T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

Sarıpınar 1914 ya da günümüze 'şarkılı ibret'

Yakın geçmişte iki büyük deprem yaşayan ülkemiz için 'şarkılı ibret' niteliğindeki Sarıpınar 1914, popülerizmin tuzağına düşmekten kurtulamıyor

Reşat Nuri Güntekin'in Değirmen adlı romanından Turgut Özakman'ın sahneye uyarladığı ve Hakan Altıner'in yönettiği Sarıpınar 1914 müzikali, zengin prodüksiyonu ile göz dolduruyor. Şehir Tiyatroları'nda daha önce böyle bir kalabalık kadronun bulunduğu başka bir oyun var mı bilmiyorum, ama bu müzikalde, toplam 71 oyuncu rol alıyor. Ayrıca, yönetmen, dramaturg ve orkestra dahil 59 kişinin emeği geçmiş bu müzikale. İlk kez geçtiğimiz yaz sahneye koyulan oyun bu sezon da İstanbul izleyicisiyle buluşuyor. Yönetmen Hakan Altıner, yıllardan beri Sarıpınar 1914 adlı müzikalin "düşsel repertuar"ının temel taşlarından biri olduğunu ifade ediyor. Altıner bu traji-komik oyunu Türk usulü bir tanımlamayla özetliyor: Şarkılı ibret!

Ortalığı karıştıran telgraf (!)

İstanbul'a uzak bir kasaba olan Sarıpınar'da bir akşam kasaba eşrafından Ömer'in bağ evindeki "alemde" içki ve eğlencenin dozajı ayarlanamayınca, kahramanlarımız birbirine girer. Birkaç kişi hafif yaralanır. Nereden geldiği belli olmayan bir zelzele söylentisi bir anda yayılır. Kaymakam Hüseyin Hilmi, ayıldığında kendini sargılar içinde bulur. Yaverine, ne olduğunu sorduğunda kasabanın zelzelede yer ile yeksan olduğunu öğrenir. Bu esnada Kumandan Rıfat, İstanbul'a telgraf çekmiş yardım istemiştir. Ancak biraz araştırıldığında zelzelenin olmadığı ortaya çıkacaktır. Tüm kasaba bürokrasisini bir telaş alır. Ve kasaba halkına zelzele mağduru muamelesi yapılmaya başlanır. Zelzelede ölenlerin kim olduğu araştırılır. Ancak ölenlerin zelzelede değil de hastalıktan öldüğü anlaşılır. Çöken evleri saymak isterler. Ama evler zaten bakımsızlıktan çökmüştür. Basın olayı abarttıkça abartır. Artık geri dönüşü yoktur ve deprem olmuştur (!) Şehzade gelir ve bu komedi oyunda herkesi terfi ettirerek bir yere tayin eder ve perde kapanır.

Ülkemizin yaşadığı 99 depremi bu oyunu izlerken daha da oturuyor belleklere. Devlet erkinin gücü ve bu gücü elinde bulunduranların yapmaması gerekenler anlatılarak olması gereken seyirciye bırakılıyor. Ancak en can alıcı tema; kasabada bir deprem olmadığı halde, kasabayı görenlerin viraneye dönüşen evlerin zelzeleden sonra bu hale dönüştüğünü zannediyor olması. Günümüz Türkiye'sinde de yokluk içinde yaşayan insanların durumunu görebilmek için onların somut bir şekilde gözlemleyebilmek için yanlarında bulunmak gerekiyor.

Popülerizmin tuzağında Sarıpınar

Oyun prodüksiyon açısından oldukça zengin. Geleneksel tiyatro tavrının son temsilcilerinden Zihni Göktay, Kaymakam Hilmi karakterine "cuk" oturmuş ve oyuna ustalığını katmış. Yer yer doğaçlama yaptığı espriler de oyunu zenginleştiren unsurlardan biri.

Ancak hikayenin tabii seyrine dokunulmasa herşey yerli yerine oturacak ve izleyici de alacak oyundan alacağını. Ama oyunda öyle olmuyor, milletvekillerinin yakın tarihimizdeki 'çiçek sulama'larına, günümüz tv programlarından 'en zayıf halka'ya ve Tarkan'ın kuzu kuzu şarkısına kadar yer alan göndermeler, popülerlikle izleyiciyi yakalama kaygısından, yapılıyor olmalı.

Yine oyunun sonunda finali anlatarak bitirmek isterken, bir televizyon muhabirinin Kaymakam Hilmi ile röportaj yapması uyumsuzluğu/absürtlüğü sahnede konuk ediyor. Sinyor Terim reklamı da cabası. Kıyas değil yapmaya çalıştığım ama, 500 yıllık Shaekspaere aynen sahneye konuyor ve insanlara onu kendilerinden birçok şey bularak izliyor. Hiç kimse "Yahu bu asırlar önce yazılmış bir piyes, bunda kendimize ait bir şey bulamayız" diyor mu? "Seyirci hiçbir şey bilmiyor ve irtibat kuramaz o halde biz izleyiciyi yönlendirelim çabası bence beyhudedir. Lüküs Hayat nasıl koruyor yıllardır güncelliğini. Mizahın güçlü iğnesi elbette ki batırılmalıdır ilgilisine. Ama bir oyunu tahrif ederek veya hafifleştirerek değil, kendi özgün mecrasında akıtarak yapılmalı.

 
Savaş; bağımlılık yaratan cehennem
FIRÇA DARBELERİYLE LİRİK BİR ROMANTİZM Yüksel İlgün'in natürmont çalışmalarından oluşan resim sergisi Tekel Sanat Galerisi'nde devam ediyor. 1941 yılında Sarıkamış'da dünyaya gelen sanatçı resime eğitimini görerek değil tutkuyla başlamamış. İstanbul Üniversitesi Makine Mühendisliği'nde okumuş ve Tekel Genel Müdürlüğü'nden de emekli olmuş. Resimlerinde genellikle doğanın insanlığa sunduğu eşsiz güzellikleri işleyen İlgün, büyük sanatçıların doğayı kendi gelişmelerinde ön şart olarak gördükleri gerçeğinden yola çıkarak, çalışmalarına azimle devam etmiş. Eserlerinde lirik bir romantizmin hissedildiği İlgün, doğa resimleri yaparken özellikle doğayı renklendiren çiçeklere atıfta bulunmadan edemiyor. Bakırköy Sanatçılar Derneği üyesi olan sanatçı, çalışmalarını kendi atölyesinde sürdürüyor. Sanatçının yurt içi ve yurt dışı koleksiyonlarda eserleri bulunuyor. Yüksel İlgün'ün resim sergisi 24 Ocak tarihine dek devam edecek. (Tel: 0212-533 19 00)
Kültür şehrine yeni bir kültür merkezi
Yayın dünyamızın nitelikli eserleriyle dikkat çeken yayınevlerinden ikisi Anka ve Birun yayınları ortaklaşa bir çalışmayla kültür başkentimiz İstanbul'a yeni bir kültür merkezi kazandırıyorlar. Fatih Postanesi sokağında yer alan "Ağaç Kitap & Kültür Merkezi", yazar, sanatçı, gazeteci ve okurların katılımıyla yarın saat 14:00'de düzenlenecek bir törenle hizmete açılacak. Kültür-sanat etkinliklerine ev sahipliği yapacak olan merkezde kitap, kaset, cd, vcd, dvd satışının yanısıra kırtasiye ve kafetarya hizmeti de verilecek. (İrtibat tel: 0 532 297 44 69)
18 Ocak 2002
Cuma
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED