünmek''. Bu iki korku, toplumun tektipleşmesi için hayati öneme haizdi. Yıllarca, belirli ve düzenli aralıklarla topluma ''şeriat hortladı, şeriat geliyor'' korkusu pompalanarak hem Laiklik tesis edildi hem de toplumsal korku üzerinden ''kurtarıcı'' algısı yaratılarak vesayetin gücü pekiştirildi.

İKİ TEMEL KORKU

''Bölünmek'' korkusu ise, Türk ulusçuluğunun devletleşmesi için oldukça işlevseldi. Bu korku tedavüle sokuldukça, diğer etnisiteler üzerine daha rahat gidilebildi. Devletin red, inkâr ve asimilasyon faaliyetleri için en geçer akçesi ''bölünmemek''ti.

Bütün bunların yanısıra, bu iki korku, devlete, hem Müslümanları hem de Kürtleri kamusal alandan dışlamak için meşruiyet sağladı. Esas itibariyle Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye toplumunun yaşadığı acıların, kronik sorunların, darbelerin ve askeri vesayetin temelinde bu iki korkunun sağladığı meşruiyet vardır.

Laik kibrin, laboratuarda üretmiş olduğu kadim korkular, Ak Parti iktidarına kadar, bir temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp toplumun önüne servis edildi. 2002''de Ak Parti iktidar olduğunda, ''şeriat korkusu'' Cumhuriyet tarihi boyunca hiç olmadığı kadar topluma pompalanmaya başlandı.

Erdoğan, 28 Şubat sürecinde tasfiye edilmeye çalışılmış, muhtar bile olamayacağı beyan edilmiş, Milli Görüş gömlekli birisiydi. İktidar olması halinde şeriat gelecek, Türkiye İranlaşacak ve laiklerin yaşam biçimi büyük tehlike altına girecekti.

BÖLÜNME KORKUSU

2002-2005 yılları arasında resmi ideolojinin endoktrinasyon fabrikası işlevini gören ''medya'' Erdoğan ve hükümet aleyhine sayısız manipülatif yayın yaptı. Ancak gün geçtikçe Erdoğan ve ekibinin laik yaşam biçimleri ve toplumsal farklılıklar üzerine herhangi bir baskı kurma amacının olmadığı anlaşıldı. 2005''ten sonra, özellikle darbe girişimlerinin boşa çıkmasıyla, Cumhuriyetin 1. kadim korkusu olan ''şeriat geliyor korkusu'' işlevsizleşti ve toplum tarafından itibar görmemeye başladı.

Artık, laiklerin elinde bir tek ''bölünmek korkusu'' kalmıştı. Askeri vesayetin ve beyaz Türklerin varlığının devamı, Kürt sorununun devam etmesine bağlıydı. 2005''te Başbakan''ın Diyarbakır''da yaptığı tarihi konuşmayı fırsat bildiler ve Ak Parti''nin Kürt açılımıyla ülkeyi bölüneceğini dillendirmeye başladılar.

Ancak Erdoğan, Kürt açılımından da geri adım atmadı ve ardı ardına reform paketleri açmaya başladı. Devleti, Kürt meselesinin ancak müzakere yoluyla çözülebileceği noktasında ikna etti. Son 1 yıldır alınan mesafe, son 7 aydır hiçbir cenazenin gelmemesi 2. kadim korku olan ''bölünmek korkusu''nun da pabucunu dama attı.

Böylece Erdoğan, Cumhuriyetin iki temel korkusu olan ''bölünmek'' ve ''şeriat'' korkusunu, hem toplumun hem de devletin hafızasından çıkarıp tarihin çöp sepetine atmış oldu. Erdoğan''ı 10 yıl boyunca alaşağı etmek için bütün yolları deneyenler için yeni bir korku gerekliydi. Bu boşluğun ''diktatörlük korkusu''yla giderilebileceğine kanaat getirdiler.

Bunun için Erdoğan''ın diktatörleştiğine dair İngilizce makaleler yazarak yurtdışına servis etmeye başladılar. Ankara Metrosu''nda tertiplenen öpüşme eylemi, kürtaj yasası, alkollü içeceklerin satış saatleri düzenlemesi ve ardından Gezi Parkı eylemleriyle ''diktatörlük korkusu''nun toplumsallaşması için uğraştılar.

DİKTATÖRLÜK KORKUSU

Laik kibrin dolaşıma soktuğu 3. korku olan ''diktatörlüğün'' kökeninde, bundan önceki korkularda olduğu gibi, kendi varlıklarını ve imtiyazlarını devam ettirme gayesi var. Ancak Erdoğan''ın dik duruşu, özellikle Gezi Parkı olayları karşısındaki kararlığı, ''diktatörlük korkusu''nun da boşa çıkacağı anlamına geliyor.

Öyle ki finansörlüğünün ADD tarafından yapıldığı anlaşılan ''diktatör Erdoğan'' temalı New York Times ilanı, İngiltere''deki akademik çevreler ve bazı kuruluşlar tarafından NYT''nin editörü John Witherow''a gönderilen mektuplarla protesto edildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan''ın diktatörlükle suçlanmasının gerçeklerle bağdaşmadığı ve ilanda kullanılan dilde inanılmaz bir basiretsizlik örneği sergilendiği belirtildi.

Laiklerin tedavüle soktuğu yeni sürüm korku ''3.0 Diktatörlüğün'' de tutmayacağını şimdiden söylemek mümkün. Ak Parti, muhafazakâr bir parti olmasına rağmen bugüne kadar yaptığı hiçbir icraatta laik kesimi hedef almadı, onların yaşam tarzına müdahale etmedi. İkna odaları kurmadı, kimseyi renginden ve dilinden dolayı dışlamadı.

Buna rağmen Erdoğan''a diktatör diyenlere yüksek sesle sormamız gerekiyor: Eğer Erdoğan diktatörse; Taraf, ve Sözcü gibi gazetelerin çıkmasına nasıl müsaade ediyor? Diktatörün yönettiği bir ülkede sayısız hakaret, küfür ve tehditlere nasıl müsaade ediliyor? Doğu Perinçek tayfası ''bu daha başlangıç, durun bakın daha neler yapacağız, bu hükümeti devireceğiz'' tehditlerini nasıl savurabiliyor? Halk TV, saat başı darbe çağrısı nasıl yapabiliyor?

Madem Erdoğan diktatör; o halde kendi öz kızlarının başörtüsü ile herhangi bir kamu kurumunda çalışma hakkı neden yok? Siz bunların cevaplarını veredurun. Biz de size bir öneri de bulunalım.

Gelin, ''kibrinizi'' bir kenara bırakın, sadece ''laik'' olun. Gelin, yeni korkular üretmeyi bir kenara bırakın, sadece belleğinize demokrasinin en eski sürümü olan ''Demokrasi 1.0''ı yükleyin. Buna hem sizin, hem Türkiye''nin, hem de Erdoğan''ın ihtiyacı var. Emin olun.


11 yıl önce