|

Türk dış politikası nereye gidiyor?

Gönlümüzden geçen, Türkiye''nin ekonomik ve siyasi alanda tam bağımsız, Batı ve Doğu''daki emperyal güçlerin karşısında gerektiği gibi durabilen, yeni örgütler kuran veya yöneten bir ülke olmasıdır. Ne yazık ki, realist okul şimdilik buna izin vermiyor. Ama aynı okul, tarihten çok önemli dersler çıkarmamızı tavsiye ediyor.

Dr. Hakan Özden
00:00 - 13/02/2013 Çarşamba
Güncelleme: 23:26 - 12/02/2013 Salı
Yeni Şafak
Türk dış politikası nereye gidiyor?
Türk dış politikası nereye gidiyor?

1902 yılında İngiliz gazeteci olan William Thomas Stead, ''The Americanisation of the World – Dünyanın Amerikanlaşması'' isimli kitabını yayınladığında sert eleştirilere maruz kalmış, öne sürdüğü ''Amerikanlaşma'' kavramı o dönem şiddetle reddedilmişti. Fakat sonrasında, söylendiği gibi olmuş ve ABD, ''dünyanın en güçlüsü'' olma vasfını Büyük Britanya İmparatorluğu''ndan teslim almıştı.

Şimdilerde ise, ''Amerikan Yüzyılı''nın'' artık sona ermek üzere olduğu, yeni gücün Uzakdoğu''da aranması gerektiği ifade ediliyor. Gerçekten de, Uzakdoğu''da bir ülke olan Çin, son otuz yıldır tarihte benzerine az rastlanır bir biçimde büyüdü ve büyümeye devam ediyor. Ekonomistlerin mucize olarak tanımladığı bu başarı, son 30 yılda ortalama yüzde 10,3 büyüme oranı sayesinde gerçekleşti. 2004 yılında dünyanın en büyük 6. ekonomisine sahipken, 2005''te Fransa''yı geçerek beşinciliğe, 2006''da İngiltere''yi geçerek dördüncülüğe, 2007''de Almanya''yı geçerek üçüncülüğe yükselip, 2010 yılında ise 10,3 büyüme ile Japonya''yı koltuğundan ederek dünyanın ikinci büyük ekonomisi haline geldi.

Ve hızlı yükselişini böyle sürdürmeye devam ederse, 2025''te Çin ekonomisi ile ABD ekonomisi eşitlenecek, 2050''de ise, ABD''yi ikiye katlayacak. Şu konuyu da vurgulamayı ihmal etmeyelim: Çin, sadece ekonomisini geliştirmekle kalmıyor aynı zamanda askeri gelişimine de büyük önem vererek, donanmasını ve hava kuvvetlerini de güçlendiriyor. Örneğin, Pentagon''un 2010''da yayınlanan Savunma Değerlendirmesi Raporu''na göre Çin''in askeri harcamaları 150 milyar doların üzerindedir.

ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ VE TÜRKİYE

Birbirlerine rakip olsalar da, Amerikan hegemonyasının karşısında durmak isteyen Çin ve Rusya, Şanghay İşbirliği Örgütü''nü kurmuşlardır. 37 milyon km alana sahip olan ve Avrasya''nın yüzde 74''ünü oluşturan bu örgüt, bugün NATO için doğrudan bir tehdit unsurudur. Nitekim, 2007 Bişkek Zirvesi''nde Putin, ''tek kutuplu dünya kabul edilemez'' diyerek bir anlamda örgütün asıl amacını tüm dünyaya duyurmuştur.

Peki, 60 yıllık NATO üyesi olan Türkiye, bu örgütte kendisine yer bulabilir mi? Aslına bakarsanız Rusya, Türkiye''nin üyeliğini destekler nitelikte bir görüntü çiziyor. Ama aynı durum, Çin için söz konusu değil. Zira Çin, Türkiye''nin üyelik için hazır olmadığını açık açık söylüyor. İsterseniz ''hazır olmak'' sözünü bizler biraz daha açalım: ''ABD ile ilişkileri bozacaksın; Suriye, İran, Irak gibi ülkelere ABD''nin gözünden değil, karşı bloğun gözünden bakacaksın; Batı''nın enerji politikalarına hizmet eden teşebbüslerden uzak duracaksın; vs, vs.''

Türkiye, radikal bir değişikle tüm bunları yapabilir mi? Çok zor; fakat şunu hemen belirtelim. Batı, Türkiye''nin böyle bir eksen değişikliğine ihtimal dahi vermemekle birlikte, ''O zaman biz de Şanghay İşbirliği Örgütü''ne gireriz'' türü açıklamalardan bile son derece rahatsız olmaktadır. Son günlerde bazı Amerikalı yetkililerin yaptığı açıklamaları, zamanlamasını ve içinde barındırdığı mesajları çok iyi okumak ve değerlendirmek gerekir.

TÜRKİYE''NİN DÜNYADAKİ YERİ

Aslında gönlümüzden geçen, Türkiye''nin ekonomik ve siyasi alanda tam bağımsız, Batı ve Doğu''daki emperyal güçlerin karşısında gerektiği gibi durabilen, yeni örgütler kuran veya yöneten bir ülke olmasıdır. Ne yazık ki, realist okul şimdilik buna izin vermiyor. Ama aynı okul, tarihten çok önemli dersler çıkarmamızı tavsiye ediyor. Örneğin, tarihsel anlamda Türkiye için geleneksel bir tehdit olan Rusya, tarihte birçok kere, Batı''nın Türkiye''ye yardımı sayesinde durdurulmuştur. Bugün veya yarın, Türkiye''nin eksenini değiştirmesi, Türkiye''nin bu güçle baş başa kalması demektir ki, siyasi tarihi çok iyi bilen ''Türk entelijansiyası'' bunun ne anlama geldiğini hemen anlayacaktır.

TÜRKİYE ÇİN''İN ÇOK İLERİSİNDE

Öte yandan, Batı''yı ve politikalarını yazılarımızda sık sık eleştirmemize rağmen, şu gerçeği vurgulamak zorundayız. Bu ülkeler, insan hakları, ifade hürriyeti ve demokrasi gibi konularda hayli yol almışlardır. Türkiye''nin, demokrasi konusunda Şanghay İşbirliği Örgütü''nden öğreneceği hiçbir şey yoktur. Aksine, ''örgüt'' üyelerine demokratikleşmeyle ilgili dersler bile verebilir.

Kaldı ki, Avrupa Birliği, felsefi temelleri çok eskilere dayanan bir barış projesidir ama Şanghay İşbirliği Örgütü''nün ne kadar barışçıl olduğu veya olacağı tartışılır.

Şimdi haklı olarak, ''ama 50 yıldır kapılarında bekliyoruz, ne olacaksa artık olsun ve inceldiği yerden kopsun. Zaten, yazının başında Çin''in gücünden bahsetmiş ve Batı kan kaybediyor diye belirtmişsin'' diyebilirsiniz. Ancak, meseleyi böyle değerlendirmenin yanlış olduğu kanaatindeyim.

50 yıl içinde Amerika''yı tüm yönleriyle dengeleyecek ve yaklaşık 1,35 milyarlık nüfusa sahip olan bir Çin, Türkiye''yi de beraberinde bir dünya gücü yapabilir. Ama bu durum, Çin''in yardımıyla değil, aksine Batı''yla yakın ilişkiler sayesinde gerçekleşebilir. Unutmayalım; Türkler, tarihte Çinlileri durdurabilen nadir milletlerden birisidir ve bunu dün yaptıysa, yarın da yapabilir. Batı, 1,35 milyarlık nüfusa sahip bir süper gücü, Türklerin yardımı olmadan ne durdurabilir, ne dengeleyebilir, ne de çevreleyebilir.

Bizler yetişir miyiz bilemiyorum ama bugün kızdığımız Batılı ülkeler, yarın biz Türklerin kapısına kendi geleceklerdir.

11 yıl önce