|

Olan bitenin kısa bir analizi

Artık cemaatin ''siyasetüstü'' olma iddiasının hiçbir anlamı kalmadı. Sürekli konuşan, Başbakan''la polemiğe giren Fethullah Gülen de bir din adamından çok siyasetçi profili çizmeye başladı. Eğer cemaat hızla bir siyasi harekete dönüşmeye yönelmezse siyasetle bu kadar haşır neşir olmanın faturası ağır olacaktır.

Şahin Doğan
00:00 - 16/01/2014 Perşembe
Güncelleme: 22:10 - 15/01/2014 Çarşamba
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Önce ölümsüz ilkemizi koyalım: yolsuzluk, kimden gelirse gelsin, sonuna kadar üzerine gidilmeli, failler yakalanmalı, cezaları neyse hukuk çerçevesinde acilen verilmeli. Bunda sorun yok. Son bir-iki haftadır yaşananları kendi açımdan şöyle özetleyebilirim:

1-''…Biri parti diğeri cemaat, biri şeffaf diğeri değil diyenler olacaktır. Hâlbuki Parti de Cemaat de Türkiye''de devrimi gerçekleştiren ortaklardır. Devrim sonrası iç savaştır yaşanan. Cemaat zaten Parti''nin içindeydi. Buna şahit, Parti çatısının bugüne kadar Cemaat''i hep himaye etmiş olması ve Cemaat yapısının da neredeyse Parti''den daha çok Parti için çalışmış olmasıdır. Aslında iki taraf da birbirleri için çalışırken devrim için çalıştı. Devrim oldu ve kumanda odasına girenler her şeyin mi yoksa bazı şeylerin mi paylaşılması gerektiği konusunda anlaşamadılar. Biri acımasızca her yere girmek isterken, diğeri bunalıp artık onu her yerden çıkartmaya karar verdi. Yani Parti Cemaat''in belki de daha büyük bir rol oynadığı devrimin ganimetini kurumsal vitrinde olmanın kolaycılığıyla toplamış bulunuyor. Yani şu an Parti''nin elinde olan devlet aslında eşit ölçüde Cemaat''e de ait olmalıdır. Şimdi yollar ayrışınca Cemaat''i neredeyse illegal bir gizlilikle, Parti''yi de resmî devlet ile özdeşleştirmek dürüst bir yaklaşım değil. Bu çatışma devlet ve paralel devlet çatışması değil, bir ve tek devletin en az iki yeni sahibi arasında süren paylaşım kavgasıdır.''(M. Bilici)

''YETER ARTIK''

2- Cemaatle hükümet arasındaki ilişkinin bozulmasının dört ana nedeni var. Bir, hükümetin İsrail ile ilişkilerini bozması, iki, Ortadoğu ve İslam dünyası merkezli bir siyaset takip etmesi, üç, barış sürecinde örgütü muhatap alması, dört, cemaatin bitip tükenmek bilmeyen taleplerine karşı hükümetin ''yeter artık'' demesi. Cemaat bu endişelerinde haklı değil ama tutarlı çünkü sahneye çıktığı ilk günden beri İslam dünyasıyla, ümmetle, İslamcılarla aynı karede yer almaktan çekinmiştir daima. Onun mümeyyiz vasfı: her hal ve şartta güçlü olanın yanında konumlanmak, onunla aynı safta görünmek ve sadece kendi menfaatlerini gözetmek. İlk iki neden cemaatin diğer islamcılarla yapısal olarak farklı bir yerde durduğu yani ümmetçi olmadığını diğer üçüncü neden, örgütle savaş seçeneğini sonuna kadar sürdürmeye kararlı olduğu yani barışı istemediğini, son neden ise aşırı pragmatist olduğunu açıkça gösteriyor. Bir de kadim milliyetçi refleksi var cemaatin. Bu köklü refleks çözüm sürecinde örgütün muhatap alınmasını hazzetmedi. Binlerce KCK''lı tutuklanırken, Uludere de, hükümete arka çıktı, sırtını sıvazladı, açıklarını kapatmak için bütün marifetlerini ustalıkla sergilemekten çekinmedi. Aslında Kürt sorununa el atan yanıyor. AK Parti örgütle savaş halindeyken önü açılıyor ama barış halindeyken önü daima ya tıkanıyor ya daraltılıyor nedense.  

HÜKÜMETE YÖNELİK OPERASYON

3- Artık cemaatin ''siyasetüstü'' olma iddiasının hiçbir anlamı kalmadı. Sürekli konuşan, Başbakan''la polemiğe giren Fethullah Gülen de bir din adamından çok siyasetçi profili çizmeye başladı. Eğer cemaat hızla bir siyasi harekete dönüşmeye yönelmezse siyasetle bu kadar haşır neşir olmanın faturası ağır olacaktır. İster ''beddua'' diyelim, isterse ''lanetleşme'' anlamına gelen ''mübahele'' diyelim, Gülen''in 20 Aralık''ta yaptığı konuşmanın, onun ve cemaatin imajında ciddi yaralar açtığı ortada. Nitekim Erdoğan halka hitap ederken bu konuşmayı alabildiğine kullanıyor. AKP yerine açık bir şekilde herhangi bir alternatif göstermemesi de cemaatin özellikle İslami kesimle arasının iyice açılmasına, dolayısıyla yalnızlaşmasına yol açıyor.

4-Kim ne derse desin, son yaşananların ''hükümete karşı yapılmış doğrudan bir operasyon olduğu açık. Üstelik bu hamlenin kimlerden geldiği de açık. Ve bu asla bir komplo teorisi değil. Gezi kalkışmasıyla beraber, Erdoğan, ister ''faiz lobisi'' deyin, ister ''finans oligarşisi'', ister Neocon-İsrail ittifakı, küresel güçlerle dünya sahnesinde bir bilek güreşine oturdu. Aynı dönemde Mısır''da Mursi kendi atadığı bürokrat tarafından bir darbeyle indirildi. Suriye''de muhalifler büyük gerileme yaşadı. Gazze''de İsrail ablukası daha da sertleşti. Türkiye ''son kale'' olarak hala direniyor. Yaşadıklarımız bu bilek güreşinin son sahneleridir.'' Umarım bu güreşin galibi Erdoğan olur.

10 yıl önce