|

Yeni anayasada anadilde eğitim

“Daha çok okul, daha çok öğretmen, daha eşit şartlarda gelişim imkânı, eğitimde daha iyi olanaklar” talep edileceğine, öncelikle anadilinde eğitim isteniyorsa, amacın sadece eğitimle ilgili olmadığı ortadadır

Hakan Özden
00:00 - 16/03/2012 Cuma
Güncelleme: 22:30 - 15/03/2012 Perşembe
Yeni Şafak
Yeni anayasada anadilde eğitim
Yeni anayasada anadilde eğitim

İçinde bulunduğumuz anayasa yapım sürecinde tartışılan en önemli sorunlardan biri de, anadilde öğrenim ya da eğitim konusudur. Anadilin öğreniminden kastedilen, bir ülkede resmi dilden farklı bir dil konuşan toplulukların mensuplarına kendi anadillerinin öğretilmesidir. “Devlet, genel eğitim-öğretim sistemi içerisinde çocuklara anadillerini öğretmeye çalışmakla yetinir, ama eğitim ve öğretim bütünüyle resmi dil üzerinden yürür.”

Anadilinde eğitim ise, öğrencinin tüm dersleri anadilinde işlediği bir eğitim sistemini tarif etmektedir. Öte yandan, birçok insan “ana dili” ile “ana dil” terimlerini birbirinin yerine kullanmakta ve kafaları karıştırmaktadır. Örneğin, “ana dili”, dilbilimciler tarafından, çoklukla bir kişinin içinde doğup büyüdüğü aile ya da toplum çevresinde, ilk öğrendiği dil olarak tanımlanmaktadır. “Ana dil” ise, birden çok dile kaynaklık eden ve akraba dillerin türediği dil olarak anılmaktadır. Ana dil kavramı, bir dilin tarihsel gücünü göstermek açısından oldukça önemlidir. Örneğin, “bir anadil olarak Türkçe'den farklı Türkçeler doğmuştur.” (Türkiye Türkçesi, Kıbrıs Türkçesi, Azeri Türkçesi ve çeşitli Türk halklarının Türkçesi gibi…)

MAKUL ÇÖZÜM NEDİR?

Bugün, Kürtçe'nin veya başka anadillerin devlet okullarında yer alması tartışmasında, genel olarak dört farklı görüş dile getirilmektedir. Biri, bazı siyasetçi, yazar ve aydınların savunduğu, anadilde eğitimi sınırsız ve mutlak bir hak olarak gören ve okul öncesi eğitimden üniversite mezuniyetine kadar anadilin hâkim olduğu bir eğitim sistemini tarif eder. İkinci görüş ise, “anadilinde eğitim hakkının tanınmasının, resmi dilin eğitim-öğretim süreçlerinden dışlanması anlamını taşımadığı; aksine, bu hakkın, resmi dilin öğrenilmesi ve öğretilmesi zorunluluğunu da ortadan kaldırmadığı görüşüdür. Yasal mevzuatın, hem resmi dilin herkese öğretilmesini, hem de eğitim-öğretimde anadilin ve resmi dilin birlikte kullanılmasını öngören hükümleri içerirse” sorunun çözüleceği düşünülmektedir. Bu sayede, devletin, vatandaşlarına aynı anda iki dilli eğitim sunduğu kabul edilmektedir.

Üçüncü görüş, resmi eğitim içinde anadilin öğretilmesine (seçmeli dil dersleri vererek) imkân tanınmasıdır. Bunun için, haftalık ders programına birkaç saatlik Kürtçe dersi konmasının yeterli olacağı öngörülmektedir. Bu sayede, devletin, Kürt vatandaşların anadilini öğrenme talebini karşılayacağı varsayılmaktadır. Son görüş, resmi dil dışında, ana dilinde eğitim ve öğretime kesinlikle karşı çıkmaktadır. Unutulmamalıdır ki, her bir görüş sanılanın aksine birbirinden farklıdır ve her biri kendi modelini savunurken sayısız yurt dışı örneklere göndermede bulunmaktadır.

Yazılan ve söylenenler arasında mutlak bir fikir birliği olmaması şaşırtıcı değildir. Bu tür tartışmalarda, toplum gündeme getirilen önerinin ne getirip ne götüreceği noktasında elbette görüş bildirecektir. Makul olan da budur. Ancak, meselenin gerçekte ne olduğunu anlamamız için konuya doğru soruları sorarak başlamak daha faydalı olacaktır. Örneğin: Gerçekleşebilecek sonuç açısından birkaç alternatif varsa ve kuvvetle tahmin edilebildiği takdirde alternatiflerden bir kaçının çok daha büyük zararlar vereceği görülüyorsa, “Hangisi daha iyidir?” sorusu sorulur ve cevaplar da, “Ben yaptım oldu” türünden verilmez. Aksine, gerektiği zaman, bilimsel, siyasi ve saha araştırmaları yapılır. Sonuçlar belirli bir metot yoluyla çözülür. Kanaat önderlerinin görüşlerine başvurulur. Sivil toplum örgütleri dinlenir. Meselenin, sosyal, siyasi, toplumsal, psikolojik, imkân ve talep yönleri bütünüyle ele alınır. Karara varılır, halka anlatılır ve nihayetinde sandıkta görüşü sorulur. Dolayısıyla, meselelerin çözümünde, Türkiye'nin ve milletin bütünün yararını gözeten bir yöntem takip edilir ve edilmelidir de…

ANADİLDE EĞİTİM NEDİR, NE DEĞİLDİR?

Öncelikle, anadilinde eğitim konusu siyasi bir konudur ve Kürt milliyetçiliğinin özerklik veya federasyon yoluyla bağımsızlığa ulaşma stratejisinin taktik kazanımlarından birisidir. Zira, eğitim aşamasından sonra Kürtçe, merkezi ve yerel devlet kurumlarında kullanılmak istenecektir. Lütfen, hemen önyargılara kapılmadan biraz düşünelim. Zira, kendince haklılık duygusundan kaynaklanan tek taraflı ön şartlar, meseleleri daha da çözümsüz kılabiliyor. Bu küçük bilgi notundan sonra devam edebiliriz. Varsayalım, “herkesin kendi anadilinde eğitim görmesi kabul edilmiş olsun! O zaman herkesin öğrendiği dili, gelecekteki yaşamında uygulayacağı kanalların ve kurumların da oluşturulması gerekecektir. Örneğin, hekim yetiştirmek için Tıp Fakültesi mi kurulacaktır, o zaman Türkçe, Arapça, Kürtçe, Lazca, Gürcüce, Boşnakça, Çerkezce, Ermenice, Rumca eğitim veren fakülteler de kurulmak zorunda kalınacaktır! Ayrıca, bu ülkede bir tek hekim yetiştirilmemektedir. Mühendisi, öğretmeni, avukatı, iktisatçısı, hemşiresi ve askeri de vardır. Bütün bu fakültelerde, eğitim verecek personeli yetiştirmemiz, kitapları da o şekilde yazmamız gerekecektir!

DİL ETNİK AYRIŞMAYA YOL AÇABİLİR

Sonra da, bunlar arasında bir uyum sağlanması istenecektir.” Belediyeler, mahkemeler ve diğer devlet kurumları Kürtçe yazışma yapabilecekler midir mesela? Dolayısıyla, anadilinde eğitime geçildiği takdirde, toplumsal, ekonomik, siyasi, ticari, hukuki, askeri, vs., gibi örgütlenmeler alt üst olacak ve iş etnik ayrışmaya kadar varabilecektir. En sonunda, “etnik temelde ayrışalım da, toplumsal yaşamın işlemesini kolaylaştıralım” talebi meşruiyet kazanacaktır.

Bu konuyla ilgili bir yerlerde güzel bir yazı okumuştum. Yazar, şöyle bir örnek vermişti: “herkesin anadilde eğitim gördüğü, yaşamın her alanında anadilini konuştuğu bir toplumda, diyelim ki bir 'Laz' ile bir 'Çerkez' birbirlerine âşık oldu ve evlenmek istiyor. Peki, nikâhı hangi dilde kıyacağız? Doğacak çocuğun anadili ne olacak? O yavrunun, diyelim ki, dayısı ya da halası da, varsayalım ki 'Kürt' ya da 'Boşnak' biri ile evli olabilir. O zaman aile içi iletişim nasıl sağlanacak? Herkes yanında bir mütercim tercümanla mı dolaşacak? Bu çocuk, hep “çocuk” olarak kalmayacak tabii ki, büyüyecek ve örneğin askere gidecek. Hangi askeri birlikte yapacak askerliğini peki? Orduda bölükler, taburlar, alaylar, tugaylar, tümenler, kolordular etnik kökene göre mi oluşturulacak? Yoksa herkes karışık olarak bulunacak da, diyelim ki, bölük komutanı emir verirken 7-8 dilde mi tekrarlayacak emrini? Bir düşünsenize, düşman karşıdan geliyor, bölük komutanı “ateş!” diye emir verecek, ama bunu 7-8 dilde birden söylemesi gerekiyor! Sonuçta bölük, aynı anda ateş edene kadar düşman işini çoktan bitirir! Hepsinden önemlisi, komutan kimden olacak? Kürt mü, Türk mü, Laz mı, Çerkez mi, Arap mı, Boşnak mı, Gürcü mü, Ermeni mi, Rum mu? Kim? Ve emrindekilerin hepsinin anadilini nasıl öğrenecek o komutan?”

Ama bir başka boyut daha var ki, o daha da ilginçtir! Eğer, esas sorun Kürtçe'nin öğretilmesi ise, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, kısa mesafelerde dahi, inanılmaz boyutta lehçe farklılıkları bulunmaktadır. Örneğin, “birbirine çok yakın köylerde yaşayan vatandaşlar, bu diyalekt çeşitliliğinden dolayı kendi aralarında anlaşamamaktadırlar. Hatta, bir vadinin iki yamacında kurulmuş, iki farklı köyde yaşayanlar, aynı nedenle birbirlerini anlayamadıkları gibi, aynı kente farklı civar köylerden pazar alışverişine gelen ve farklı diyalektler kullanan köylü yurttaşların birbirleriyle anlaşmaları da, zaman zaman alışveriş yaptıkları esnafın çevirmenliği sayesinde olabilmektedir.” Sosyal ve psikolojik yönlerine hiç girmiyorum bile…

ANA DİL TALEBİ MASUM MU?

Bu gerçeklerden hareketle, kim ne derse desin, dilde başlayan çözülme, millet varlığına bulaşacak ve birlikte yaşamayı imkânsız hale getirecektir. Kaldı ki, tek resmi dile sahip olmanın, aynı ulus içinde yaşayan insanlar arasında, ortak bir düşünce sistemini geliştirdiği, evreni birlikte anlama ve kavrama yeteneği kazandırdığı da çok iyi bilinmektedir. Ayrıca, bugün Anadolu'da yaşayan herkes, zaten kendi anadilini rahatça kullanabilmekte ve bilmektedir. Öte yandan, anadilde eğitimin bir parçası da, Türkçe öğrenmektir. “Daha çok okul, daha çok öğretmen, daha eşit şartlarda gelişim imkânı, eğitimde daha iyi olanaklar” talep edileceğine, öncelikle anadilinde eğitim isteniyorsa, burada amaç sadece eğitimle ilgili değildir. Mesele, bir hakkın tanınmasının reddedilmesi ve empati kuramama meselesi değildir. Türkçe, bizi ve gönüllerimizi birleştiren ve bizi aynı milletin mayası yapan yegâne unsurdur.

Sürmekte olan yeni anayasa çalışmasının bu konuyu dikkate alacağını umuyorum.

* Gazeteci-Yazar
12 yıl önce