|

Liberaller siyasetten niye korkar?

Akyol siyasetten nefret ediyor, ama ''en emin yol'' diye baştan garantiye aldığı kendi siyasetinden değil, başkalarının siyasetinden. Taha Özhan, ''Liberal akıl, farklılıkların ve ötekinin var olmasına büyük bir önem veriyor. Ama kendisinden farklı düşünce ve ötekiyle karşılaşınca ya dehşete düşüyor ya da hakikatin sahibi olarak kendisini tebliğ pozisyonunda buluyor'' derken, yine haklı değil mi?

AHMET DEMİRHAN - YAZAR
00:00 - 9/07/2014 Çarşamba
Güncelleme: 23:22 - 8/07/2014 Salı
Yeni Şafak
Liberaller siyasetten niye korkar?
Liberaller siyasetten niye korkar?

Aynı hataya tekrar düşmek pek akıl karı değil, ama ben yine de düşeceğim. Mustafa Akyol''u eleştirmeye çalışacağım. Aynı hataya düşeceğim, çünkü daha evvelden kendisine yönelttiğim eleştirilere, o da beni önce ''editör''e bir kaç kere şikayet ettikten sonra, ''editör''ün kendisini yönlendirmesiyle yazdığı cevabi yazıda, adımı bile anmamıştı. Adımın anılması konusunda takıntı yaptığım sanılmasın. Kabaca iki nedenden dolayı Akyol''un adımı anmamasının problemli olduğu ve bu problemin Akyol''un ''kamusal hayat''a bakışı açısından önemli addedilmesi gerektiği, dolayısıyla bu durumun aslında Akyol''un ''hüviyet''i için belirleyici olduğu iddia edilebilir.

Öncelikle, adımı anmayarak Akyol, müzakereden kaçınmıştı. Kimse o yazının benim ona eleştirilerime dönük olarak yazıldığını göremeyecek ve Akyol, bu yolla, kendisine ''dokunulmaz bir alan'' yaratmış olacaktı. İkincisi ise, bu durumun, Akyol''un ''hukuk'' konusundaki tavrı açısından da belirleyici olmasıydı. Muhatabının ''hukuk''unu gözetmeyen bir cevap, aslında, ona karşı her türlü muameleyi reva gören bir anlayışı içinde barındırırdı. Bu nedenle, Akyol''un (isteyen gidip arşivden bulabilir) benim kendisine karşı eleştirilerime cevabının saçmalığına rağmen, bir daha kendisini muhatap kabul etmemeye karar vermiştim. (''Sahici'' liberaller bu cümleleri duyunca, herhalde, dehşete düşerek krize girer. Ama Akyol''dan böyle bir şey beklemiyorum.) Şimdi bu kararımı bozarak ''liberal''den çok ''patrimonyal'' bir ''hüviyet'' taşıdığını düşündüğüm Akyol''a karşı, aynı hataya düşmeyi göze alıyorum.

ŞERİAT VE LİBERALİZM

Öncelikle, Akyol''un twitter hesabından gönderdiği birkaç mesajını alt alta sıralayacağım: ''İslamcıların nevzuhur liberalizm nefreti, sınırsız iktidara kavuşmuş olmalarından. Aynı iktidar Kemalistlerdeyken, severlerdi liberalizmi. İslamcıların ''siyaset'' kavramına olan aşkı ise (dikkat edin; ''hukuk'' değil, ''siyaset''), modern otoriterizmi içselleştirmelerinden. Geleneksel İslam''da ''siyaset'' diye övülen bir değer yoktur. ''Şeriat'' yani ''hukuk'' vardır ki, Allah''ın kullarını siyasetin şerrinden korur. Aslında bugün liberalizm, şeriatın maksatlarını (yani ''hukuku''), İslamcı yahut laik otoriter ''siyaset''ten korumanın en emin yolu.''

''Şeriat''ı getirip ''liberalizm''le eşitleyen, sonra da bize ''en emin yol'' olarak tebliğ eden bu satırlar, baştan ayağı saçma aslında. Bu nedenle üzerinde durmaya değmez. Ancak iki hususa dikkat çekmesek olmaz. Öncelikle ''liberalizm nefreti'', ''liberalizm sevgisi'', ''siyaset aşkı'', ''övülen değer'' gibi ifadelere dikkat edelim. ''Nefret'', ''sevgi'', ''aşk'', ''övgü''... Bir edebiyat metniyle mi karşı karşıyayız, yoksa (''Akyol liberalizme aşık'' gibi) arabesk bir dünya tasviriyle mi? Niye liberalizmden ''nefret'' edilsin, ona ''sevgi'' beslensin ya da siyasete ''aşık'' olunsun ki? Bir kişinin, liberalizmi (veya başka bir siyasi anlayışı) kendisine en uzak siyasi pozisyon olduğunu düşünmesi ve bunun nedenlerini sunması ne kadar doğalsa, ondan ''nefret'' etmesi de o kadar anlamsız ve insanın aklının almayacağı ''irrasyonel'' bir tutum. İyi de Akyol, aslında ''epey boş'' diye eleştirmekten öte yermeye yeltendiği Taha Özhan''ın, Star''da 24 Haziran''da yayınlanan ''Yurtta ve cihanda liberal fundamentalizm'' başlıklı yazısında söylediklerini doğrulamış olmuyor mu kurduğu bu ''aşk'' ve ''nefret'' dünyasında? Özhan''ın, liberalleri ''siyaset'' üretmek yerine ''üslup, huy ve tavırları'' ''siyaset'' diye arzetmeye kalkmakla eleştirdiğini de akılda tutarsak? Elbette Akyol, ''nefret'', ''aşk'' ya da ''sevgi'' gibi hislerle siyasal analiz yaptığını zannederek ''irrasyonel'' bir tarzın ve yaklaşımın dibini bulmakla kalmıyor sadece; aynı zamanda, ''liberal bir dünya''nın nasıl kurulduğunu, kurgulandığını ve kendisini sunduğunu bundan daha nadide bir örnek gösterilemeyecek bir durumu sergiliyor. Aslında ''liberal'' bir ''figür'' olarak Akyol, siyasetten nefret ediyor. Niye?

İNSAN İNSANIN KURDUDUR

Bunun cevabı dikkat çekmek istediğim ikinci hususta yatıyor: Aslında bizim ''liberaller'', siyaseten ne istediklerini bilmiyor. Kendisini yakından izleyenler, Akyol''un ''Anglo-Sakson'' tarzı bir liberalliğe (kendi hissi yaklaşımını devam ettirerek ifade edersek) ''hayran'' olduğunu iyi bilir. Ancak, bu ''hayranlık'', ne içerir; nasıl bir siyaset öngörür, anlayabilene aşk olsun! Yine de, belirli bir takım doneleri, iğneyle kuyu kazma yöntemiyle elbette çıkarabiliriz: Kim yönetirse yönetsin, ''devlet''in ''sınırlı, şeffaf, hesap verebilir ve adil'' olmadığı; hatta ''Türkiye''de hep olduğu gibi bir Leviathan'' olduğu her duruma karşı durmak (Tabii, kendisiyle müzakereci bir eleştirel iletişim mümkün olsaydı, bizim ''siyasetname''lerle kıyaslanabilecek bir eser olan Hobbes''un Leviathan''ını hiç anlamadığını, sadece bu ifadesinden yola çıkarak, makul gerekçelerini de sıralayarak kendisine izah etmek mümkün olabilirdi; ama malesef böyle bir durum sözkonusu değil).

Akyol''un bütün gevezeliklerini; kendi yaklaşımından başka her türlü siyasi ifadeyi olabildiğince sınırlarına çekip o sınır çizgilerinden ne kadar ''kötücül'' unsur varsa çekip çıkaran, yani kendisine dönük olmak ve kendisini ifade etmek dışında ne varsa hepsini birbir ortaya döken tarzını bir kenara koyun, siyasi olarak ifade edebileceği her şey, tek bir cümleyle sınırlıdır aslında: ''devlet, sınırlı, şeffaf, hesap verilebilir ve adil olmalıdır''. Tamam, ama nasıl? ''Anglo-Saxon dünya''daki gibi? Ama orada nasıl? Mesela bir kraliyetin (Birleşik Krallık''ın) birleştirdiği ''eyaletler''in (İngiltere, Kuzey İrlanda, Galler, İskoçya gibi devletlerin) sınırlılığında, hesap verilebilirliğinde, adilliğinde olduğu gibi mi? Yoksa artık ''cumhuriyet'' mi olduğunu, Roma tarzı bir imparatorluğa mı evrildiğini kendilerinin bile bilmediği; Atlantik''in öte yakasındaki, krallığın simgesel yerini Yüce Mahkeme''yle doldurmuş, Kıta Avrupası''ndaki bütün protestan krallıklar altındaki ''liberal demokrasi'' adı verilmiş bir mekanizmaya benzer bir mekanizmayla da dört yılda bir ''başkan'' seçmeye çalışan Amerika Birleşik Devletleri''nin ''eyalet''lerininki (devletlerininki) gibi mi?

Elbette tamamıyla ''püriten'' bir dünyadaki ''devlet'' formunun, bir yandan krallık (ya da onun simgesel yerini dolduran başka bir mekanizma) ile, diğer yandan da ancak bu mekanizmanın altında işleyebilen bir ''liberal demokrasi'' ile, hem simgesel olarak da olsa üst bir mevkiden, kendisini aşan bir ''üst otorite''den, hem de daha toplumsal düzeydeki taleplerden gelen bir sınırlandırılmışlık taşıdığı gibi bir iddiaya dudak bükecek, istihzayla yaklaşacak ya da anlayamadıklarından, boş boş bakacaktır Akyol ya da benzerleri. (Dolayısıyla, boş boş bakmasınlar diye, Akyol ve benzerleri için özet: bu satırlarda, kısaca, ''liberal demokrasi'' denilen mekanizmanın, mesela Anglo-Sakson dünyada, kraliyet veya ona simgesel olarak benzer mekanizma altında, evet altında işleyen bir durum olduğu; o simgeselliğin ortadan kalkması durumunda, karşımıza daha saf ve temiz bir ''liberal demokrasi'' ütopyası değil, ''homo homini lupus'' çıkacağı söylenmeye çalışılıyor.)

SİYASETİN ŞERRİ

Ama onlar için mühim olan, zaten, model alınan diyarlardaki ''form''lar değil. Orada ''otorite''nin nasıl kurulduğu; kendisini nasıl topluma yaydığı; bazı şeyleri tekeline alırken bazılarını da nasıl devrettiği gibi karmaşık, liberallerin dünyasında en azından ''ideal tip'' olarak, ''temiz'' bir sicile sahip olduğundan tek bir kalem altında, ''liberal demokrasi'' başlığı altında birleştirilebilecek süreçler, en azından kıyaslama yapma anlamında dahi, hükümsüzdür. Kendi ''devlet''inin tarihini, nasıl evrilip nereye doğru yöneldiğini, suçlarını-günahlarını baştan veri kabul edip klasik ''oryantal despotizm''in bütün iddialarını ona hamletmenin, nihayette, ''siyasi'' bir duruş olduğunu da anlatamazsınız onlara. Ancak bu ''siyasi duruş'', yine Özhan''ın ifadeleriyle, ''post-kolonyal bir özne diskuruyla dillendirilen ''asli tercih'' Kemalist sapmadan başka bir şey değil''dir.

Açalım biraz: Örneğin, Akyol''un ''Geleneksel İslam''da ''siyaset'' diye övülen bir değer yoktur. ''Şeriat'' yani ''hukuk'' vardır ki, Allah''ın kullarını siyasetin şerrinden korur'' cümlelerinin, uyduruk bir tarihsel ve toplumsal geçmiş kurguladığını, geçmişte ''şeriat''ın siyasete karşı koruyucu işlevini bugün ''liberalizm''in yüklendiğini üstünü çize çize iddia ettiğini vesaire bir yana bırakalım ve gerçekten böyle bir yaşanmışlık varsayalım; nasıl bir tablo sunuyor bu cümleler? Siyasetin şerrinden (''oryantal despotizm''in bir başka adlandırması olarak okuyun) korumaya çalışan bir ''hukuk''? Hadi ciddiye alalım, olabildiğince de naif görünerek soralım: iyi de, kim uyguluyordu bu ''hukuk''u? Buna cevap vermek için Nizamülmülk veya İbrahim Müteferrika''nın ''Usul ül-Hikem fi Nizam el-Ümem''ine ya da yığınlarca örneği bulunan başka siyasetnamelere filan bakmaya gerek yok. Aklı olan, saf bir hukuk kaidesini bir uygulayanın olduğunu; bunun yetki devri gerektirdiğini; bunun bir ''otorite'' tesis ettiğini; bunun da nihayette ''siyasi'' bir ameliye olduğunu sadece aklını kullanarak çıkarsayabilir(di). (''Yasama'', ''yürütme'', ''yargı'' gibi karmaşık mekanizmalara nasıl gireceğiz bu basit düzeyde kalarak, insanın havsalası şaşıyor).

Ancak, Akyol''un ''tebliğ etmeye'' çalıştığı o ''püriten'' ve ''temiz'' dünyanın fundamentalliğinde, bu sorunun cevabı, ya ''oryantal despotizm''e geri dönecek veya post-kolonyal bir öznesinin kendi kendisini sömürgeleştirmesine dönüşecektir. Çünkü, naifliği bir kenara bırakıp daha kurnazca davranarak bütün bu ''liberal'' cambazlıkların arkasındaki ''mantığı'' deşifre ettiğimizde, (biraz karikatürize etmek gibi olacak ama, karşımızda müzakereye açık birisi olmadığından hoş görülecektir umarım), ''ey geleneksel müslümanlar, muhafazakarlar, dindarlar! Siyaset şerdir. Aman, ondan kaçının. Hem siyaset yapılacaksa da onu sizin yerinize biz yaparız! Sağolsun, ''fazla heyecan''a ve ''öfke''ye kapılmayan, ''itidal''li adayınızı Peder Bey zaten size sunuyor. Onu dinleyin!'' söylemi kalır geriye. Evet, Akyol siyasetten nefret ediyor, ama ''en emin yol'' diye baştan garantiye aldığı kendi siyasetinden değil, başkalarının siyasetinden. Taha Özhan, ''Liberal akıl, farklılıkların ve ötekinin var olmasına büyük bir önem veriyor. Ama kendisinden farklı düşünce ve ötekiyle karşılaşınca ya dehşete düşüyor ya da hakikatin sahibi olarak kendisini tebliğ pozisyonunda buluyor'' derken, yine haklı değil mi?

DEVLET İKTİDARI

Evet, aynı hataya düştüm. ''Hukuk''un siyasetin şerrinden koruduğunu iddia etmekle birlikte, başkasının ''hukuk''unu gözetmeyen (dolayısıyla bunun da hayatın minimal alanlarında'' küçük küçük siyasetçikler'' uygulanması anlamına geldiğini bilip de bilmemezlikten gelen), başkasının siyasetinden dehşete kapıldığı gibi kendi sesine aşıkmışcasına (oysa o ''liberalizme aşık'') kendisini tebliğ edip duran Akyol''a dair, yine bir eleştiri yazısı yazdım.

Oysa, bırakınız muhatabının adını anmayı dahi kendi ''dokunulmazlığı'' için zül sayan, onun ''hukuk''unu gözetmeyen birisini yeniden muhatap almayı, Al-Monitor''daki son yazısında kendi kendisine ''neden otoriter devlet iktidarı ulusalcılık üretiyor?'' diye sorduktan sonra, yani ''devlet iktidarı''nın ''ulusalcılık'' ürettiğini sorgusuz-sualsiz kabul etmemiz gerektiğini tebliğ ettikten sonra, ''Türkiye''nin 150 küsur yıldır bir şekilde içinde olduğu Batı dünyası, otoriterliği eleştiriyor, buna karşı bir takım liberal-demokratik değer ve kriterler dayatıyor da ondan'' cevabını veren birisini, kendi ''aşk'' ve ''nefret'' dünyasında kendi haline bırakmak daha doğru olmaz mıydı?

Sahi ''liberaller'' siyasetten niye korkar? Kendilerine ve kendilerince ''dayatma''ya ''a(lı)şık'' olduklarından olmasın sakın?

10 yıl önce
default-profile-img