|
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…

Yedi risalesinin “Buhranlarımız” adıyla kitaplaştırıldığı yıla (1918/1919) göre, Said Halim Paşa’nın -önceki yazımızda naklettiğimiz şekliyle- İslamlaşma / İslamlaştır-maya yüklediği mana, fert olarak Müslüman kalma ve Müslüman ferdin çevresinde-kilerin Müslüman olarak kalması konusundaki açık bir “gayrete” işaret ediyor.

Bu kelimelerine karşılık olarak Merriam-Webster’s (2003), İslamizm (İslamiyet, Müslümanlık; 1747), İslamize / İslamization (Müslümanlaştırma, Müslümanlaşma; 1846) kelimelerine yer verirken, İslamofobya’ya yer vermiyor. Al-Mavrid (2003) ise daha cimri davranarak sadece İslam, İslamic ve İslamizm kelimelerini gösteriyor. İslamofobya onda da henüz yer bulmuyor.

Bunlardan “gayret” vurgumuza tekrar dönecek olursak, geçmişte İmam Gazzâlî, İbn Teymiyye, Şah Veliyyullâh Dihlevî, Hasan el-Bennâ ile Mevdûdî’nin ve sonraki birçok müceddidin ilim ve eylemlerinde somutlaşan bu gayretin, ferdî inanç ve eylem esasında kendindenliği aşikardır. Zira kendi istidatları ve imkanlarıyla kayıtlı olarak her Müslüman “Emri bi’l-Ma’rûf nehyi Ani’l-Münker” prensibine tabidir. (Bkz.: Sema Yiğit, Erken Dönem Kaynaklarda Maruf ve Münker, KURAMER Yayınları)

Ancak Maruf ve Münker kelimeleriyle çerçevelediğimiz söz konusu gayret yukarıda isimlerini zikrettiğim ve bunların yolunu izleyenden ibaret değil. Aynı gayreti taşımayan Müslümanlar olduğu gibi, zikrettiğimiz şekliyle o gayreti “kırmak” isteyen kafirlerin de bir gayreti var.

İşte bu menfi gayret nedeniyledir ki, İslamlaşma gayretini kendi inanç ve şartlarındaki doğallığından koparmaya çalışanların güç, kültür ve imkân bakımından da daha yetkin olmalarıyla, fiili bir savaştan önce kelimelerin savaşına tanık oluyoruz.

“Bana ‘İslamcı’ dediklerinde, ister Meşrûtiyet dönemindeki manasında İslamcılık ile kendi davam ve konumum arasında bir aynılık ve aidiyet ilişkisi kuramıyorum.” diyen Hayreddin Karaman’ın, günümüzle kayıtlı olarak vardığı şu sonuç, bizzat tanığı olduğumuz “savaş”ın sebebi olarak öne çıkıyor:

“Şimdilerde benim ilk işaretlerini almaya başladığım bir değişim ve gelişim var. Bu değişim, İslamcılık anlayış ve uygulaması alanında gerçekleşiyor ve İslâmcılığın yaygın anlamından ‘benim İslâmcılık tanımlamam’a doğru seyrediyor. İslâm ile siyaseti ve ideolojiyi aynılaştıranlar, İslâm’ın siyaset ve ideolojiyi aştığını bilmeyenler bunun hatalı olduğunu anlamaya başladılar. Türkiye’de siyasetin kendi kuralları, kadroları ve söylemi ile; ‘İslâmcılığın, Müslüman kalma ve yaşama mücade-lesi’nin de kendi mâhiyetine ve amacına uygun kurallar, söylemler, yöntemler ve kadrolarla yapılması gerektiği anlayışına doğru bir gelişmenin rüzgârını hissediyorum.” (İslami Hareket Öncüleri 1, İz Yayınları)

Karaman’ın vardığı bu sonucu Cezayir, Mısır ve Tunus’taki İslami Hareketlerin demokratik mücadele içinde elde ettikleri siyasi kazanımları, Batılı ülkelerin fiili ya da dolaylı müdahaleleriyle kaybetmeleri üzerinden okuduğumuzda, Müslümanların İslamlaşma gayretinde yaşadıkları handikapların düzeyini de görmüş oluruz.

Bu bağlamda, Batı’nın İslam düşmanlığının tam adı olarak bugünkü İslamofobya’nın karşısında konumlandırdığı İslamcılığı, Müslüman halklarla topyekûn bir çatışmaya girmeme adına yumuşatmak için “siyaset” ekiyle -Siyasal İslamcılık- yeniden bir ayrıştırmaya tabi tutmasından da görüleceği üzere kelimelerin savaşı fiili savaştan çok daha etkili olarak varlığını sürdürüyor.

İlhan Kutluer’in “İslâmcılık hareketi, modern Avrupa medeniyetinin İslâm dünyası aleyhinde oluşturduğu tehditlere etkili bir karşı koymanın ancak modernleşmenin gereklerine uygun bir zihniyet dünyası inşa etmekle ve dinin kılavuzluğunda gerçekleşecek bir modernleşme ile mümkün olacağı fikrine dayanır; bu modernizm anlayışı, İslâmcılığı İslâm dünyasında ortaya çıkan birçok benzeri akımdan farklı kılan önemli bir ayıraçtır. (…) Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü zaaftan kurtarılması ve bekasının temini için ‘İslâmî bir rönesans’ın gerçekleşmesini sağlama düşüncesi aynı yaklaşımın sonucudur.” (TDV DİA) şeklindeki tanımından yola çıkarak söyleyecek olursak, şimdiki tanımını Batı karşıtlığından ve dolayısıyla İslamofobya zıtlığından alan İslamcılığın gerek yukarıda zikrettiğimiz ülkelerdeki gerekse onlardan daha farklı bir bağlamda değerlendirilmesi gereken Türkiye’deki İslami Hareket’in -yerli ve yabancı kafirlerin çıkarları uyarınca- daha hangi yeni içerikleri yükleneceğini; daha ne kadar “çok tehlikeli siyaset” olarak damgalanacağını ise zamanla göreceğiz.

Ama ne değişirse değişsin, Maruf ve Münker emrinin özüne bağlı olarak İslami hareketler her devirde var olacaktır.

#Aktüel
#İslam
#Ömer Lekesiz
17 gün önce
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Kuklaları oynatan Derin Kuklacılar?
‘Susadım çeşmeye varmaz olaydım’
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…
Ankara’da vekâletler çekişmesi
Kibirleri boyunlarını aşan muhterisler kim?