|

Tercih yapmak zorunda değiliz

Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz Türkiye'nin başka örgütlerle işbirliği geliştirmesine engel değildir. AB sürecini kararlılıkla devam ettiren Türkiye, çok yönlü dış politikası kapsamında farklı bölgelerle ve ülkelerle işbirliğini de geliştirmeyi sürdürecektir. Stratejik tercihlerimiz ve dış politika ilkelerimiz neyi gerektiriyorsa ve nerede kesişiyorsa Türkiye her zaman o noktada gereken adımları tereddütsüz şekilde atmaya devam edecektir.

Egemen Bağış
00:00 - 7/02/2013 Perşembe
Güncelleme: 22:38 - 6/02/2013 Çarşamba
Yeni Şafak
Tercih yapmak zorunda değiliz
Tercih yapmak zorunda değiliz

Türkiye'nin Avrupa Birliği ile entegrasyon süreci yarım asırdan bu yana stratejik bir hedef ve vizyon çerçevesinde devam etmektedir. Türk dış politikasının barışçıl, çok boyutlu ve ilerlemeci niteliğinin en güçlü yansıması da esasen Avrupa Birliği perspektifimizdir. Öte yandan, Türkiye, coğrafyası, medeniyeti ve tarihi birikimi sayesinde dünyanın geniş bir bölgesiyle iletişim kurabilen, köprü vazifesi gören özelliğiyle çoğu ülkeye nasip olmayacak bir zenginliğe ve esnekliğe sahiptir.

HEM DOĞULU HEM BATILIYIZ

Türkiye, hem Doğuludur, hem Batılıdır. Hem Avrupalı, hem Asyalı bir ülkedir. Ama aynı zamanda bir Orta Doğu, bir Balkan, bir Akdeniz ve Karadeniz ülkesidir. Türkiye, AB ile üyelik müzakerelerini yürüten, NATO'nun etkin üyesi olan, bununla birlikte İslam İşbirliği Teşkilatı'nın, G-20'nin, D-8'in, AGİT'in, KEİ'nin, OECD'nin, Dünya Ticaret Örgütü ve daha birçok bölgesel ve uluslararası kuruluşun aynı anda üyesi olabilen ender ülkelerden biridir.

Dolayısıyla Türkiye'nin dış politikasını sadece belirli eksenlere hapsedip bu eksen dışındaki her türlü ilişkiyi bir eksen kayması olarak nitelendirmek eksik ve hatalı bir dış politika yaklaşımı olur. Dahası bu yaklaşımlar Türkiye'nin tarihini ve talihini reddetmek anlamına gelir.

Türkiye'nin herhangi bir eksen sorunu söz konusu değildir. Stratejik tercihlerimiz ve dış politika ilkelerimiz neyi gerektiriyorsa ve nerede kesişiyorsa Türkiye her zaman o noktada gereken adımları tereddütsüz şekilde atmaya devam edecektir.

Sayın Başbakanımız'ın Şanghay İşbirliği Örgütü bağlamında yaptığı değerlendirmelerin de bu çerçevede ele alınması beklenirdi.

Oysa bazı köşe yazarlarının konuyu çok farklı yerlere çekmesi, sapla samanı karıştıran yaklaşımları, meselenin Türkiye'nin potansiyelinden ve gücünden uzak bir noktada tartışılmasına sebep olmuştur.

Başbakanımız'ın açıklamalarının muhatabı olan kişiler ve kurumlar dahi Türkiye'nin aynı anda dünyanın farklı coğrafyalarıyla, farklı ittifaklarıyla işbirliği içinde olabileceğini idrak ederken, ülkemizde bazı dış politika yazarlarının bunu anlayamaması doğrusu düşündürücüdür.

AB DE ŞİÖ İLE İŞBİRLİĞİ KARARI ALDI

Esasen AB de Rusya, ABD, Çin ve Avrasya devletleri ile sıkı ekonomik, siyasi, ticari ve toplumsal ilişkiler içindedir ve bunları korumaya önem vermektedir.

Nitekim Avrupa Birliği de 2012 yılında Şangay İşbirliği Örgütü ile ilişkilerini güçlendirme kararı almıştır.

NATO Genel Sekreteri Rasmussen'in şu açıklamasını da dikkatle okumak gerekir: 'Türkiye coğrafi konumu sebebiyle Orta Asya ve Ortadoğu'daki ülkelerle ilişkilerde çok önemli ve stratejik bir rol oynuyor. Dolayısıyla ben bu konuda bir çelişki görmüyorum. Bir NATO müttefiki olmak ve aynı zamanda dünyanın başka yerlerine, diğer bölge ve ülkelere uzanan politikalara sahip olmak arasında NATO açısından bir çelişki yok.'

NATO açısından olduğu gibi Türkiye açısından da aynı anda NATO müttefiki olmakla veya AB müzakerelerini yürütmekle dünyanın diğer coğrafyalarına uzanmak arasında bir çelişki yoktur, hatta Türkiye'nin konumu, medeniyet birikimi ve devlet geleneği de bunu gerektirmektedir. Türkiye'nin farklı ittifaklarla ve uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini birbirinin alternatifi veya yedeği olarak görmek yanlıştır, mantık dışıdır.

Başbakanımız Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Slovakya'yı kapsayan ziyareti sırasında bu konuda gerekli detayları vermiştir.

AB HEDEFİNDEN SAPMA SÖZKONUSU DEĞİL

Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefinde bir sapma asla sözkonusu değildir. Ancak ülkemizin 54 yıldan bu yana hiçbir ülkeye uygulanmayan çifte standartlara maruz kalması, yarım asırdır AB kapısında bekletilmesi de bizim tahammül sınırımızı artık zorlamaktadır.

İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa Konseyi kurulduğunda, Bakanlar Konseyi'nin ilk kararı Türkiye'yi üyeliğe davet etmek olmuştu. Bu Örgüte Türkiye 1949'da katılırken, İspanya ve Portekiz 1970 sonunda üye olabilmiş, Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri ise 1990'lara doğru üye olmaya başlamışlardır. Türkiye, NATO'ya kuruluşundan 3 yıl sonra, 1952'de, Almanya'nın katılımından 3 yıl önce üye olmuştur.

NATO çerçevesinde 60 yıldır Avrupa halklarıyla ortak bir mücadele veren Türkiye'nin, AB içerisinde yer almaması çok ciddi bir tezattır.

AB'DEN SAMİMİYET BEKLİYORUZ

Türkiye'yi sabır ve tahammül testine maruz bırakan Avrupa Birliği, şunu bilmelidir ki kendisi de Türkiye'nin üyeliği konusunda bir samimiyet testiyle karşı karşıyadır. Avrupa Birliği Türkiye'ye verdiği sözleri, altına imza attığı belgeleri unutmaktan ve unutturmaya çalışmaktan artık vazgeçmelidir. Bugün Türkiye'nin AB'ye olan ihtiyacından ziyade AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı olduğu gibi bir gerçekle karşı karşıyayız.

Türkiye sadece bölgesel anlamda değil, küresel ölçekte de insanlığın karşı karşıya bulunduğu sorunların çözümü için eşsiz bir fırsat sunmaktadır. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan; laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti özelliğiyle Türkiye, geniş bir coğrafyada barış ve hoşgörü çağrılarının en güçlü savunuculuğunu yapıyor ve bu çağrılar önemli bir karşılık buluyor.

Türkiye'nin bu özgün modeli, 21. Yüzyıl'da AB'nin de benimsemesi gerektiğini düşündüğümüz kapsayıcı vizyonun vazgeçilmez bir unsurunu teşkil ediyor. Türkiye, Avrupa Birliği'ne yük olacak değil, aksine Birlik'ten yük alacak bir aday ülke olduğunu şimdiden ispat etmiştir. Esasen bugün ekonomik ve siyasi krizlerin pençesinde kıvranan AB için tek çıkar yol genişlemedir ve bu genişlemenin en güçlü halkası da Türkiye'dir.

Tekrarlamakta fayda var…

Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz Türkiye'nin başka örgütlerle işbirliği geliştirmesine engel değildir. AB sürecini kararlılıkla devam ettiren Türkiye, çok yönlü dış politikası kapsamında farklı bölgelerle ve ülkelerle işbirliğini de geliştirmeyi sürdürecektir. Dünya küresel bir şehir ise hiç şüphesiz Türkiye de bu yeni şehrin atardamarlarından biridir.

11 yıl önce