|

Tevhid-i Tedrisat eğitimi nasıl etkiliyor

Devrim Kanunları ile korunan yasalardan biri de; 3 Mart 1924''de çıkan 430. Sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu''dur. Bu kanun, bugün değişmesi için mücadele edilen ''tek tip insan'' anlayışının ideolojik kaynağıdır. Bu yasa bugüne cevap vermediği için kaldırılmalıdır.

Ufuk Çoşkun
00:00 - 12/12/2012 Çarşamba
Güncelleme: 23:14 - 11/12/2012 Salı
Yeni Şafak
Tevhid-i Tedrisat eğitimi nasıl etkiliyor
Tevhid-i Tedrisat eğitimi nasıl etkiliyor

AK Parti devrim kanunlarından bazılarının kaldırılacağı sinyalini verdi. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, ''Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun''un kaldırılması gerektiğini söyledi. Hüseyin Çelik ise ''Devrim Kanunu'' adı altında çıkarılan toplum dokusuna uymayan, pratikte uygulanmayan, çağın ruhuna da uymayan kanunların gözden geçirebileceği ifade etti. Bu bakış açısı özellikle eğitim alanında da geçerli olmalıdır. Çünkü Türkiye, eğitim faaliyetlerini 1930''lu yıllara ait kanunlarla yürütmeye çalışan bir ülkedir. Bugün eğitimin tek merkezden kumanda edilmesine yol açan ve eğitim alanında birçok sorunun kaynağını teşkil eden ''Tevhidi Tedrisat'' kanunu bunlardan en önemlisidir.

TEK TİPİN SONUNA GELDİK

Dönemin ulus devletçi sistemleri resmi ideolojilerine bağlı, itaatkâr, uysal ve tek-tip vatandaş oluşturma yönünde ciddi mekanizmalar geliştirdiler. Bununla kurdukları rejimleri sorgulanamaz bir şekilde yürütmek gibi bir gaye taşıdıkları açıkça biliniyor. Eğitim kurumları da bu mekanizmaların başında gelmekteydi. Çünkü tek bir renkten itaatkâr vatandaş yetiştirmek için buna gerek vardı. Oysa bugün dünya çok değişti. Sosyal, siyasal, ekonomik en önemlisi de teknoloji alanında çok ciddi değişiklikler yaşandı. Bugün dünyaya damgasını vuran görüş artık ulusçuluk değil özgürlükçü, insan haklarına dayalı, evrensel hukuk kaidelerine göre şekil bulan demokratik bir yönetim anlayışıdır.

MERKEZDEN DEĞİL YERELDEN EĞİTİM

Ne var ki bugün Türkiye''de eğitime rengini veren bazı kanunların hala ulus devletçi ve tek partili sistemlerden kalma kanun ve uygulamalar olduğu görülmektedir. Kısacası Türkiye 1924 yılında o günün şartlarına ve zihinsel atmosferine göre düşünülmüş ve yürürlüğe sokulmuş olan bir eğitim politikasını (Tevhid-i Tedrisat) devam ettirmektedir. 1924 yılında ''Türkiye dâhilinde bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekâletine merbuttur'' denilerek kabul edilen ve yürürlüğe sokulan İnönü''nün ise -kanun çerçevesinde- muallimlere dini değil milli eğitim vereceksiniz diye telkin ettiği ve hala mevcut anayasanın 174. maddesiyle koruma altında tutulan Tevhid-i Tedrisat kanununa göre, bütün okullar devletin denetimine girmiştir. Dolayısıyla Türkiye''de hiç kimse etnik ve dini okul açamaz.

Kısacası eğitim-öğretimin tüm unsurlarıyla tek merkezden kumanda edilmesine yol açan dolayısıyla hiyerarşik bir yapılanmayı da beraberinde getiren bu Tevhid''çi eğitim anlayışı ne yazık ki gelişen dünyanın taleplerine artık cevap verememektedir.

Tevdid-i Tedrisat kanunun çıkarılmasına neden olan en önemli etken kuşkusuz Osmanlı eğitim sisteminin milli kültürün oluşmasına engel olduğu inancıydı. Bu bakımdan özellikle ders kitaplarında sıklıkla medreselerin kötülendiğine tanıklık ederiz. Medrese denildiğinde eli sopalı, gerici, yobaz şiddet yanlısı hocalar, ahırdan bozma derslikler ve dünyadan kopuk bilgilerin verildiği ucube bir sistem akla gelir. Medreselerin Osmanlının son dönemlerinde eski işlevlerini yitirdiği bir gerçektir. Ne var ki söz konusu ''medrese'' olduğunda bu genel kabul görmüş yaklaşım tarzı hala güncelliğini korumaktadır. Oysa Osmanlı eğitim sisteminde önemli bir yer teşkil eden medreseler neredeyse 600 yıllık bir eğitim geleneğinin ürünüdür.

Bilindiği gibi Osmanlıda medrese ve modern devlet okulları dışında, kendi dillerinde eğitim yapan azınlık ve yabancı okulları da vardı. Osmanlı devleti, medreseyi 11. yüzyılda Selçuklu veziri Nizamülmülk''ün kurdurttuğu ''Nizamiye medreseleri'' örneğini dikkate alarak hayata geçirmiştir. Fatih ve Kanuni dönemlerinde medreseler ciddi gelişme göstermiştir.''Darü''l Hadisler'' denilen sırf peygamberimizin hadislerini öğreten medreseler olduğu gibi ''Darü''ş Şifalar'' adıyla da kurulan tıp medreseleri vardı. Buradan göz doktoru, eczacı, diş doktoru ve iç hastalıkları uzmanları yetişirdi. Bunların en önemlisi Süleymaniye Tıp Medresesi''dir. Bunun yanında Hey''et Medreseleri de vardır. Astronomi alanında hizmet veren okullardı bunlar. Yani bugün İnkılâp Tarihi ders kitaplarında çocuklara aktarıldığı gibi medreselerde sadece İslam bilimleri okutulmuyordu.

EĞİTİM ÇOK KÜLTÜRLÜĞÜ KAPSAMALI

Ne var ki eğitimde çok kültürlüğüne vurgu yapan bu eğitim anlayışı, dönemin yükselen değeri milliyetçilik ve ulusçuluk gibi milli birlik ve bütünlüğe atıfta bulunan ideolojilerin de etkisiyle ülkede millî bir kültürün oluşmasının önündeki tek engel olarak görülüyordu. Bu sebeple çıkarılan Tevhid-i Tedrisat kanunuyla eğitim, politika olarak tep-tipçi bir karaktere bürünmüştür. Bu uygulama aynı zamanda modernleşmenin ve çağdaşlaşmanın da bir gereği gibi düşünüldü. Fakat bundan daha da önemlisi devlet artık her şeyi denetiminde tutmaya ve kendi bildiği yoldan, kendine göre tasarladığı bir vatandaş yaratma yolunu tercih etmiş oluyordu. Türkiye''deki mevcut eğitim sistemin temel felsefesini oluşturan bu anlayışın tohumları 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat kanunuyla atılmıştır. Birçok kesim Tevhid-i Tedrisat yasasının yürürlüğe girmesiyle ülkede eğitim seviyesinin yükseldiğini ve okullaşma oranında da ciddi bir artışın olduğunu ifade eder. Oysa konuyla ilgili yapılan araştırmalar bu tezleri geçersiz kılmaktadır. En önemlisi de kanuna göre, toplumun ihtiyaç hissettiği alanlar tek bir merkeze bağlı kalınarak yürütüldüğünden ülkenin sosyal ve ekonomik verimliliğinde de düşüşler gözlemlenmektedir.''

2023 HEDEFİ İÇİN DEĞİŞİM

Eğitimin birliğini öngören bu anlayış, eğitimle ilgili tüm ipleri Milli Eğitimin uhdesine vermiştir. Bu anlayışa göre bir toplumun ihtiyaç hissettiği din adamını, meslek adamını, askerini, sanatçısını, bilim adamını, kültür adamını kısaca tüm alanlarda ihtiyaç duyduğu insan gücünü Milli Eğitim yetiştirecektir. Çünkü artık gelinen noktada bir toplum kendi imamını, müezzinini, dedesini, hahamını, rahibini kendisinin yetiştirmesi gerekir.

Resmi eğitim vasıtasıyla iç ve dış tehdit üzerinden tanımlanan bir ulusal kimlikle ve ''önce güvenlik'' diyerek ''özgür düşüncenin'' ve ''farklılıkların'' devletin güvenliğine tehlike olarak gören bir anlayışla bugüne kadar hiçbir sorunumuzu çözemediğimiz ayrıca bir gerçektir. Bu bakımdan eğitimde tek bir anlayışı dayatan ve maliyet olarak da ülkeyi her geçen gün zora sokan 430 sayılı yasanın gelinen noktada artık kaldırılması gerekmektedir. Mademki 2023''e hedef yapıldı. O zaman bu ülkenin eskiden kalma kanunlardan kurtulması gerekmez mi?

* LDT Eğitim Politikaları Koordinatörü

(ufukcoskunn@gmail.com)

11 yıl önce