|

Zihniyetteki yasak: Başörtülü çalışmak

Başörtülü çalışma yasağı yasalarda olmayan ancak uygulamada çok sık yaşanan bir durum. Hatta uluslararası metinler ile yasalarımız başörtülü çalışmayı engellemeyi ayrımcılık olarak görmekte ve engellemektedir. Sendikalar başta olmak üzere ayrımcılığa maruz kalanlara kuruluşlar destek vermelidir. Kadınlar yasalarda olmayan bir yasağın mağduru olmaya devam etmemeli ve işgücüne katılmalıdır.

Tarkan Zengin
00:00 - 22/02/2013 Cuma
Güncelleme: 22:54 - 21/02/2013 Perşembe
Yeni Şafak
Zihniyetteki yasak: Başörtülü çalışmak
Zihniyetteki yasak: Başörtülü çalışmak

Ülkemizde kadınlar diğer çalışanlara göre daha ucuz çalıştırılan, örgütlenmeleri imkanları zor olan, işyerinde çalışmanın yanı sıra evde de çalışan, sosyal güvenceden yoksun, işyerlerinde terfi imkanları yeterince olmayan, başörtüleri nedeniyle çalışma hakları ellerinden alınan bir kitle. Son günlerde kimi özel şirketlerde başörtülü çalışmanın yasak olduğuna ilişkin haberlerde artış görülüyor. Ancak yasağın bazı firmalarla sınırlı olmadığı, daha geniş bir alanda uygulandığını görmekteyiz. Hatta özel sektör sayılmasına rağmen avukatlara barolar, mühendislere ise bağlı oldukları odalar tarafından ayrımcılık yapılıyor. Barolar ve odalar, başörtülü resimleri kabul etmediği için buralara kayıt olamayan kadınların başörtülü çalışmasını engelliyor.

Kamu ve özel sektörde çalışanları ilgilendiren yasalarda, Anayasa''da başörtülü çalışmanın yasak olduğuna dair herhangi bir madde yoktur. Yasakçıların elinde 12 Eylül darbesinin bir ürünü olan ''Kılık Kıyafet Yönetmeliği'' var. Anayasa ve yasalarda olmayan bir yasağın hukuk hiyerarşisinde en sonda olan bir yönetmelik ile sürdürülmesi keyfi bir uygulamadır. Yasalarda olmayan ancak fiili olarak çalışma hayatının her alanında görülen bu yasak ''bize has bir durum'' olarak geçiştirilemez.

ANAYASA NE DİYOR

Anayasamız''ın 48. maddesi ''Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir'' derken, 49. maddesi ise ''Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir'' demektedir. Kadınların başörtüleri nedeniyle çalışma hakkından mahrum bırakılması Anayasa''ya aykırılık teşkil etmektedir. Özel sektörde çalışanlar 4857 sayılı İş Kanunu''na tabi olarak çalışmakta ve yasada başörtülü çalışmanın yasak olduğuna ilişkin hiçbir hüküm bulunmamaktadır. İşveren, işçi ile bireysel iş sözleşmesi yaparak sözleşmeye ''başörtülü çalışılamaz'' gibi bir madde koysa bile hukuken geçersizdir. Çünkü yasaya aykırı bir madde iş sözleşmelerine konamaz. Özel sektör işyerlerinde başörtülü çalışma yasağının sürmesi patronların korkuları, işverenlerin siyasi tutumları, çalışmak zorunda olan kadınların çaresizliği ve benzeri nedenlerden kaynaklanmaktadır.

Ülkemizde faaliyet gösteren özel sektör bankaları, büyük holdingler, medya kuruluşları, market zincirleri, otomobil fabrikaları vb. işyerlerinde çalışanlar 4857 sayılı İş Kanunu''na göre çalışmasına rağmen buralarda başörtülü kadınları göremezsiniz. Kadınlara yapılan bu ayrımcılık sorgulanmadığı için sürdürülmektedir. Hatta başörtülü resim konan cv''ler iş müracaatlarında dikkate bile alınmamaktadır. Kendini dindar olarak tanımlayan kimi işverenler bile korkuları nedeniyle başörtülü kadınları çalıştırmamakta. Kimi özel şirketler, başörtülülerin iş müracaatlarını neden kabul etmiyorsunuz sorusuna ''kurumsal ilkemiz böyle'' demek suretiyle çağdışı bir cevap veriyorlar. ''Kurumsal ilke'' dedikleri kadına karşı ayrımcılıktır.

YASA MI YÖNETMELİK Mİ

Kamuda çalışanlara yasal engel olarak kılık kıyafet yönetmeliği gösteriliyor. Ancak yönetmeliklerin üstünde yasalar ve uluslararası sözleşmeler var. Kamu çalışanlarını ilgilendiren 657 sayılı DMK''nda başörtülü çalışmayı engelleyen hiçbir madde yok. Ayrıca yasada olsa bile Mayıs 2004''te Anayasa''nın 90. maddesinin son fıkrasına ''Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletler arası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır'' cümlesi eklenerek, imzaladığımız uluslararası sözleşmeler ulusal mevzuattan daha önemli hale gelmiştir. ''Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi'' (CEDAW), kadın hakları açısından halen bağlayıcı en önemli uluslararası hukuksal dayanaktır. 1981 yılında yürürlüğe giren sözleşmeyi Türkiye 1985''te imzaladı. Ülkemiz 1985''de 2 çekince koyduğu üç madde ile ilgili çekincesini de 2000 yılında kaldırarak sözleşmenin tarafı olmuştur.

Sözleşmenin 2. maddesinde ülkemizin de içinde olduğu taraf devletler: Kadın ile erkek eşitliği ilkesini kendi anayasalarına almayı ve uygulanmasını sağlamayı, kadınlara karşı her türlü ayırımı yasaklamayı, kadınların her türlü ayırıma karşı etkin himayesini sağlamayı (mahkemeler ve diğer resmi kurumlar aracılığı ile), kadınlara karşı herhangi bir ayırımcı hareket yapılmasından veya uygulanmasından kaçınmayı, herhangi bir kişi, kuruluş veya teşebbüsün kadınlara karşı ayırım yapmasını önlemek için bütün uygun önlemleri almayı, kadınlara karşı ayırımcılık teşkil eden mevcut yasa, yönetmelik, adet ve uygulamaları tadil veya feshetmek için gerekli önlemleri almayı, kadınlara karşı ayırımcılık teşkil eden bütün cezai hükümleri ilga etmeyi, taahhüt etmişlerdir. Sözleşme önsözünde ayrımcılığın her şeklinin insan onuruna karşı duyulan saygıyı ihlal ettiği açıkça vurgulanmaktadır. Sözleşme sadece devlet görevlilerini değil aynı zamanda özel kişiler, şirketler ve kuruluşları da kapsamaktadır.

DAVA AÇILMALI

Ülkemizden ayrımcılığa uğrayan kadınların bu sözleşmeye dayanarak açtığı dava nedense bulunmamaktadır. Oysa bu sözleşme kamu ve özel sektörde çalışanların ayrımcılığa maruz kaldıklarında başvuracakları temel metinlerden biridir. Örneğin bir öğretmen ya da sağlık çalışanı memur, başörtülü olduğu için işyerinde çalıştırılmadığı ve ayrımcılığa uğradığını bu metinleri dayanak yaparak yargıya başvurabilir. Kamu çalışanı başörtülü kadınlar, çalışmasını engellemek isteyen yöneticilerden tutanak tutmalarını istemeli, sonra da başörtülü çalışmalarının engellendiği gerekçesiyle Danıştay''da dava açmalıdır. Üzülerek belirtelim ki yasal gerekçesi olmayan başörtülü çalışma yasağı bir yönüyle yöneticilerin keyfiliği üzerinden sürdürülürken, diğer yönüyle ayrımcılığa maruz kalan kadınların yargı karşısında haklarını aramamasından kaynaklanmaktadır. Kamuda veya özel sektörde başörtülü çalışanlar engellediği takdirde mutlaka ulusal yargı yoluna başvurmalıdır.

Ayrımcılığa uğrayanlar uluslararası alanda haklarını aramalılar. CEDAW''a göre ''bir kadın veya kadınlar grubu sözleşmeye istinaden haklarının devlet, özel bir kişi, kuruluş veya bir şirket tarafından ihlal edildiğini düşünüyorlarsa ve bu suçun ulusal yargı yoluyla (yeterli) cezalandırılmadığı görüşüne sahiplerse'', Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Komite''sine başvurabilirler. Şimdiye kadar başörtülü çalışanlardan bu komiteye başvuran olmamıştır. Diğer taraftan sözleşmeye taraf olan devletler sözleşmenin yürürlüğe girmesini takip eden bir yıl içinde, bundan sonra da her dört yılda bir ülke raporu verirler. Bu raporlarda başörtülü çalışma yasağı kayıtlara nedense geçirilmemiştir.

YÖNETMELİK KALDIRILMALI

Özetle başörtülü çalışma yasağı yasalarda olmayan ancak uygulamada çok sık yaşanan bir durumdur. Hatta uluslararası metinler ile yasalarımız başörtülü çalışmayı engellemeyi ayrımcılık olarak görmekte ve engellemektedir. Başörtülü kadınlar uluslararası mahkeme ve komiteler dahil olmak üzere ayrımcılığa karşı hukuk mücadelesi sürdürmelidir. Sendikalar başta olmak üzere ayrımcılığa maruz kalanlara kuruluşlar destek vermelidir. Ancak kimi kadın örgütleri ve kadın üzerine çalışma yapan akademisyenler, söz konusu başörtüsü ayrımcılığı olunca ''duymadım, görmedim, bilmiyorum'' formatına giriyorlar. Kadınlar yasalarda olmayan bir yasağın mağduru olmaya devam etmemeli ve işgücüne katılmalıdır. Toplumun tüm katmanları ayrımcılığa maruz kalan kadınlara destek vermelidir. Hükümet ise yaklaşan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü''nde yasağı sürdürenlerin tek dayanağı olan kılık kıyafet yönetmeliğini kaldırmalıdır.

11 yıl önce