|

Türkiye dış politikasıyla barış ve güvenlik vaat ediyor

Tarihsel sorun ve görüş ayrılıklarının bulunduğu bölgemizde, Türkiye'nin köklü devlet ve demokrasi geleneği, kararlı ve yapıcı dış politikası, ülkemizi bölge ülkeleri için ortak payda haline getirmiştir.

Alpaslan Kavaklıoğlu
00:00 - 27/04/2012 Cuma
Güncelleme: 22:28 - 26/04/2012 Perşembe
Yeni Şafak
Türkiye dış politikasıyla barış ve güvenlik vaat e
Türkiye dış politikasıyla barış ve güvenlik vaat e

Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve küreselleşmenin hız kazanmasıyla birlikte, uluslararası düzen, hızlı bir değişim ve dönüşüm sürecine girmiştir. Türkiye'nin merkezinde bulunduğu Afro-Avrasya coğrafyası, Soğuk Savaş dönemi sorunlarının henüz tam olarak tasfiye edilemediği, konvansiyonel ihtilafların artış gösterdiği, tehdit ve belirsizlikler ile fırsatların sürekli etkileşim içinde bulunduğu ve bu etkileşimin küreselleşmenin getirdiği hareketlilikle daha da arttığı bir imkan ve ihtimaller alanı konumundadır. Bu durum, küresel güvenlik için, daha doğrusu küresel aktörlerin çıkar politikalarının güvenliği açısından potansiyel bir risk oluşturmaktadır. Bu itibarla, bu alanın sahip olduğu ekonomik, kültürel ve tarihi potansiyel, küresel dikkatleri bu bölge üzerinde oldukça tehlikeli bir şekilde yoğunlaştırmaktadır. Türkiye, özellikle son dönemde, dış politikasını, bahsettiğimiz küresel ve bölgesel dinamikleri göz önünde bulundurarak şekillendirme sorumluluğunu yüklenmiş ve bu tarihsel sorumluluğun hakkını vermeye gayret etmektedir.

Tarihsel sorunların, ihtilafların, çatışmaların ve görüş ayrılıklarının bulunduğu bölgemizde; Türkiye'nin köklü devlet geleneği, demokrasi ve ekonomik kalkınma alanında kat ettiği mesafe, çevre ülkelere verdiği güven, beşeri ve kültürel imkân ve kabiliyetleri ile uluslararası meşruiyeti göz önünde bulunduran yaklaşımı, kararlı ve yapıcı dış politikası, ülkemizi bölge ülkeleri için ortak payda haline getirmiştir. Bu durum, Türkiye'nin küresel düzlemde izlediği politikanın manevra alanını genişletmiştir. Türkiye'nin küresel ölçekte uyguladığı politika ile ulaşmak istediği bu hedef, aynı zamanda Batılı partnerlerine de barış ve güvenlik vaad etmektedir. Hatta Türk dış siyaseti Batılı partnerlerinin bu hedeflere ulaşmasını kolaylaştırmaktadır.

GÜVENE DAYALI BİR DIŞ POLİTİKA

Özellikle son yıllarda lokal düzeyde ortaya çıkan risk, tehdit ve belirsizlikler, kısa süre içinde bölgesel ya da küresel bir boyuta ulaşmak suretiyle uluslararası duyarlılık yaratabilmektedir. Bu duyarlılık, ülkeler arasındaki işbirliğinin artırılması için ortak çaba sarf edilmesi yoluyla müspet bir sinerji yaratılmasını zorunluluk haline getirmiştir. İşte Türkiye, bu sinerjinin yaratılmasında anahtar konumda bulunan ülkelerden biri olarak; BM, NATO ve diğer önde gelen Avrupa kuruluşlarının bünyesinde aktif diplomasi sergilemekte, AB'ye tam üyelik için müzakere sürecini devam ettirmekte, sadece Avrupa coğrafyası ile değil, aynı zamanda Transatlantik dünya ile de, ikili ve bölgesel ilişkiler kurarak, bölgesinde ve uzak coğrafyalarda dostluk ve işbirliğinin geliştirilmesi amacına dönük bir politika takip etmektedir. Özellikle NATO perspektifinden baktığımızda, NATO ve NATO'nun kolektif savunma olgusunun Türk dış ve güvenlik politikasının en önemli bileşenlerinden biri olduğunu görürüz. Türkiye, bu bileşen olma rolüyle İttifakın dünya barışına yapacağı katkıya aktif destek sağlamaktadır. Ayrıca; Kafkasya, Orta ve Güney Asya, Latin Amerika, Asya-Pasifik ülkeleriyle geliştirdiğimiz siyasi diyalog, ekonomik ve ticari işbirliği imkanları, bu ülkelerle kurduğumuz ilişkilerde artan küresel yönetişim arayışları, karşılıklı anlayış ve ortak değerler vurgusu ülkemizin dengeleri gözeten, ilkeli, güvenlik ve istikrarın sağlanmasını hedefleyen, meşruiyet temeli üzerine kurulu dış politika anlayışının bir sonucudur.

Türkiye dış politikada geliştirdiği kapsamlı yaklaşımın sonucunda, Batı dünyasındaki partnerleri için, göz ardı edilemez, vazgeçilemez bir ülke konumunda yer almaktadır. Son yıllarda bölgede halk hareketleriyle başlayan reform dinamiğini göz önünde bulundurduğumuzda, ülkemizin sıfır sorun yaklaşımı daha da iyi anlaşılacaktır. Nitekim Soğuk Savaş dönemi kalıntılarını tasfiye etme noktasında oldukça geç kalan Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri için halkların meşru beklentilerinin daha fazla ertelenemeyeceği artık herkes tarafından açıkça görülmektedir. Başka bir deyişle, bölge için dönüşüm kaçınılmaz bir hale gelmiştir. Bu durumun farkında olan Türkiye halkların meşru taleplerinin karşılanarak, hakların huzur, refah ve güvenliği sağlandığında, bölgenin sürdürebilir istikrara kavuşacağının bilincinde bir ülke olarak, değişim sürecinin barışçıl yollardan hayata geçirilmesini, şiddet ve orantısız güç kullanımından kaçınılmasını, ülkelerin egemenliği, toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunmasını, etnik, mezhepsel ve dini bölünmelerin önüne geçilmesini bu hassas dönemde izlenmesi gereken temel ilkeler olarak savunmaktadır.

BÖLGEDE İSTİKRARIN SAVUNUCUSUYUZ

Büyük fırsatlar kadar, ciddi güçlükleri ve belirsizlikleri de beraberinde getiren bu süreçte Türkiye, bölge yönetimlerinin çağımızın gereklerine cevap verebilecek siyasi, sosyal ve ekonomik reformları kendi iç dinamikleri ve halklarının beklentileri çerçevesinde, uzlaşı ve diyalog yoluyla ve süratle gerçekleştirmeleri gerektiğine ve çoğulcu, katılımcı ve insan haklarına dayalı düzenlerin tesis edileceğine inanmaktadır. Ülkemizin gerek Arap-İslam ülkeleriyle geliştirdiği ilişkiler gerekse Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasındaki reform dinamiğine yaklaşımı, yukarıda da değinildiği gibi, Avrupa ve Transatlantik coğrafyasının yaklaşımı, beklentileri ve hedefleriyle paralellik gösterdiği gibi, Türkiye'nin yumuşak güç unsurlarını kullanarak üstlendiği inisiyatif de söz konusu ülkelerinin sergilediği çabaya büyük katkı sağlamaktadır. Zira, AB ve ABD gibi küresel düzlemde politika üreten ülkelerin başka bir deyişle söz sahibi ülkelerin de beklentisinin; Afro-Avrasya coğrafyasının yaşadığı dönüşüm sürecinin daha fazla istikrarsızlık yaratmaması, aksine mevcut ihtilafların çözümüne katkı sağlaması olduğu aşikardır.

Diğer yandan Türkiye'nin özellikle son dönemde geliştirdiği yaklaşımla giderek bölgesel güç haline gelmesi başka bir deyişle bölgesinde söz sahibi olan bir ülke haline gelmesi, son zamanlarda yapılan tartışmalarda da değinildiği gibi, ülkemizin yakın coğrafyası ile kurduğu ilişkileri Batı ile ilişkilerine alternatif olarak gördüğü anlamına gelmemektedir. Sıklıkla vurguladığımız gibi, dış politikası söz konusu kapsamlı yaklaşım, çok boyutluluğun, çok bölgeliliğin ve çok taraflılığın ve denge gözeten bir yaklaşımın doğal sonucudur. Nitekim Türkiye, AB ile olan ilişkilerinde geçmişte olmadığı kadar çok mesafe kat etmiştir. Zira, özellikle kültürel arası diyalog, dinler arası diyalog kısacası doğu-batı diyalogu bağlamında Arap-İslam dünyası ile geliştirdiğimiz ilişkiler Türkiye'nin Batı ile geliştirdiği ilişkilere olumlu katkı sağlamaktadır. (İstanbul Aydın Üniversitesi Yükselen Güç Türkiye'nin Komşularına ve Dünyaya Etkileri sempozyumunda sunulan tebliğden özetlenmiştir)

*AK Parti Niğde Milletvekili (a.kavaklioglu@tbmm.gov.tr)

12 yıl önce