|

Sabaha kadar uyumayan biri: Pazar

Márquez, Şer Saati’ndeki karakterleri üzerinden “Pazarlar olmasaydı, pazartesiler de olmazdı” diyor okuruna. Şair Ebru Özden’e göreyse pazarlar sabahlara kadar uyumayan bir insan gibi...

Merve Akbaş
04:00 - 28/04/2024 Pazar
Güncelleme: 03:55 - 28/04/2024 Pazar
Yeni Şafak
Ebru Özden
Ebru Özden

Dünyaca ünlü yazar Gabriel García Márquez’in Şer Saati isimli romanında Yargıç ve Berber arasındaki kısa bir diyalog, bu köşede günlerin üzerimizdeki etkisini düşünmemiz için bize yeni bir malzeme verebilir. Bahsimize konu olan diyalogda Yargıç, “Dünyada pazartesi diye bir şey olmamalı” der. Berber de, “Kabahat pazarlarda. Pazarlar olmasaydı, pazartesiler de olmazdı” diye cevap verir. O hâlde biz de soralım: Pazartesiler olmasa pazarlar dert olur mu? Bu hafta pazarları, pazarları dert edinmeyen bir şairle, Ebru Özden’le masaya yatırıyoruz. Özden’e “Klasik bir pazar gününüzü tarif eder misiniz?” diye sorduğumuzda şöyle bir yanıt alıyoruz: “Üç yıldır pazar günleri çalışıyorum. Çalışmadığım pazarları da evde çalışarak geçiriyorum. Bu gün elimde bir çile yumağı. Çözüp yeniden yuvarlıyorum. Pazar kahvaltısı klasiğim olmadı hiç. Bunu isterdim. Hafta içi evden çalıştığım için bir günü pazar olarak düşünüp ona göre cevap vereceğim. ‘Kenar Mahallede Bir Pazar Günü’ adlı parçayı, Ahmet Erhan’ın şiiridir aynı zamanda, bütün bir günümü onu dinleyerek geçirebilirim. Klasik bir pazar günüm o şiirdeki/ şarkıdaki gibi: ‘Çay bardakları şıngırdar, radyo bağırır/ Bir haftanın yorgunluğu akar iliklerde.’ İliklerdeki o yorgunluk biraz geç uyanma hakkı veriyor. Uyanıp en az kendim kadar sevdiğim kahvaltıyı hazırlıyorum, gün yarılanıyor. Pazar günleri biraz yalnız kalıp kendimi hatırlama günlerim. Her ne ile meşgulsem zihnimde türlü sorgularla günü akşam ediyorum. Evin içinde.”

Şiirle “sıkıntıyı” büyütebiliriz

Peki pazarları “sıkıntı” duyan veya “sıkılan” insanlara bir önerisi var mıdır? Özden, sorumuza tersinden bir yanıt veriyor ve “Şiir okuyarak daha büyük bir sıkıntı sahibi olmayı önerebilirim” diyor. Ardından şunları ekliyor: “Tabii bu çocuklu aileler için kötü bir öneri. O günlerini elbette çocuklarına ayıracaklardır. Ayırmalılar en azından. Toprağa temas etme imkânı olanlara hobi bahçelerinde zaman geçirmeyi, doğa yürüyüşlerini önerebilirim. Toprağı, özü unutmamalı. İyi gelir, sıkıntıyı alır.”

Kalandar Soğuğu’ndan Tabutta Rövaşata’ya

Pazarların ruh dünyasını bir kenara bırakıp, gelelim bugünün farklı rutinlerine... Özden’e yönelttiğimiz sıradaki soru filmlerle alakalı: “Sizce pazar günü izlenecek en iyi film hangisidir?” Kendisinin cevabı şöyle: “Filmlerin günleri, ayları hatta mevsimleri vardır. Mesela Kalandar Soğuğu’nu, Bir Zamanlar Anadolu’dayı, Tabutta Rövaşata’yı kış aylarındaki pazar günlerinde izlemek gerekir. Ağır Roman’ı ağustos-eylül pazarında; Limonata’yı yaz aylarında bir pazar gününde izlemek yeridir. Film hangi mevsimde çekilmiş, oyuncuların kostümleri yazlık mı kışlık mı.. gibi detaylar benim film seçimimde oldukça etkili.”

Garip ama çekilmez değil

Gelelim son soruya; Pazar günü bir insan olacak olsa nasıl birisi olurdu? Özden’e göre şöyle: “Kırklı yaşlarında, yaşamaya yeni alışmış biri gibi olurdu herhâlde. Sabaha kadar uyumayan, günün ilk ışıklarının şehre vurmasına hayran kalıp bir an ‘yaşıyorum’u hisseden biri. Bir kadın veya erkek. Evli ve çocuksuz. Sabah uyuyup öğleden sonra uyanan, ekmek almak için sokağa çıkmaya üşenen, hava durumuna göre ruh hâli değişen; orta boylarda, temizliğe önem veren ama kadınsa makyaj yapmayan, erkekse parfüm kullanmayı sevmeyen. Garip ama çekilmez değil. Muhabbet sararsa katılan sarmazsa uykusu gelen ve birden akşam olan biri gibi olurdu.”

Neruda bağımlılığı

Elbette pazarları okuma rutininin değişip değişmediğini de soruyoruz. Özden genellikle şiir okuduğunu, son yedi aydır da Neruda’ya karşı bir bağımlılık hissettiğini belirtiyor. Özden, “Pablo Neruda’dan ne gelirse elime onu okuyorum. Aynı şiirler olsa bile. Yirmi Aşk Şiiri ve Bir Umutsuz Şarkı’nın Adnan Özer çevirisi geçtiğimiz haftalarda çıktı. Bir süre bununla oyalanacağım. Belki tüm kitabı ezberleyene kadar… A bir de Yannis Ritsos göz kırpmaya başladı. Arada elime alıyorum ama diğer elimin altında Neruda duruyor, hep” ifadelerini kullanıyor.

Özlem duygusunu çocukken yitirdim

Peki bugün özellikle görmek istediğiniz arkadaşlarınız olur mu? Yoksa pazarları daha ziyade “ev” ve “aile” ile mi ilgili... Özden, arkadaşlarıyla nadiren görüştüğünü belirtip, “Herkes kendi hayatında çabada. Zaten çok arkadaşım yoktur, olanlarla da yılda iki defa ya buluşuruz ya buluşmayız” diyor. Şu cümlelerle de devam ediyor: “Özlem duygusunu çocukluğumda yitirdim sanıyorum. Arkadaşlar isterse görüşüyorum. Yoksa arayıp ‘Hadi, bu pazar buluşalım’ dediğim yoktur kimseye. Elbette sevmiyorum olarak algılanmamalı bu. Araya hiç mesafe girmiyor gibi. Hep varlar gibi. Hayattalar biliyorum, sosyal medyadan haberdar oluyorum, yetiyor.”

Kitaplık favori mekânım

Özden’in pazarları favori mekânı öncelerde Üsküdar’mış. Son dönemde ise bu durum değişmiş: “Önceden Üsküdar’dı. Değişiyorum. Yeme içme, uyku alışkanlığının değişmesi gibi, şiirimin, sevdiğim seslerin değişmesi gibi görsel zevkim de değişiyor. Artık Beykoz benim mekânım. Başka yerde işim olmasa buranın sınırını bir adım öteye geçmem. Evde de kitaplık favori mekânım.”

Yatılı okul pazarları

Sayfamızın en zor sorusu, “En güzel ve en kötü geçen pazar gününüz hangisi?”dir. Özden bu soruya cevap verirken, eski günlere, öğrenciliğine dönüyor: “Yatılı bölge okulunda ve parasız yatılıda okurkenki pazarlarıma kötü diyebilirim. Alan kısıtlı, okul kütüphanesi pazar günleri açık değil, ailemin yanında değilim ve muhabbet edebildiğim arkadaşlarım hafta sonu ailesinin yanına gitmiş, ben kalmışım. Bölge okulunda telefon, mp3 gibi şeyler yasak; TV paylaşımlı odada ve ben kalabalık ortamları çocukluğumdan beri sevmediğim için oraya girmiyorum, odada pencereden bakarak geçirdiğim günler. Geri dönmek istemem. Parasız yatılıda Sürmene’deydim ve yalnız kaldığım pazar günlerinde sahile inebilirdim ama lise çağında bir kız çocuğuydum ve yabancı olduğum o yerde de yalnız gitmeye çekindiğim için yine pencereden bakmakla yetiniyordum. Güzel geçen ise belki garip gelecek, yalnız kala kala yalnızlığa meyleder hâle geldim. Bugün penceremden denize bakarak geçirdiğim pazar, en güzel pazarım.” Üç yıldır resmî tatiller dışında çalıştığını belirten Özden, pazarları da çalıştığını ifade ediyor. Şair şunları anlatıyor: “Çalışsam da o gün pek yormuyor. Bir saat daha uyuyamamış olmak dışında problemim yok. Çalışmadığım pazarlarda evden çıkmak istemiyorum. Dışarısı çok kalabalık. Bilirsiniz, İstanbul… Kalabalıktan kaçmaya gayret ettiğim için pazar günleri çalışmak benim için iyi oluyor. Tatillerde, yazları da dışarı çıkmak istediğimde o gün pazar olmuyor.”



#Pazarları Hiç Sevmem
#Aktüel
#Edebiyat
#röportaj
13 gün önce