|

Yeni anayasaya eğitim önerileri

Yeni anayasa tartışmalarının yapıldığı ülkemizde sürece katkı sunan herkesin önerisi dikkate alınmalıdır. Yeni anayasada öncelikli alanlardan biri olan eğitim konusunda da hem tek tipçi eğitim terk edilmeli hem de çoğulculuğu esas alan temel ilkelere öncelik verilmelidir.

Ali Aydın
00:00 - 19/04/2012 Perşembe
Güncelleme: 22:24 - 18/04/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
Yeni anayasaya eğitim önerileri
Yeni anayasaya eğitim önerileri

Yeni bir anayasa yapma iradesinin ortaya çıkması ile birlikte ilk defa Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, kendi hayatlarını köklü bir biçimde etkileyecek temel bir metne müdahil olma fırsatını yakalamışlardır.

1982 Anayasasının pek çok değişikliğe uğramasına ve tüm reform çabalarına rağmen antidemokratik ruhunun tazeliğini ve zindeliğini sürekli korumuş olması toplumun tüm kesimlerinin ortaklaşa çabasının ürünü olacak ve en temel karakteri sivil olan yeni bir anayasanın vücuda getirilmesini zorunlu kılmıştır.

EĞİTİM NEDEN ÖNEMLİ?

Yeni anayasa tartışmalarının gündemde olduğu şu günlerde eğitim konusunun yeni anayasada ne şekilde ele alınacağı merak konusu olmaktadır. Kuşkusuz böyle bir ilginin sebeplerinden birisi de mevcut anayasada bu konun ele alınış biçimidir.

1982 Anayasasında eğitim ile ilgili hükümleri alt alta koyduğumuzda herhangi bir değerlendirme yapılmasa dahi söz konusu hükümlerin okunduktan sonra zihinlerde bıraktığı tema, özgürlükler aleyhine nasıl bir manzaranın olduğunu göstermektedir. Söz konusu hükümlerin yanında kaynaklık ettikleri alt metinler de (ilgili kanun ve yönetmelikler) dikkate alındığında Türkiye'de eğitim sistemimizin ne ile malul olduğu açığa çıkmaktadır.

Mevcut anayasada “Eğitim ve Öğrenim Hakkı ve Ödevi” başlığı altında yer alan 42. madde ve “Din ve Vicdan Hürriyeti” başlığını taşıyan bölümde yer alan din eğitim ve öğretimi ile ilgili 24. madde çerçevesinde yapılandırılmış bir eğitim sistemimiz var.

Hızlı ve üstünkörü bir okumada, ilgili maddelerde yer alan devlet, denetim, gözetim, devletin belirlediği esaslar türünden kavramların, metinde yer alan bütün sözcükleri adeta bir vakum vazifesi görerek içine çektiği görülecektir. Tipik bir 18-19.yüzyıl modern devlet tavrının ısrarlı bir biçimde anayasada sürdürüldüğünü söyleyebiliriz.

OKULUN FONKSİYONU

Batıda modern ulus devletlerin tarihi, eğitimin kitleselleşmesinin ve vatandaş üretim merkezleri olarak tasarlanan okulların da tarihidir. Bu süreçle birlikte Ivan Illich'in ifadesiyle artık kilisenin yerini okul almıştır. Geçmişte Batı'da bu rol kilisenindi, 19. yüzyıldan itibaren ise devlet politikaları hâkim konuma gelmiştir. Johann Fichte, devletin eğitime en az milli savunmaya harcadığı kadar para harcaması gerektiğini ileri sürmüş, bunun nedeni olarak da genç neslin hiçbir neslin görmediği büyük bir ordu olarak eğitim yoluyla hazır hâle getirilebilecek olmasını göstermiştir.

Bizde ise Gaspıralı İsmail'den Edhem Nejad'a kadar pek çok kişide dile gelen eğitim-ordu üzerinden yapılan metaforik anlatının çeşitliliği; “öğretmenler ordusu”, “irfan ordusu”, “eğitim neferleri” gibi tamlamalarda olduğu gibi yeterli miktarda mevcuttur. Murat Belge'nin de yerinde tespitiyle; eğitim alanı, toplumu militarize etmenin en uygun alanıdır (Murat Belge, Militarist Modernleşme, 2011).

Okul, tarihte Sümerliler döneminde bile mevcut olan bir kurumdu; lakin kitlesel, zorunlu ve ideolojik yüklemeyle bugün anladığımız biçimde okul, modern bir Avrupa icadıdır. Michel Foucault'nun da işaret ettiği üzere okul; fabrika, hapishane, hastane gibi diğer modern kurumlarla birlikte “disiplin toplumu” olarak modern toplumların inşasında önemli bir yer tutmaktaydı. Bauman ise Foucault'nun sıraladığı ve okulun da içinde yer aldığı bu kurumları “düzen istasyonları” olarak adlandırmıştır.

NELER OLMALI?

Kitle iletişim araçlarının bilgi için bir kaynak çeşitliliği yaratarak bilgiyi demokratikleştiren yan etkileri de düşünüldüğünde devletin temel bir esasa referansla belirli bir tip vatandaşı üretme ve topluma düzen verme arzusu günümüzde sürdürülemez gözükmektedir.

Yeni anayasa tartışmalarının yapıldığı ülkemizde sürece katkı sunan herkesin öncelikle fark etmesi gereken şey; eski hâlin muhal olduğu gerçeğidir. Bu çerçevede eğitime ilişkin düzenlemeler yapılırken eğitimin modern anlamı mutlaka sorgulamadan geçirilerek bir hasar tespiti yapılmalıdır. Aşağıdaki başlıklar çözülmeyi bekleyen sorunların başlıkları olarak değerlendirilebilir.

Toplumun Çoğulcu Yapısı Esas Alınmalıdır

Toplumun homojen bir bütün olmadığı gerçeğinden hareketle ve “hayali cemaat” yaratma sevdasından vazgeçilerek sosyolojik gerçekle örtüşen ve farklılıkları dışlamayacak bir anlayışla toplumun tüm bileşenlerini dikkate alan bir söylem ve eylem içinde olunmalıdır.

DEVLET TEKELİNE SON
Devletin Eğitim Üzerindeki Tekeli Sona Ermelidir

Devletin büyük bir arzuyla yürüttüğü eğitim üzerindeki gözetim-denetim mekanizması gözden geçirilmelidir. Özellikle sivil alanın belirleyici aktör olarak eğitim alanına müdahil olmasının önü açılmalıdır. Eğitim faaliyetlerinin bürokratik hegemonya üzerinden yürütülmesine son verilmelidir.

İdeolojik Eğitime Son Verilmelidir

Eğitim mutlak anlamda devletin ideolojik aygıtı olma pozisyonundan çıkarılarak devletin eğitim üzerinden devşirme yetiştirme sevdasından vazgeçilmelidir. Temel zorunlu dersler dışında uygulanacak program ve müfredatın okul açanlar ya da okuldan yararlananların istek, görüş ve beklentileri doğrultusunda yapılandırılabilen esnek bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir.

Din Eğitimi Devletin İşi Olmaktan Çıkarılmalıdır

Din eğitimi devletin iş ve işlemi olmaktan mutlaka çıkartılarak sivil alana bırakılmalıdır. Sosyolojik olarak zaten bu minval üzere yürütülen çalışmalarda devletin tekelci pozisyonunu terk ederek ilgisini kendi asli işlerine kaydırması mümkün kılınmalıdır.

ANA DİL TABU OLMAMALI
Anadilde Eğitim Tabu Olmaktan Çıkarılmalıdır

Türkiye'nin siyasi tarihi tetkik edildiğinde görülecektir ki hem demokratik mücadeleler hem de siyasal alanın dönüşümü açısından toplumun şuuru, bürokratik önyargının hep önünde olmuştur. Türkiye hem tarihi hem de kültürel derinliği itibariyle çoğulcu yapısından kaynaklanan ve bugüne kadar görmezden gelinen pek çok meseleyi özgürlükler lehine çözüme kavuşturma potansiyeline sahiptir. Bu mesele bir kırmızıçizgi ya da tabu olarak kodlanmamalı sonraki uygulamaları bağlayıcı, engelleyici ve yasaklayıcı sınırlamalara gidilmemelidir.

Yeni anayasa mutlaka özgürlük ve adalet ekseninde, bu ülkede yaşayan herkesin özgür insanlar olarak her alanda hak ettiği yeri almasının bir imkânı olarak düşünülmelidir.

* Özgür Eğitim-Sen GYK Üyesi (aliaydin@ozguregitimsen.org)
12 yıl önce