|

Maliki'nin hedefi Türkiye'yi Irak denkleminden dışlamak

Türkiye'nin Ortadoğu nezdinde izlediği proaktif dış politika Irak merkezli olarak ciddi bir dirençle karşılaşmış durumdadır. Bu direncin kaynağı ise İran destekli Nuri El Maliki yönetimidir. Nuri El Maliki'nin izlediği diktatoryal ve çatışma tabanlı politikalar Türkiye'yi Irak'tan dışlamayı hedeflemekte ve İran'ın bölgesel hedefleri ile uyumlaşmaktadır.

Göktürk Tüysüzoğlu
00:00 - 3/05/2012 Perşembe
Güncelleme: 23:34 - 2/05/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
Maliki'nin hedefi Türkiye'yi Irak denkleminden dış
Maliki'nin hedefi Türkiye'yi Irak denkleminden dış

ABD'nin sürdürdüğü işgali sona erdirmesinin ardından tarihi Mezopotamya toprakları derin bir siyasal krizin içerisine sürüklenmiş gibi görünüyor. Nitekim mevcut konjonktürde Şii kökenli Başbakan Nuri El Maliki'nin yönetiminde derin bir siyasal ayrışmaya doğru yol alan Irak'ta, etnik ve dinsel ayrımlar üzerinden şekillenen ve bölgesel güç mücadelelerine de eklemlenmiş olan siyasal-yönetimsel krizi sona erdirebilecek nitelikte içsel ya da dışsal bir aktör henüz ortaya çıkabilmiş değildir. Irak'ın yaşadığı kriz demokratik ülkelerde görülen ideolojik-siyasal ayrımlardan ya da farklılıklardan değil de etno-kültürel ve mezhepsel ayrım çizgilerinden beslendiği ve bu unsurlar da Irak ulusal kimliğinden çok daha güçlü bir şekilde ifadesini bulduğu için sorunun çözümü oldukça güçtür. Üstelik Şii kökenli siyasal parti ve grupların oluşturduğu Ulusal İttifak'ın lideri olarak başbakanlık koltuğuna oturmuş olan Nuri El Maliki'nin dikta rejimlerine öykünen ve otoriter bir görünüm arz eden yönetim anlayışı da başta Sünniler ve Kürtler olmak üzere Irak'ta yaşayan ve farklı grup kimliklerini içselleştirmiş kesimleri de merkezi Irak Yönetimi'ne yabancılaştırmaktadır. Nuri El Maliki'nin son dönemde ortaya koyduğu Türkiye karşıtı tutuma da bu çerçevede yaklaşmak ve özellikle Şii kesim ile İran arasındaki organik bağı da göz önünde bulundurmak gerekmektedir.

TÜRKİYE'NİN IRAK'A BAKIŞI

Türkiye, Irak'ın toprak bütünlüğünden yana olan ve federal bir düzlemde de olsa birleşik Irak'ın yaşatılmasını savunan bir aktör olarak bilinmektedir. Demokratik, çoğulcu ve taraflar arasında siyasal eşitliğe dayalı bir Irak'ın yapılandırılması Türkiye'nin en büyük hayalidir. Zira Türkiye, Irak'ın bölünmesi halinde kendi güneydoğusuna komşu bağımsız bir Kürt Devleti'nin ortaya çıkmasından endişe etmektedir. Kendi toprakları içerisinde yaşadığı Kürt Sorunu'na anayasal ve siyasal-yönetimsel temelde geniş kapsamlı bir çözüm bulamamış ve ayrılıkçılık temelinde ortaya çıkan terör eylemlerinden bir türlü yakasını kurtaramayan Türkiye, Irak'ın kuzeyinde ortaya çıkabilecek bağımsız bir Kürt Devleti'nin kendi toprakları içerisinde de siyasal yansımalar yaratabileceğinden endişe etmektedir. Bu minvalde, Türkiye'nin federal eksenli de olsa Irak'ın bütünlüğünden yana olması anlaşılır bir durumdur. Nitekim son dönemde Kuzey Irak'taki bölgesel yönetim ile siyasal bağlarını sıkılaştıran Türkiye'nin en önemli hedefi, başta Mesud Barzani olmak üzere Iraklı Kürt liderleri bütünleşik bir Irak içerisinde kalmaları yönünde cesaretlendirmek ve onların başta PKK olmak üzere Türlkiye içerisindeki ayrılıkçı Kürt hareketlerine destek olmasını engellemektir.

Türkiye'nin Irak'ın bütünlüğünün korunması yönünde temasta bulunduğu bir diğer grup da Sünnilerdir. Zira Irak'ta Şiiler ile Kürtler arasındaki toprak tabanlı ve siyasal yönü ağır basan krizin sonlanabilmesi yönünde inisiyatif alacak en önemli grup Sünnilerdir. Eğer Sünni Iraklılar da Irak'ın toprak bütünlüğüne olan desteğini keserse, ortada Irak diye bir devletin kalmayacağı ortadadır. Irak'ın dağılması ve bu ülkeyi oluşturan 3 temel unsurun (Şiiler, Sünniler ve Kürtler) kendi başlarının çaresine bakmak üzere toprak tabanlı bir siyasal mücadeleye başlamaları durumunda, Ortadoğu'nun göbeğinde Arap Baharı'nın yarattığından çok daha büyük bir krizin ortaya çıkması olasıdır. Bu tarz bir mücadelenin ortaya çıkması, başta Türkiye olmak üzere, Irak'a komşu olan ülkeleri çok kötü bir şekilde etkileyeceği ve Türkiye'yi Irak merkezli olarak İran ile büyük çaplı ve görünür bir bölgesel mücadelenin içerisine sürükleyeceği için, Türkiye Irak'taki mevcut siyasal krizin noktalanması için çabalarını yoğunlaştırmış durumdadır. Ne var ki, Nuri El Maliki ve onun en önemli bölgesel destekçisi olan İran, Türkiye'nin çabalarının önüne taş koymaya çalışmaktadır.

iRAN ARAP BAHARI'NDAN RAHATSIZ

Türkiye'nin Arap Baharı'na destek vermesi ve hatta bu süreç ekseninde ortaya çıkan siyasal dönüşümü yönetmek istediği yönünde irade beyanında bulunması, Arap Baharı çerçevesinde yaşanacak siyasal dönüşümün ardından Türkiye'nin Ortadoğu halkları nezdindeki meşruiyetinin daha da artmasından çekinen İran'ı belli manevralar yapmaya itmiştir. İran'ın Suriye'de Beşşar Esed'e destek vermesi, İran-Suriye-Hizbullah eksenli ittifakı korumaya yönelik bir girişimdir. Rusya ve Çin de İran'ın arkasında durarak Ortadoğu'da Avro-Atlantik Dünyası'nın ve Türkiye'nin etkinliğini sınırlama yönlü çabalara zarar vermeyi ve uluslararası sistemin yapısını oldukça yakından ilgilendiren Ortadoğu'da İran merkezli bir muhalif blok yaratmayı amaçlamaktadırlar. Rusya ve Çin'in uluslararası sistem tabanlı desteğinin farkına varan İran, oluşturmak istediği bölgesel bloğa Irak'ı da katabilmek amacıyla faaliyetlerini sıklaştırmış ve nüfusunun %60'tan fazlası Şii olan Irak'ta, başbakan Nuri El Maliki eliyle siyasal manipülasyon girişimlerine başlamıştır. Maliki'nin ABD'nin desteğine sahip olan Iraklı Kürtlere karşı gösterdiği tavizsiz tutum ile özellikle Türkiye ve Suudi Arabistan ile çok yakın ilişkiler kurmuş olan Sünni Arapların en önemli temsilcilerinden biri olan Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi ve Başbakan Yardımcısı Salih Mutlak'a karşı giriştiği siyasal linç girişimi, İran'ın, Maliki eliyle Irak'ta ne denli mevzi kazandığını ortaya koymaktadır. İran, Irak merkezli bir kaos yaratarak ve tüm küresel ve bölgesel aktörleri bu kaosa yönlendirerek kendisi üzerinde oluşmuş olan siyasal baskıyı hafifletmek ve bölgesel gücünü tüm dünyaya ispatlayarak başta nükleer enerji müzakereleri olmak üzere, kendisini ilgilendiren tüm meselelerde Irak kozunu kullanmak istemektedir.

İran'ın Irak merkezli olarak giriştiği manipülatif girişimler, İran'ın bu ülkede çok ciddi bir siyasal mevzi kazandığını göstermektedir. Bu durum, Irak'ın bütünlüğünü korumasını isteyen ve bu minvalde çalışmalar yürüten Türkiye ile İran'ı bölgesel anlamda karşı karşıya getirmektedir. Nuri El Maliki'nin geçtiğimiz günlerde Türkiye aleyhinde yaptığı açıklamalar ve Sünni kökenli Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi'nin Türkiye'ye sığınmak zorunda kalması, ülkedeki gerginliğin çok ciddi seviyelere yükseldiğini gösteriyor. Bu şerait içerisinde Mesud Barzani'nin önce ABD'ye daha sonra da Türkiye'ye gerçekleştirdiği ziyaretler, petrol gelirlerinin paylaşımı yönünde ve toprak tabanlı olarak ortaya çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle Irak'tan ayrılarak bağımsızlığını ilan edebileceğini belirten Iraklı Kürtlerin, krizin çözümü yönünde Türkiye ile birlikte çalışmak üzere cesaretlendirilmesi amacını taşımaktadır. Böylece Irak'ta Sünni Araplar ve Kürtler arasında ortak bir cephe kurulması ihtimali güçlenmiştir. Nuri El Maliki'nin izlediği çatışmacı politikaların ve İran'ın kendi üzerlerinde oluşturduğu baskının Irak'ı bölünmeye ve savaşa ittiğinin farkına varan Mukteda Es Sadr gibi bazı Şii liderler ise, sorunun çözümü yönünde inisiyatif almaya çalışmaktadır. Ancak sürecin oldukça zorlu geçeceği ortadadır.

Türkiye'nin Ortadoğu nezdinde izlediği proaktif dış politika Irak merkezli olarak ciddi bir dirençle karşılaşmış durumdadır. Bu direncin kaynağı ise İran destekli Nuri El Maliki yönetimidir. Nuri El Maliki'nin izlediği diktatoryal ve çatışma tabanlı politikalar Türkiye'yi Irak'tan dışlamayı hedeflemekte ve İran'ın bölgesel hedefleri ile uyumlaşmaktadır. Ne var ki, aynı politika silsilesi nedeniyle, Maliki'nin ülkesi Irak da etno-kültürel ve mezhepsel ayrım çizgileri üzerinden bölünme tehlikesi ile karşı karşıya kalmış durumdadır.

* Giresun Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi.
12 yıl önce