YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan


  Arşivden Arama

 

 

Taha Kıvanç, Fehmi Koru, yani ben...

Bu sütunun yazarı sizce de 'sahte' biri mi? "Taha Kıvanç'ın Not Defteri" başlığını taşıyan bir kitap var ve üzerinde yazar olarak kocaman harflerle Fehmi Koru yazıyor, kapağında Fehmi Koru'nun renkli bir fotoğrafı da bulunuyor. Timaş Yayınları'ndan bu hafta çıkacak "Tabana Kuvvet" adlı kitap Kulis'te yayımlanmış gezi notlarından bir bölümünü biraraya getirecek; onun da üzerinde aynı isim ve aynı kişinin fotoğrafı var: Fehmi Koru...

Kulis sütununu açarken bir başka ismin arkasına saklanmak gibi bir derdim, kimliğimi gizlemek gibi bir niyetim olmadı. Bu sütunun devamlı okurları kim tarafından yazıldığını biliyorlar; tek bir kez bile bu gazeteyi görmemiş meraklı başkaları da öyle... Belki en başlarda iz şaşırtmaya çalıştım; ama en aşağı on yıldır, Kulis yazarı Taha Kıvanç'ın Fehmi Koru olduğunu neredeyse Mısır'daki Sağır Sultan bile duydu...

Takma (veya müstear) isim kullanmayı ben icat etmiş değilim, Türk edebiyatında kullanılan müstear isimleri aktaran bir kitap var; orada anılanların çoğu basın dünyasından... Aziz Nesin yazı hayatı boyunca 30'dan fazla değişik isim kullandı. Necip Fazıl 'Adıdeğmez' başta olmak üzere bir çok müstearın sahibiydi. Nazım Hikmet'in gazete yazılarını Orhan Selim olarak imzaladığı bilinir.

Herkesin değişik bir sebebi olabilir de, benimki daha çok popüler romanlara Server Bedi diye imza atmış Peyami Safa'nın durumuna benziyor; daha sıcak, daha olayların ardını kurcalayan yazıları Kulis üslubuyla ve Taha Kıvanç imzasıyla yayımlıyorum ben de...

Bilinenleri bir daha bildirmemin sebebi, geçen haftanın neredeyse bütününde üzerime salvo ateşle gelen çete mensuplarının, sözbirliği etmişcesine, "Taha Kıvanç sahte ismiyle yazan Fehmi Koru", ya da "Taha Kıvanç ismi ardına saklanan Fehmi Koru" gibi ifadeler kullanmaları... Evet Taha Kıvanç bir müstear, ama ben onun arkasına saklanmıyorum; Fehmi Koru olarak yazıyorum bütün yazılarımı, Kulis sütununda yayımlananlara Taha Kıvanç imzasını atıyorum... Doğan Yayıncılık'tan romanları çıkan Barbara Vine'ın Ruth Rendal'ın 'sahte ismi' olduğunu duymuşlar mıdır acaba?

'Erkeklik' ve 'eteklik' konularının tartışmaya nasıl girdiğini tam anlayabilmiş değilim. Saldırganlar, "Uğur Dündar'dan korkarım" dediğim için beni 'erkek olmamak' ile itham ettiler; "Eteklik giyiyormuşum". Bu ifadede apaçık bir 'kadın düşmanlığı' sırıtıyor. Uğur Dündar'ın ikide bir 'erkeklik' konusuyla karşıma çıkmasında psikolojik sebepler arama eğilimindeyim ben. Kendisini iyi tanıyan pskiyatrist Dr. Yıldırım Aktuna'nın 'Freudiyen' bir açıklaması olabilir mi acaba?

Uğur Dündar'dan kim korkmaz? Kendisini ima etmeyen, onu çağrıştıracak telmihlere yer verilmeyen bir yazıda resminin çizildiği vehmine kapılıp yaptıklarına bir bakın? Ortaya atılıp "O benim" dedi ve gidip kendisini onaylayacak bir şirket buldu. Ardından ağza alınmayacak küfürler savurdu. Bu da yetmedi, beni mahkemeye verdi ve daha açılmamış mahkemeden 50 milyar kazandı, kazandığı parayı bir yerlere bağışladı... Bu da yetmedi, demir parmaklıklar ardına da gönderiverdi beni... Böyle birinden korkulmaz mı?

Benim esas anlayamadığım Yalçın Pekşen'in durumu. Bu tartışmayı onun "7 milyon dolar rüşvet alan gazeteci" iddiası başlattı. Kesin ifadeler kullanmıştı yazısında: "Birkaç yıl önce" diyordu, "Çok çok çok ünlü bir işadamımız (adı bende saklı), yine çok çok çok ünlü bir gazetecinin kendisiyle ilgili bir konuyu örtbas etmesi için, 7 milyon dolar istediğini bana söylemişti. Ve parayı ödemiş, dosyayı örtbas ettirmişti. İnanmadım; yemin-billah etti. -Kendimi de okkanın altına atacak böyle bir çamuru niye atayım ki? diye ısrar etti. Ben o zaman adlarını veremeyeceğim için olayı gündeme getirememiştim. Çölaşan'ın elinde kanıtlar olmalı ki, adını vermese bile getirdi. Sanırım aynı kişiden söz ediyoruz. Yakında ortalık karışacak, her şey daha iyi olacak."

Benim yaptığım, geçmişte işittiğim ve tepki verdiğim bir iddiayı hatırlayıp onu teşvik etmekten ibaret... Hepimiz 'temiz medya' istemiyor muyuz; eh, o halde, eteğimizdeki taşları beraberce dökelim... Ancak, ilk gün (12 Ekim) sütununda efelenen, daha sonra, "Ben de 7 milyon dolarlık başka bir iddiada bulunmuştum. Ama elimde tanık yoktu. Sonuçta kendimi de işin içine katarak söyleyeyim, suspus olduk!" diye yakınan (14 Ekim) Yalçın Pekşen, sonunda (19 Ekim) iyice kıvırttı. Onun bu başdöndürücü dönüşü 'korkaklık' olmuyor, ama ilk gün yazdığından bir milim geri adım atmayan ben çark etmiş bulunuyorum... O 'erkek' ve ben ise 'etekli' biriyim...

Yalçın Pekşen müthiş mutsuz olmalı. "Çok çok çok ünlü" diye andığı işadamını, sıkışınca "Yalancı" olmakla itham ediverdi. Umarım, adamla arasında hısımlık filân yoktur; ailece biraraya geldiklerinde bir de yüzü kızarıyorsa, daha da yazık!

Bir şeye dikkat isterim: Kırk yıllık gazeteci Pekşen'in iddiasına ben aktarana kadar kimseler kulak vermedi... Onun iddiası benimkinden önemliydi; ben işittiğime inanmadığımı daha baştan belirtmiştim... Ona aldırmayanlar onun iddiasını ben buraya taşıyınca Türkiye'yi ayağa kaldırdılar... Pekşen 200 bin satan bir gazetenin yazarı, Yeni Şafak iyi günde 50 bin satıyor... Allah kimseyi, okunmayan, adam yerine konulmayan bir yazar durumuna düşürmesin...

Şimdiden ilân edeyim de kimse şaşırmasın: Bu sütunu yarın da Taha Kıvanç dolduracak, yani Fehmi Koru, yani ben...


23 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...