|

Türk kapsayıcı kimlik olabilir

Türklüğü pek çok etnik köken ve inançtan gelen insanların vatandaşlık temelindeki ortak siyasal kimliği olarak tanımlar ama isteyen bireyler bu kimliği reddedebilir ve başka dinsel, etnik, coğrafi, sınıfsal, ideolojik ve diğer kimliklerini öne çıkarabilir. Demokratik bir toplumda vatandaşlığa dayanan kapsayıcı bir siyasal üst kimlik ancak bir 'teklif' olabilir, isteyen vatandaşın reddetmekte serbest olacağı bir teklif.

Yrd. Doç. Dr. Şener Aktürk
00:00 - 16/04/2013 Salı
Güncelleme: 23:21 - 15/04/2013 Pazartesi
Yeni Şafak
Türk kapsayıcı kimlik olabilir
Türk kapsayıcı kimlik olabilir

31 Ocak 2013 tarihinde bu sayfada yayınlanan yazıma ilişkin Prof. Dr. Umut Özkırımlı'nın 1 Mart 2013'de yayınlanan yazısı benim iddialarıma yönelik altı soruyu içeriyordu. Bazıları birden fazla iddiayı içeren bu sorulara cevap veriyorum.

Sayın Özkırımlı'nın bana yönelttiği ilk soruda Türk kimliğinin etnik olduğuna delil olarak 'Arnavutlar ve Arapların Türkmenlerle aynı milletin parçası olarak yaşamak istemedikleri' iddiasını dile getiriyor. Bu iddia, resmi tarihin bir iddiasıdır ve gerçeği yansıtmamaktadır. 'Osmanlı'yı arkadan bıçakladı' suçlamasına muhatap olan Arapların bile çoğunluğu, İttihatçıların yanlış politikalarına rağmen Osmanlı devleti altında 'aynı milletin parçası olarak yaşamak' istediler. İsyan edenler Arapların içinde bir azınlıktır. Bu durum Arnavut, Çerkez, Kürt ve diğer Müslüman etnik gruplar için de geçerlidir. Tersini iddia eden resmi tarihin ben yanlış olduğunu düşünüyorum, Özkırımlı doğru kabul ediyor.

TÜRK KİMLİĞİ ETNİK Mİ?

İkinci sorusunda Türk kimliğinin etnik olduğuna delil olarak mübadele gibi yöntemlerle yok edilmeye çalışılanlar gayrimüslimlerden bahsediliyor. Devlete göre Türk kimliğinin gayrimüslimleri kapsamadığını yazımda açıkça vurguladım. Gayrimüslimlere yapılanlar Türklüğün tek bir etnik kökenle sınırlandırıldığını değil tek bir dinle (İslam) sınırlandırıldığını gösteriyor. Fakat Müslüman etnik gruplar Türk kimliğinin kapsamındadır. Dışlamak (gayrimüslimlere karşı) ve asimile ederek kapsamak (Müslümanlara karşı) arasında muazzam fark var. Ayrıca Türklüğü benimsemeyenlerin oranı sorulmuş. Kamuoyu araştırmalarında Türk kimliğini birincil kimlik olarak benimsememiş olanların toplamı nüfusun % 19'u civarındadır (Milliyet, 22.03.2007).

Üçüncü sorusunda, Türk kimliğinin etnik olduğuna delil olarak, 'neden Türkmenler Kürt kültürüne asimile edilmiyorlar? Türkmenlerin ulus-devleti olduğu, Kürtlerin olmadığı için mi?' diye sormuş. Hayır, bu da doğru değil, çünkü Kürtler dahil tüm vatandaşların asimile edildiği kültür, etnik Türkmen kültürü değildi. Bu konuda bir röportajımda vurguladığım gibi, resmi dil olan modern standart Türkçe, yeni icat edilen sözcüklerin Latin harfleriyle yazıldığı yeni bir dil ve Batılı kültürel kodlarla donanmış resmi kültür de 1920'lerde etnik Türkmenler dahil herhangi bir etnik gruba ait olmayan yeni bir kültürdü (Yeni Asya, 18.02.2013). Bu yeni dile ve kültüre Türkmenler dahil herkes asimile edildiğine göre bu bir etnik grubun kültürünün diğerlerine dayatılması değildir. Dolayısıyla Özkırımlı'nın soru cümlesi gibi sunduğu bu hüküm cümlesi de yanlış ve yanıltıcı.

VERLIK VERGİSİ NEYİ AÇIKLAR

Dördüncü soruda, Türk kimliğinin etnik olduğuna delil olarak maalesef yine Varlık Vergisi gibi gayrimüslimlere yapılan ayrımcılık örneklerine başvurulmuş. Açıkça gayrimüslimlerin Türklük tanımı dışında bırakılarak yok edilmeye çalışıldığını bizzat ben yazımda vurguladığım halde Özkırımlı, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları, 1964 kararnamesi, 1934 Trakya olayları gibi gayrimüslimleri dışlamaya ve vatandaşlıktan çıkarmaya yönelik politikaları sıralamış. Bu örnekler Türklüğün tek bir etnik kökenle değil tek bir dinle sınırlandırıldığını gösteriyor.

Eğer Özkırımlı, Türkiye vatandaşları arasında Arap, Arnavut, Boşnak, Çerkez, Gürcü, Hemşin, Kürt, Laz, Pomak, Tatar, Zaza ve benzeri Müslüman etnik grupların subay veya bürokrat olamadığı, kararnameyle topluca vatandaşlıktan çıkarıldığı, özel bir vergiyle cezalandırıldığı, yurtdışına tehcir edildiği örnekler verebilseydi Türklüğün kapsama alanının din ile değil etnik köken ile çizildiğine ikna olurdum. Ama böyle tek bir örnek veremediğine göre zımnen benim tezimin haklılığı kabul ediyor. Tam tersine, devlet, etnik Türk oldukları halde sırf Müslüman olmadıkları için Karamanlıları zorla Yunanistan'a gönderdi ve yine etnik Türk Gagauzların Türkiye'ye göç etmesine izin vermedi, ama etnik Türk olmadığını bildiği yüzbinlerce Arnavut, Boşnak, Makedon, Giritli, Torbeş, Pomak ve diğer Müslüman muhacirlerin Türkiye'ye gelmesini teşvik etti ve vatandaş yaptı. Türklüğün etnik olduğunu savunanların çözemeyeceği bir çelişki var bu örnekler silsilesinde. Bilhassa bunun tersi tek bir örnek getiremedikleri sürece...

ALMANYA FRANSA FARKI

Karşılaştırma tüm bilimlerin temelidir. Özkırımlı'nın bildiğini sandığım Fransa-Almanya karşılaştırmasını göz önüne alarak, Türkiye'nin Alman ulus projesine mi Fransız ulus projesine mi daha yakın olduğu sorusunu kendine sorması ve bilimsel bir tarafsızlık içinde cevap vermesi yeterlidir. Ben gönül rahatlığıyla ve onlarca örnek vaka üzerinden Türkiye'nin asimilasyoncu Fransız modeline daha yakın olduğunu savunabilirim. Eğer Özkırımlı gerçekten Türkiye'nin tek bir etnik grubun vatandaşlığına dayanan Alman modelini benimsediğini düşünüyorsa, bu görüşüne dayanak yaptığı delilleri çok merak ediyorum.

ASİMİLASYON SAVUNULAMAZ

Beşinci sorunun sonunda temelsiz bir suçlama var: 'Asimilasyon politikalarını nasıl bu kadar yüceltebiliriz?' diye soruyor bana Özkırımlı. Hangi cümlemde asimilasyon politikalarını yüceltmişim acaba? Yazımda açıkça, 'eleştirilmesi gereken asimilasyon politikası, yapılması gerekense asimilasyonla bastırılan etnik kimliklerin kamusal alanda görünürlük ve tanınırlık kazanmasına izin verilerek rehabilite edilmesidir,' diye yazdığım halde beni asimilasyonu savunmakla suçlamasını nasıl yorumlamak gerekir bilemiyorum. Özkırımlı gerçekten yazımı okudu mu acaba? Ben, asimilasyon politikalarını eleştirmenin ötesinde, Arapça, Gürcüce, Kürtçe, Lazca ve Zazaca gibi dillerin belediye ve il genel meclisi kararıyla yerel düzeyde ikinci resmi dil olmasını savunmuş (Sabah, 06.08.2011), Alevi ve Kürt açılımlarına destek vermiş (Radikal, 18.08.2008; Taraf, 17.08.2008) bir akademisyen olarak böyle bir suçlamayı hak etmediğimi düşünüyorum.

Asimilasyonun eleştirilmesinin ve sonuçlarının telafisinin gerektiğini yazdığım bir yazıda 'asimilasyonu yücelttiğimi' iddia etmesini hayretle ve esefle karşılıyorum.

Altıncı soruda, Türk kimliğinin etnik olduğuna delil olarak, 'koca bir tarihsel ve söylemsel yükü bir kalemde yok sayan akademisyenlere' (bu ben miyim?!) kim inanır, diye sormuş. Bahsettiği laik ulusalcı resmi söylemden çok 'daha kocaman' bir Osmanlıcı ve İslami söylemsel yük var ve buna dayanarak halkın çoğunluğu bazı resmi makamların desteklediği uçuk Orta Asya efsanelerine rağmen, Türklüğü halen Osmanlı devletinin Müslüman bakiyesi olmakla eşdeğer sayıyor. Osmanlı Müslüman kimliği büyük ölçüde 'Türklük' ismi altında devam etti. Oysa Özkırımlı, 1930'larda dayatılan, Osmanlı mirasından, İslam'dan, etnik farklılıklardan ve somut yerel kültürel öğelerden arındırılmış, 'renksiz kokusuz' resmi ulusal kimliğin, ancak dar bir şehirli ve eğitimli azınlık tarafından benimsendiği gerçeğinin farkında değil.

DAYATMA OLMAZ

Yine altıncı soruya cevaben, elbette ben hiçbir şekilde, Türklük, Türkiyelilik, Osmanlılık, Müslümanlık veya başka bir kimliğin zorla dayatılmasını savunmadım. Önerdiğim çözüm tek cümleyle özetlenebilir: Devlet, 1920'lerin başında ve önceki yüzyıllarda olduğu gibi, Türklüğü pek çok etnik köken ve inançtan gelen insanların vatandaşlık temelindeki ortak siyasal kimliği olarak tanımlar ama isteyen bireyler bu kimliği reddedebilir ve başka dinsel, etnik, coğrafi, sınıfsal, ideolojik ve diğer kimliklerini öne çıkarabilir. Demokratik bir toplumda vatandaşlığa dayanan kapsayıcı bir siyasal üst kimlik ancak bir 'teklif' olabilir, isteyen vatandaşın reddetmekte serbest olacağı bir teklif...

Türklüğün etnik bir kimlik olduğu iddiasıyla kamuoyunu yanıltan akademisyenlerden biri olduğunu ifade eden Prof. Dr. Umut Özkırımlı'ya, bu yanlışın sorumluluğunu üzerine alarak, Türklüğün etnik bir kimlik olduğunu kanıtlayacağını düşündüğü örnekleri kamuoyuyla paylaştığı için çok teşekkür ederim. Umarım verdiğim cevaplar, bahsettiği kişisel vicdan muhasebesine müspet bir katkıda bulunur.

* Bu konularda kapsamlı karşılaştırmalı analizlerim için, Regimes of Ethnicity and Nationhood in Germany, Russia, and Turkey (Cambridge University Press, 2012) ve Türkiye'nin Kimlikleri: Din, Dil, Etnisite, Milliyet, Devlet ve Medeniyet (Etkileşim Yayınları, 2013) başlıklı kitaplarıma bakılabilir.
11 yıl önce