|

Yeni Türkiye'de kimliğin önemi olacak mı?

Baskı ve despotizm kalktığında Türklük ve Kürtlüğün ne kadar da kaynaşmış, içiçe ve zengin bir muhteviyat olduğunu ilan edecekler. Çünkü zorlama kalkınca, bir Kürt vatandaşımız, doğal ortamda kızının İstanbul'da, oğlunun İzmir'de yaşamaktan son derece mutlu olduğunu ilan edecektir.

Doç. Dr. Aliye Çınar Köysüren
00:00 - 30/04/2013 Salı
Güncelleme: 22:59 - 29/04/2013 Pazartesi
Yeni Şafak
Yeni Türkiye'de kimliğin önemi olacak mı?
Yeni Türkiye'de kimliğin önemi olacak mı?

Bir devrimle ortaya çıkan ve despotizmin kontrolü altında varlık çabası veren Türkiye, bugün kendini sorguluyor ve yeniden yapılanıyor.

Tek tip olmayı zorunlu kılan kimlik politikası, bütün önlemlere, belki de şiddete rağmen can çekişiyor. Çünkü modernleşme projesinin tavizsizliği, insanımızı mekanikleştirmeyi hedeflemiştir. Oysa şimdilerde değişimin ve gelişimin yönü, insanın bütün farklılığını ortaya koymasını gösteriyor.

Ulusçuluk projesinin bir amentüsü olarak, 'Varlığım Türk varlığına armağan olsun' diyerek haykıran minicik körpeler, ağızlarından çıkan bu sözlerin anlamını, belki ileriki yaşlarında anlayabilecek; belki de hiç kavrayamayacak ve bir ezberden öteye geçmeyecektir. Esasında bu amentünün, sisteme uygun insan yetiştirmeyi hedefleyen bir tür hegemonya olduğu şimdilerde herkesçe aşikâr oldu.

KİMLİK NEDEN ÖNEMLİ

Akil insanlar heyeti, bu ülkenin vatandaşlarının 'insan' ortak paydasında eşit olduğunu devlet adına ilan etme seferberliğindeler. Ancak Ankara'ya getirecekleri ortak istek, 'kimlik talebi' olmaktadır/olacaktır. Başkası değil kendi olmayı isteyen, Kürtlerin talebi, tek-tipçiliğin iflasının ilanı olacaktır. Çünkü bu istek despotizme bir itirazdır. Kan milliyetçiliğinin ilkelliğinin ilanıdır. Kısacası baskının, er-geç tıkanacağının ve geri adım atılacağının gür sesidir.

Başka bir ihsan değil, kendileri olmayı isteyen Kürtler sayesinde Türkler de başka baskılardan kurtulacak gibi görünmektedir. Çünkü onların da bazı kesimleri şu veya bu nedenle ötekileştirildiler ve dışlandılar. Süleyman Demirel'in tespitiyle sistem sadece Kürtleri değil, Türkleri de döverek dize getirmek istemiştir. Sanki bu millet, devrimle doğan bir devletin devamı için var gibi lanse edilmiştir. Şimdi gelinen noktada, 'devlet, millet için vardır' ilkesine yaklaşılmıştır.

Böylece kendi dilinde eğitim, kendi dilinde yayın hakkı vs. gibi çözümler de yüzeysel kalacaktır. Zira temelli ve otantik kimlik talebi, sistemin yenilenmesi anlamına gelecektir. Belki de özgürlük ve demokrasi sözde laf olmanın ötesinde yeni içeriklere gebedir.

TEK YANLI ZULÜM YOK

Bu ülke içinde Türk ve Kürt halkı etle kemik gibi birbirine bağlı olduğundan, bunca verilen şehitlerin kanı boşa gitmesin, savaşa devam deme gibi bir istek olmayacaktır. Çünkü tek yanlı bir zulüm yok ortada. Her iki kesim için bilanço ağır ve nereden dönülürse artık kârdır.

Hal böyle olduğu için azınlık grubun hafızasında 'dökülen kan' değil, asimilasyon dahası 'sahte kimliklere zorlanış' olumsuz travma olarak hatırlanmaktadır. Kürtler azınlık olarak kendilerinden ne kadar uzaklaştırıldılarsa, kızgınlık ve nefret o derece büyük olmuştur. Aradaki çatlak ne kadar kapatılırsa, uzlaşma o kadar başarılı olacaktır. Bu da kimliklerin iade-i itibarıyla mümkündür.

Vamık Volkan'ın, küçük ya da büyük toplulukların kendilerini tanımlamada, 'seçilmiş olumsuz travma'ların belirleyici olduğunu söylemesi gibi, Kürtlerin özgürlük mücadeleleri ve kimlik talebi de tam olarak olumsuz bir travmadır. Kendilerini tanımlama da, bu mücadele merkezi bir öneme sahiptir.

Kürtlerin kendi olma isteği ve ötelenen stratejilere rağmen varlık mücadeleleri dün onları sanatçı ve aydın kılmıştır.

GELECEĞİ TARİHİ ORTAKLIK KURACAK

Bugün ise baskıyla yüceltilerek gün-yüzüne sanat ve kültür olarak çıkan bir kimlik yerine, toplum içinde ete kemiğe bürünmüş kendilik bilincinin zedelenmediği, sazıyla sözüyle, geleneğiyle diliyle, ağıtıyla ninnisiyle kendilerinin istediği kadar Türk, içlerinden geldiği kadar Kürt kültüründen olmuş bir sentezle aidiyetlerini, 'kim olduklarını' özgürce ilan edebileceklerdir.

Baskı ve despotizm kalktığında Türklük ve Kürtlüğün ne kadar da kaynaşmış, içiçe ve zengin bir muhteviyat olduğunu ilan edecekler. Çünkü zorlama kalkınca, bir Kürt vatandaşımız, doğal ortamda kızının İstanbul'da, oğlunun İzmir'de yaşamaktan son derece mutlu olduğunu ilan edecektir. Hatta hasımlığın yerini zaten var olan hısımlık yayılarak alacaktır. Zira genetik olarak bile içten bağlılık, akrabalığı zorunlu kılarken, kültürel alış-verişler ve kopmaz bağ serbest bırakılan bir mecrada doğal akışını bulacaktır. Sonunda 'niçin bu kadar kavga yapıldı ve kan döküldü?' sorusunun cevabı boşlukta kalacaktır. Tam da bu boşluğa ideolojinin anlamı büyük harflerle yazılmış olacaktır.

Kısacası bu iki topluluk, şimdilerde Türk milliyetçiliği ve Kürt milliyetçiliğini besleyen despotizmin tabutuna bir çivi daha çakmanın işbirliğinde buluşuyor.

11 yıl önce