|

Uzun Adam ve barışı ıskalayanlar

Merve Şebnem Oruç
00:00 - 4/04/2014 Cuma
Güncelleme: 23:19 - 3/04/2014 Perşembe
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

ABD''nin 16. Başkanı, köleliği kaldırdığı için ''Büyük Azat Eden'' (Great Emancipator) olarak anılan Abraham Lincoln''ün, Amerikalılar tarafından sevilip baş tacı edilmesi o kadar kolay olmadı. Köleliği kaldırmasının yanı sıra ulusun birliğini ve Amerikan ekonomisinin modernleşmesini sağlayan Lincoln''ü övmek yaşadığı dönemde bugün olduğu kadar basit değildi.

1865''te Amerikan İç Savaşı''nın bitişinden sonra dahi tarihçiler tarafından ''çelişkili'' biri olarak değerlendirilen Lincoln, Güneyliler için yıllarca düşmanlık ve nefret objesi oldu. Entelektüellere göre o, kötü eğitim almış kaba bir çiftçi çocuğu ve iç savaşı kötü yöneten bir beceriksizdi. Bugün dahi, onun aslında ''kölelik karşıtı'' olmadığını söyleyen çok sayıda kişiye ve kaynağa rastlayabilirsiniz.

''TÜM İNSANLAR EŞİT YARATILMIŞTIR''

Amerikalıların Uzun Adam''ı Abraham Lincoln''e göre, kölelik yanlış, adaletsiz ve kötücül bir uygulamaydı ve kaldırılmak zorundaydı. Ne var ki, Amerikan Anayasası''nda yeri vardı. ''Kölelik'' kelimesi Anayasa''da açıkça yazılmamıştı ancak Amerika''nın ''kurucu babaları'' bu uygulamayı anayasaya dolaylı olarak yazmış ve yasalaştırmışlardı.

Lincoln, ilk olarak Thomas Jefferson tarafından Bağımsızlık Deklarasyonu''nda kullanılan ''Tüm insanlar eşit yaratılmıştır'' ifadesinin herkes için geçerli olması gerektiğini söyleyerek köleliğin kaldırılması konusunda bastırıyor ancak anayasal zorunluluklar nedeniyle siyahların sosyal ve politik haklarını kazanabilmesini açıkça savunamıyordu. Buna rağmen yine de, muhalifleri tarafından ''zencilerin eşitliği''ni savunuyor olmakla suçlanıyordu. O denli baskı altındaydı ki, 1858 ABD Senatosu seçimlerinde yürüttüğü kampanya sırasında Illinois''de siyahların oy kullanmasına, ırklar arası evliliğe, mahkemede şahitlik yapabilmelerine karşı olduğunu söylemek zorunda kalmıştı.

Ancak az sayıdaki kölelik karşıtı Amerikalı, ne yapılması gerektiğini çok kesin bir şekilde biliyordu. Onlara göre kölelik derhal kaldırılmalıydı. Mevcut politik sistem, yasalar ve toplumda kölelik taraftarlarının ne kadar çok, taraftarlığının ne kadar popüler olduğu onları ilgilendirmiyordu. Kölelik karşıtları Lincoln''ü bir sahtekâr, bir yalancı olarak değerlendiriyorlardı. Bu nedenle, Lincoln''ü politik kariyerinin son dönemine kadar desteklemediler. Ne zaman ki, Amerikan Anayasası değişti ancak ondan sonra Lincoln''ün ''kölelik karşıtı'' olduğunu kabullendiler. Ona güvenmedikleri için 13. Madde''nin değişmesi konusunda verdiği savaşta neredeyse ''Yap da görelim'' diyerek yalnız bıraktılar.

''OTOKRAT'', ''DİKTATÖR'', ''TİRAN'', ''TEK ADAM''…

Entelektüel, elitler ya da tarihçiler de Lincoln''ü onu çeşitli şekillerde eleştirdiler. Eleştirilerden bir tanesi Lincoln''ün önceden kölelik karşıtı olmadığı, köleliğe ilişkin fikirlerinin zaman içinde değiştiği şeklindeydi. Lakin dönemin Amerikan toplumunda siyahlara yaklaşım o denli düşmancaydı ki, bu yüzden güney eyaletleri ABD''den ayrılıp Konfederasyon''u kurmuş, ülke bölünmüş ve iç savaş çıkmıştı. Bu yüzden köleliği kaldırmak isteyen Lincoln, pek çok kişiye göre iç savaş çıkartan bir bölücüydü de.

Lincoln başından beri köleliği kaldırmayı planlıyordu, seçimlerdeki vaadi de buydu ancak bunu adım adım gerçekleştirerek başarıya ulaşmak amacındaydı. Ama vaatleri bir tarafı tatmin etmezken öte tarafın çıldırmasına yetmiş ve de artmıştı.

Bir diğer eleştiri, Lincoln''ün köleliği kaldırdıktan sonrasını düşünmediği şeklindeydi. Köleliğin kaldırılmasını destekleyen kendi kabinesindeki senatörler dahi, ülkenin buna sosyal, ekonomik ve diğer pek çok nedenden ötürü hazır olmadığı gerekçesiyle Lincoln''ün anayasayı değiştirmesine karşı çıkıyordu.

Lincoln''e getirilen bir başka eleştiri, aslında köleliği kaldırmak gibi bir derdi olmadığı, Kuzey''deki sanayileşme için gereken ucuz iş gücü ihtiyacı için bu kararı aldığı yönündeydi. Oysa ucuz iş gücü kölelerle, işçilerle olduğundan daha kolay sağlanabilirdi. Ve ayrıca, Güney''in pamuk üretimini sanayi karşıtı olmak için savunmak, köleliğin sırtında yükselen bir tarım sektörünü savunmak demekti. Bugün çok komik gelse de ve komik olmasına rağmen özellikle bazı sol kesim tarafından hala dillendirilse de, realite buydu.

Çok tanıdık bir eleştiri daha vardı Lincoln''e yöneltilen: Demokrasiye uygun davranmıyordu. Kölelik kaldırılacaksa dahi, kölelik taraftarları dahil herkesin fikri alınmalıydı, herkes bu işe dahil edilmeliydi. Ülke bu yüzden iç savaşa gitmiş, köleliğin kaldırılmasına ölmek pahasına karşı olan milyonlar varmış ne gam. Gel gör ki, dört yıl süren savaş devam ederken, Güney ve Kuzey arasında bir barış ihtimalinin doğduğu ilk anda, Kuzeylilerin dahi ilk vazgeçmek ya da askıya almak istediği şey anayasa değişikliği olmuştu.

Dahası Lincoln, köleliği kaldırmak için gösterdiği çabalardan dolayı, ''otokrat'', ''diktatör'', ''tiran'', ''tek adam'' olmakla suçlanıyor, Sezar''a, Napolyon''a benzetiliyordu. Kendinden önce yaşamış olsaydı, muhtemelen Hitler''e de benzetilirdi. Lincoln anayasa değişikliği için gerekli çoğunluğu elde etmek için muhalefetten oy da satın aldı. Hileyle, politik yozlaşmayla ve yolsuzlukla suçlandı. Oy satın almasaydı, gerekli çoğunluğu sağlayamayacak, anayasa değişikliğini yapamayacak ve köleliği kaldıramayacaktı.

Nitekim anayasa değişikliğinin gerçekleşmesinin ardından bir hafta sonra tiyatroda suikaste kurban gittiğinde, katili ''Sic semper tyrannis!'' (Daima tiranlar için) diye bağırmıştı. Yani köleliği kaldıran adam ülkenin bir kısmına göre bir tirandı ve sonu da tiranların hak ettiği şekilde olmuştu. Eğer o kadar kısa süre içerisinde öldürülmeseydi, siyahların özgürlüklere kavuşmalarının ardından sosyal haklarını elde edebilmeleri için yıllar geçmeyecekti. Belki Kızılderililer sıradaki olacaktı. Lincoln''ün ardından gelenler onun kadar cesur değildi ve maalesef siyahlar Martin Luther King, Malcolm X, Rosa Parks gelene kadar bekleyecekti.

''30 YILLIK SAVAŞ BİTERKEN NE YAPIYORDUN?''

30 Mart Yerel Seçimleri''nde müthiş bir başarıya imza atan Erdoğan''ın, Kürt-Türk savaşını bitirme hamlesiyle hedef tahtasına konmasının aynı zamana denk gelmesi rastlantı değil. Oslo müzakereleriyle başlayan Erdoğan öfkesi devletin Öcalan''la görüştüğünün açıklanmasıyla doruğa ulaştı. Dile kolay, Kürtçe konuşmanın yasak olduğu günlerden bugüne… Türk-Kürt barışı, sadece Türkiye''yi değil, bütün bir coğrafyayı değiştirecekti. Erdoğan yaşadığımız kanlı coğrafyada milyonlarca insana umut olduğu için, on yıllardır süren adaletsizliklere meydan okuduğu için, Arap Baharı gibi özgürlük hareketlerin modeli olduğu için, ''diktatör'' oldu, ''otokrat'' oldu, ''mutacı'' oldu, ''hırsız'' oldu, ''katil'' oldu, ''el Kaideci'' oldu, ''PKK işbirlikçisi'' oldu.

''Barış yolunda baldıran zehri içmeye hazırız'' diyen adam, her türlü yaftalamaya, iftiraya, her türlü tehdide, her türlü darbe teşebbüsüne rağmen dik durdu ve korkunç bir bombardımandan başarıyla çıktı. Kimse aksini iddia edemez, son 10 ayda sadece bir kısmına şahit olduğumuz saldırıdan, üstelik de sandık gibi en demokratik platformda başarıya ulaşarak çıkmak, herkesin harcı değil. Onlar muhakkak ki durmayacak ama Erdoğan da durmayacak, bu bir gerçek.

Son 10 ayın bir kaybedeni Gülen Hareketi ve İstanbul Sermayesi, öteki kaybedeni CHP ve MHP oldu. Ama en büyük kaybedeni, beğenmedikleri, hor gördükleri, ''salon beyefendisi'' kriterlerine uymayan, Kasımpaşalı Erdoğan''ın yüz yıl gerisinde kafalarıyla ''entel ve aydın takımı'' oldu. Yıllar sonra kendilerine ''30 yıllık savaş, 80 yıllık zulüm biterken ne yapıyordun?'' diye sorulduğunda ''Barışı getirmek için çabalayan adama ''diktatör'' demekle, onu devirmeye çalışmakla meşguldüm'' diyecekler. Tarih ''Uzun Adam''ı ''barışı getiren'', onlarıyla ''ıskalayanlar'' olarak yazacak.

10 yıl önce