|
|
Küreselleşmeye karşı TÜRKÜLER
Öz müziğine kendi kavminin adını veren biz Türkler için türküler vazgeçemediklerimizdir. İlk kez 1914'de Darü'l Elhan (Nağme Evi)'nde ciddiyetle ele alınan türküleri son yıllarda yeniden keşfetmemiz küreselleşmeye karşı ezgili bir duruş sayılabir mi? Türküler tarihimizin aynası. Aşklarımızı, özlemlerimizi, gurbetlerimizi, vuslatlarımızı hep oraya yansıtır, orada seyrederiz. Bunun için gönül adamı Fethi Gemuhluoğlu, "İnsanoğlu türküsüz kaldığı zaman gurbettedir. Türküler bitip tükenirse, hatırasız, sevdasız kalacağız. Türkülerde halk var, millet var, insan var" diyor. Türküler yaşam biçimimizi ortaya koyuyor. Aslında türkülere halk ezgisi denilse daha iyi olacak. Çünkü türkü genel bir isim olarak kullanılıyor ve hoyratlar, bozlaklar, bayatılar, uzun havalar zikredilmiyor. Yeni kuşaklar da bu isimleri öğrenemiyor. Türkülerin son yıllarda yoğun bir izleyici tarafından dinlenmesi araştırmacıların ilgisini çekiyor. Kendi halk müziğini kavminin ismiyle isimlendiren başka bir millet var mı acaba? MSÜ Devlet Konservatuarı Öğretim Görevlisi Melih Duygulu'ya göre, bunu sadece biz yapmışız. Ülkemizde 1990'lara kadar pek esamesi okunmayan halk müziğimiz, TRT'de ve arabesk kasetlerin bir yüzünde yer bulabildi ancak. Sonra birden patlama yaptı. Örneğin İstiklal Caddesinde yürürken bile türkü çalınmayan bir kasetçi göremez olduk.
Dünyada bir yerelleşme mi var?
Sanatçı Bayram Bilge Tokel'e göre, türküler tarihin hiçbir döneminde bu kadar yoğun bir ilgiye mazhar olmamıştı. Ancak Etno Müzikolog Vural Yıldırım, bunu anonim türkülere bir telif ödenmemesine ve pop müzik yorumcularının repertuarlarında bir zenginlik unsuru olarak kullanılmasına bağlıyor. Yazar Zeki Coşkun ise, türkülere ilginin nedeninin tüm dünyada esen yerelleşmeden kaynaklandığını söylüyor. Öte yandan, Timur Selçuk'un arabeskin de günümüzün halk müziği olduğunu ilan etmesi ise türküler adına bir talihsizlik olarak kabul edildi. Bu sözü İbrahim Tatlıses söyleseydi yer yerinden oynar ve ona 'haddini bildirmek' için herkes sıraya geçerdi.
Türküler arşivde gizli
Muzaffer Sarısözen'in merkeple köy köy dolaşarak 10 bine yakın türkü derlediği ilgilileri tarafından bir efsane olarak söylenir durur. Melih Duygulu, türkülerin tam manasıyla bir okyanusa benzediğine, çok titiz çalışmalar yapılarak değerlendirilmesi gerektiğine inanıyor. Duygulu, kentin, türkülerin saf motiflerini bozduğunu söylüyor ve "Kent ortamında türküler doğal ortamından kopuyor. Koptuğu zaman da şiddetli bir biçimde değişim içine giriyor" diyor. İlave olarak da ara kültürlerin daima sancılı geçeceğini belirtiyor. Türküler ilk kez 1914 yılında kurulan Darü'l Elhan (Nağme evi) bünyesinde ciddiye alınarak inceleniyor. 1926'da da çok sesli müziğe kaynaklık etsin diye Cemal Reşit Rey, Vedat Nedim Tör gibi isimler tarafından toparlanıyor. İTÜ Devlet Konservatuarı Halk Müziği Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Süleyman Şenel, derlenen 5 bin türkünün hâlâ TRT arşivinde bulunduğuna dikkat çekiyor. Şenel ayrıca türkülerin arşivlerinin çok bakımsız olduğunu belirtiyor. Bayram Bilge Tokel de türkü derlemelerinin yaklaşık 25-30 yıldır yapılmadığını vurguluyor. Ancak Melih Duygulu daha farklı düşünüyor bu konuda. Duygulu arşivlerde bu kadar türkünün bulunmadığını, sözkonusu türkülerin arşivlerden dışarı çıkmasa bile, yörelerden yeniden toplanarak dinleyicilere ulaştığını söylüyor.
TÜRKÜLERİ KİM SÖYLESİN?
Türküler birçok yorumcu tarafından icra ediliyor. Ancak buna da itirazlar var. Yazar Ahmet Turan Alkan, Sezen Aksu'nun "Ne ağlarsın benim zülfü siyahım" adlı türküyü söylemesine bozuluyor. Alkan bir yazısında, "Sezen Aksu'nun alın teri kokan yorumu yerine şu bizim TRT'nin en bezgin, kadrolu türkücüsünün ağzından dinlemeyi tercih ederim" diyor. Ünlü türkücü Arif Sağ konuyla ilgili, resim ve çerçeve benzetmesi yaparak, "Resmi sergilemek için çerçevenin niteliğini tartışmak yanlış olur" diyor. Musa Eroğlu Usta da birkaç kişilik orkestrasına, bir de klasik gitarı monte ederek ölçülü olmak kaydıyla yeni solukların türkü yorumlarına katılmasına
fetva veriyor. Süleyman Şenel ise türkülerin sınırlı insanlar tarafından yorumlanma düşüncesine karşı. Şenel "Herkes türküyü istediği gibi yorumlayabilir. Müziğinde bir açılma ve genişleme olarak da kullanabilir, birisi senfonik olarak yorumlamak istediği zaman, yok arkadaş böyle yapamazsın diyemezsin" diye konuşuyor. Tartışmalar devam etsin ama geçtiğimiz günlerde TRT'de "Bülbülüm altın kafeste" adlı türküyü Klasik Batı Müziği programında bir bayan tenor o kadar güzel okudu ki ben bu kadar güzel olacağını tahmin edemezdim. Son söz: İbrahim Tatlıses de artık iyi bir türkü kasedi yapıp 2 milyonluk bir satışa sıcak bakmalı.
|
|
|