|

Yenilenme bir kopuş değildir

Muhafazakar toplumlar-kültürler farkındalık ve eleştiriye ihtiyaç duymuyor. Muhafazakarlıklar insanları ve toplumları zihinsel fosilleşmelere sürüklüyor. Bütün modernliklerin yapay inşalar olduğunu bilmek gerekir. Günümüz dünyasında özgürlük maskesi altında bir tiranlık sürdürülüyor. Özgürlük, hiçbir alanda/anlamda kural tanımamak anlamına geliyor.

Atasoy Müftüoğlu
00:00 - 7/07/2014 Pazartesi
Güncelleme: 22:35 - 6/07/2014 Pazar
Yeni Şafak
Yenilenme bir kopuş değildir
Yenilenme bir kopuş değildir

Modern-seküler Batı dünyası, Batılı olmayan dünyayı bir nesne gibi algılıyor, bu dünya üzerinde bir nesne üzerinde çalışıyor gibi çalışıyor, nesneleri kategorize eder gibi kategorize ediyor. Bu durum çok açık bir şekilde, tartışmasız bir biçimde modernitenin emperyalist niteliğini yansıtıyor. Eleştirel farkındalığa sahip olmaksızın, edilgen ve teslimiyetçi hayatlar sürdürdüğümüz için, emperyalist tahakkümü sorun haline getirmiyor, bu tahakkümü normalleştirebiliyoruz. Zihinlerimiz biçim irademiz dışında, dışarıdan seküler kalıplara sokuluyor.

Yerel düşünce tarzlarıyla/düzeyleriyle bütünleştiğimiz için dünya görüşümüzü, hayat tarzımızı, siyaset tarzımızı evrensel düzeye taşıyamıyoruz. Gerçeği söylemek gerekirse, bir siyaset tarzımız da yok. Bağımsız topraklara sahip olmak, bağımsız kültürlere, bağımsız siyasal/ekonomik sistemlere sahip olmak anlamına gelmiyor. Müslümanlar gerçek bağımsızlıktan ancak, İslami dünya görüşü doğrultusunda, kültürel/siyasal/ekonomik bir sistem oluşturduklarında söz edebilirler.

EMPERYAL DÜŞÜNCE

Bizler, Müslümanlar olarak Tevhid''den söz ederken, aslında siyasal özgürlükten söz etmiş oluruz. Bugün, Tevhid''den çok söz ediyoruz, ancak, İslami bir siyasal modelle değil, Batılı siyasal bir modelle yönetiliyoruz. İslami siyasal modelden söz etmek sonu belirsiz ve tehlikeli bir maceradan söz etmek gibi yorumlanıyor. Aziz İslam''a gereği gibi inanmadığımız ve güvenmediğimiz için, İslam''a Batılı bir çerçeve/boyut/görünüm kazandırmaya çalışıyoruz. Kültür emperyalizminin mümessilliğini yapan aydınlar/entelektüeller/bilim adamları/akademisyenler bu mümessilliği iftiharla yerine getirebiliyor. Bu kesimler halkın/toplumun değerlerinin değil, sömürgeci değerlerin yanında yer alabiliyor. Birbirinden çok farklı ve karşıt değerler etrafında gerçekleşen ideolojik kümelenmeler iç siyasal gerilimlere yol açıyor.

Kimi İslami cemaatler-hizmetler İslami bütünün sorumlu bir parçası olmak yerine, emperyal sistemin çıkarlarının bir parçası/nesnesi olmayı seçiyor, Müslümanlarla aynı duygu/düşünce/davranış/duruş ve tercihleri kesinlikle kullanmak istemiyor. Bu kesimler İslam''dan bağımsız, emperyal düzene/düşünceye/siyasete bağımlı, eylemden bağımsız bir dini yaklaşım oluşturmak istiyor. Bütünlükten yoksun, kopuk, tutarsız, bencil/mistik İslami yorumlar, içerikten yoksun kavramlar yoluyla dünya görüşü içermeyen bir halk dini oluşturuluyor. İslami inançlar/fikirler/kavramlar arasında bir bütünlük kurulamıyor.

Bütünlüklü, tutarlı, kapsayıcı, etkili, dönüştürücü bir dünya görüşüne, hayat ve siyaset tarzına sahip olmak demek, dünyanın ve hayatın gerçek sorunlarına cevap verme yeteneğine ve bilincine sahip olmak demektir. İslami dünya görüşünün, siyaset görüşünün yapı taşı olan sözcükler ve kavramlar günümüzde kamusal anlamda hayatta değildir. Bugün bizler kesinlik taşımayan, gerçek içeriğe sahip olmayan, anlam belirsizlikleriyle malul bir İslami dil kullanıyoruz. Bu dilin dünyanın hiçbir yerinde entelektüel etkisi/yankısı yoktur, derinliği ve niteliği yoktur. Üretken olmayan, tekdüzelik içerisinde, konformist dünyalarda, dünyadan habersiz yaşamaya devam edebiliyoruz.

SÖMÜRGECİ KÜLTÜRLER

Muhafazakar toplumlar-kültürler farkındalık ve eleştiriye ihtiyaç duymuyor. Muhafazakarlıklar insanları ve toplumları zihinsel fosilleşmelere sürüklüyor. Bütün modernliklerin yapay inşalar olduğunu bilmek gerekir. Günümüz dünyasında özgürlük maskesi altında bir tiranlık sürdürülüyor. Özgürlük, hiçbir alanda/anlamda kural tanımamak anlamına geliyor.

İslami dünya görüşü doğrultusunda düşünüyor/yaşıyor ve siyaset üretiyor olsaydık, insani tarihin dokusunda yaşanan en büyük kopukluk olan Avrupa Aydınlanmasını ve aydınlanmanın ürettiği ahlaki insanın fıtratına aykırı seküler ilkelerin, seküler dünya görüşünün geçerliliğini sorgulayabilecektik. Statükolara bağımlılıkla, değişim korkusuyla malül bulunduğumuz için bu konuda kayda geçirebilecek hiçbir şey yapmadık, yapmıyoruz. Batılı dünya/siyaset modelinden bağımsız bir model üretip üretemeyeceğimizi konuşmaya cesaret edemiyoruz. İlgilerimizi, bağlılıklarımızı, gündemimizi, umutlarımızı, ufuklarımızı manevi/ruhani/mistik/itikadi bir din algısıyla kendimiz sınırlandırıyoruz.

Günümüz dünyasında İslam ve Müslümanlar kapitalist/seküler/liberalist etkiler-karşılaşmalar sebebiyle temel niteliklerini kaybediyor. Aziz İslam''a zaman ve mekanla sınırlı, koşullarla sınırlı geçici bir sistem muamelesi yapıyoruz. Seküler bilgi ve seküler siyasal değerler sebebiyle İslami bilgiye, İslami siyasal değerlere yönelik özgüvenimizi kaybediyoruz.

Emperyalizmler, sömürgecilikler aynı zamanda kültürlerin karşılaşması, iç içe geçmesi anlamı da taşır. Emperyal sömürgeci kültürler karşısında direnme gücü olmayan kültürler, yenilenme yeteneği olmayan, muhafazakar taşlaşmış kültürlerin, emperyal-sömürgeci kültüre karşı direnişe geçmesi konusunda hiçbir seçeneği olamaz.

KÜLTÜRLE GELEN DOLAYLI SÖMÜRGECİLİK

Zihnen, ahlaken, vicdanen reddetmemiz gereken kültürel bir ortama katlanmaya devam edemeyiz. Hangi alanda olursa olsun, yetersiz olduğumuz için, ideolojik şiddete, sömürgeci şiddete maruz kalıyoruz. Kültür yoluyla sürdürülen dolaylı sömürgecilik, sömürülenlerin farkına varmadığı yeni bir sömürgecilik biçimi oluşturuyor. İslam dünyası toplumlarında yerel/yerli/özgün/İslami kültürün aşağılanması, eski ve yeni kültür sömürgeciliğinin ortak özelliğidir.

10 yıl önce