T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dağlık Karabağ ve sorunlu Kafkas üçgeni (2)

Kafkasya'nın kendine özgü bir 'büyü'sü var. İnsanı içine çekiveriyor. Efsunluyor. Efsaneler coğrafyası...

Zaloğlu Rüstem'den Leyla ile Mecnun'a dek, onca efsanenin Kafkasya kökenli olmasının elbette bir anlamı ve bu 'büyü' ile bir ilişkisi olmalı. Ömrünü Tiflis'te geçirmiş bir Ermeni olan, Sovyetler Birliği döneminin büyük sinema adamı Sergei Paradjanov'un 'Aşık Garip' adlı filmi, 'efsanevi Kafkasya'nın veya Kafkasya'nın 'efsanesi'nin bir görsel ifadesidir.

Gürcistan topraklarında Tiflis'e doğru, Tiflis'ten Azerbaycan ya da Ermenistan sınırı veya Gence'den Baku yönünde Azerbaycan'ın biteviye kıraç topraklarında yol alırken de, Azerbaycan'ın Kobustan mağaralarında ya da Baku varoşlarında, Zerdüştlerin kutsal 'ateşgâh'ında hatta Baku'dan petrol ve havyar zengini Hazar'ın sularını ufka dalarak seyrederken de bu 'efsane'yi, Kafkasya 'büyüsü'nü hissedersiniz.

Ermenistan'ın, Aras'ın hemen öte yanında Türkiye topraklarında yükselen Ağrı Dağı ve küçük kardeşinin tanımsız 'mistik' görüntüsünü her daim karşınızda gördüğünüz batı topraklarından Karabağ yani Azerbaycan yönünde doğuya doğru uzanan bitmez tükenmez dağlık topraklarına ve Dağlık Karabağ'ın kendisine de bu 'büyü' sinmiş gibidir.

İster adı Gürcistan, ister Azerbaycan, ister Ermenistan olsun; orası Kafkasya'dır. Bir bütün. Zaten, Gürcistan'da Azeriler ve Ermeniler yaşıyor. Dağlık Karabağ sorunu, Sovyetler Birliği dağılmaya yüz tutarken patlak vermeden önce Ermenistan'da çok sayıda Azeri, Karabağ'da çoğunluk olmak üzere, başta başkent Baku, Azerbaycan'da da çok sayıda Ermeni yaşıyordu. Kafkasya, bu üç milletin 'ortak evi'nin adı. Bu üç milletin fizyonomisini ve göreneklerini birbirinden ayırdetmek, Kafkasyalı değilseniz, neredeyse imkansız.

Dağlık Karabağ sorunu, Kafkasya'nın bu kimliğine bir 'ihanet'i andırıyor. Çünkü, bu sorunun çevresinde Ermenistan ve Azerbaycan'da çirkin 'etnik temizlik' yaşandı ve bugün Dağlık Karabağ'ın içinde ve coğrafi anlamda çevresinde 'etnik temizlik' Kafkasya'nın 'büyüsü'nü bozan bir 'siyasi gerçeklik' haline geldi.

Dağlık Karabağ'da, (bağımsız) 'Dağlık Karabağ Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı Arkadi Lukasyan ile Dışişleri Bakanı Bayan Naira Melkunyan ile söyleşiler uzayıp hava kararıp, helikopterle Erivan'a geri dönmek imkansız hale gelince yani geceyi Hankendi'nde (Stepanekert) geçirmek gerekince, 'İyi' dedim, 'Böylece, Şuşa'ya gider; bir kahve içeriz, hem de Şuşa'yı sadece helikopter yüksekliğinden değil, içinden görmüş oluruz...' Ermeni ev sahiplerimiz gülümsediler. Göğe tırmanır gibi, karlı ve virajlı yollardan 1500 metre yükseleceğimiz, 7-8 kilometre yukarıdaki Şuşa'ya götürmediler. 'Askeri bölge mi; yasak mı?' diye sordum. 'Hayır' dediler; 'Şuşa'da 20 bine yakın insan yaşıyordu. 2000'i Ermeni idi. Sadece onlar kaldı. Şuşa, boş. Bu saatte gidip oturacağımız bir yer yok...'

Azerbaycan müzik ve edebiyat kültürünün merkezi sayılan, 'Kafkasya'nın konservatuarı' sıfatını alan, Üzeyir Hacıbekov'un Şuşa'sı bugün 'metrûk' halde... Şuşa'ya gidilebiliyor ama gidilecek hali yok. Ama, Dağlık Karabağ'ın çevresinde ve Karabağ ile Ermenistan arasında işgal edilen Azerbaycan topraklarına, Kelbecer'e, Zengilan'a, Fizuli'ye, Kubatlı'ya, Cebrail'e gidilemiyor çünkü oraları 'askeri bölge'. Laçin ve Akdam da öyle mi; bilmiyorum...

Bildiğim, oraların tam bir 'etnik temizlik'e uğradığı ve oraları ile ilgili başka anlamdaki 'efsaneler'e itibar edildiği. Örneğin, oralarını ele geçiren Ermenistan ordusu değil, 'Dağlık Karabağ kuvvetleri' imiş ve oraları kontrol eden otorite, Erivan'daki otorite değil, Dağlık Karabağ'daki yönetim...

'Dağlık Karabağ Cumhuriyeti', kendisini 'ciddi'ye aldırtmak istiyor. Sorun ile ilgili çözüm çabalarına mutlaka, bağımsız ve özellikle Ermenistan'dan bağımsız bir taraf olarak katılmakta direniyor. 4000 küsur kilometrekarelik, 80-90 bin nüfuslu ve Ermenistan'dan gayrı kimsenin tanımadığı (Ermenistan'da ve Dağlık Karabağ arasında, Türkiye ile KKTC arasındakine benzer biçimde karşılıklı büyükelçilikler yok; Dağlık Karabağ'ın Erivan'da Temsilciliği var) 'bağımsız' devlet!

Gelgelelim, BM Güvenlik Konseyi'nin 31 Temmuz 1993 tarihli ve 853 sayılı kapı gibi kararı, Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'a ait olduğunu ve 'Ermeni güçler'in işgal ettikleri Azerbaycan topraklarını derhal terketmeleri gerektiğini öngörüyor ve Dağlık Karabağ statükosunun 'meşrulaşması'na kapıyı kapatıyor.

Bununla birlikte, Minsk Grubu'nun bugüne kadar esaslı hiçbir ilerleme sağlamamasının ardında, Amerika ve Rusya'nın 'el altından' Azerbaycan'a 'askeri yenilgi'yi kabullenmesi telkinini yapmasının bulunduğu kulağımıza geliyor.

Bu hal, 11 Eylül'den sonra, ister istemez, değişmeye mecbur. 'Değişiklik'in ilk göstergelerinden biri, Amerika'nın Azerbaycan'a ekonomik ambargoyu öngören ve Ermeni lobisinin etkisiyle yürürlüğe soktuğu 907 sayılı yasayı iptal etmesi. Aynı şekilde, Amerika, Nahcıvan ile Azerbaycan arasında Ermenistan'ın Zengezur topraklarından geçen demiryolunun yeniden açılması için girişim yapıyor. 11 Eylül sonrasında, Afganistan'a ve Orta Asya'ya Kafkasya üzerinden giden yolların açılması ve çalışması gerekli.

Tıpkı bunun gibi, Türkiye-Ermenistan sınır kapılarının açılması ve hatta Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin, 'soykırım konusu'nu 'askıda bırakarak' gerçekleşmesi Amerika'nın gündeminde ve duyduğumuza göre bu, Beyaz Saray'da Bülent Ecevit'e iletildi.

Dağlık Karabağ ve onunla Ermenistan arasında kalan işgal altındaki Azerbaycan toprakları meselesi?

Zorluk orada; o noktada. Ancak, zaman, 11 Eylül'den sonra Azerbaycan lehine çalışmaya başladı. Ayrıca, Azerbaycan ordusu, Türkiye tarafından kuruluyor ve eğitiliyor. 1973 Arap-İsrail Savaşı'ndaki gibi, gerçekten ordu haline gelmiş Azerbaycan güçlerinin bir 'sürpriz saldırı' ile Dağlık Karabağ ve çevresini ele geçirmesi, ihtimal dışı değil. Haydar Aliyev, bu sabır ve kıvraklıkta bir devlet adamı. Buna, bölgeyi çıplak gözle gördükten sonra hükmedebiliyorum.

Ebulfez Elçibey ise bu konuda şunları söylemişti: "Eğer dünya oldu-bittileri kabul edecek ise, Karabağ meselesine şöyle bakabiliriz: Varsayalım ki, Azerbaycan, Karabağ'ı bağımsız bir devlet hatta Ermenistan'ın bir parçası olarak tanımayı kabul etti. Pekala. Öyleyse, tüm kaynaklarımızı, bir büyük ordu oluşturmaya ve bir gün sadece Karabağ'ı değil Ermenistan'ı çiğneyerek, kendi oldu-bittimizi ilan edeceğimiz güne hasredeceğiz. Eğer konu kuvvet kullanmak ise, bekleyeceğiz ve hazır olduğumuz vakit gereken cevabımızı vereceğiz."

Bugün gelinmekte olan durum tam da bu.

Türkiye açısından bakıldığında ise; ya zamana oynanarak, petrol ve doğal gaz vanalarını tutan kardeş Azerbaycan ile eşgüdüm halinde beklenecek ya da Ermenistan'la sınır kapılarını açarak ve diplomatik ilişkiler kurarak, Ermenistan ile 'yakınlaşma' sağlayacak. Ve, bu 'yakınlaşma'yı, Dağlık Karabağ ve işgal edilmiş toprakların Azerbaycan'a iadesini sağlamak amacıyla kullanacak.

Bir başka 'senaryo' ise, bir zamanlar Turgut Özal'ın 'çifte koridor' adıyla zihninden geçen, Kafkasya'da karşılıklı ve rızaya dayanan toprak alışverişleriyle sınırların anlaşma yoluyla yeniden çizilmesi. Yani, Dağlık Karabağ'ın büyük bölümünün, aradaki (Laçin Koridoru veya Kelbecer) bir bölgeyle Ermenistan'a bağlanması karşılığında Azerbaycan ile Nahcıvan'ın, Zengezur'un Azerbaycan'a bırakılması, Ermenistan-İran ortak sınırının kalkmasıyla birleşmesi.

Geçerli olmayacak tek şey, Kafkasya'da iki Ermeni devletine yani 'bağımsız Dağlık Karabağ Cumhuriyeti'ne yer olmaması. Bir başka deyimle, bugünkü 'statüko'nun devamı ve bunu Türkiye'nin kabullenmesi imkansız.


25 Ocak 2002
Cuma
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED