AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R

Kolay ama zor

Letonya ile oynayacağımız belli olunca derin bir "oh" çekmiş: "Kolay, yeneriz onları; Portekiz yolu açıldı" diye sevinmiştik.

Hani "kolay rakip yok" derler ama, ne de olsa insan bu gibi durumlarda hissiyatına mani olamıyor. Soğuk-buz-hakem-Milli Takım'ın tanınmaz hali biraraya geldi ve "kolay dediğimiz iş birden bire zor sıfatına büründü".

"Mazeret aramayalım takım çok kötü oynadı" diyebilirsiniz; ama ortadaki gerçekleri sırf mazeret aramayalım diye gözardı edemezsiniz.

Saha gerçekten de berbattı.

Futbolcularımız ayakta durmakta zorluk çekiyor, top tutamıyor, pas yapamıyordu. Güya buz tutan sahanın ısınma sistemi çalıştırılmamıştı.

Hakem faciası taraflı-tarafsız maçı seyreden her ferdin ortak görüşü idi. Adam futbol oynatmamak için elinden geleni yaptı. Rakibe müsamaha gösterdi, bize âdeta şiddet uyguladı. Maçtan sonra futbolcularımız koro halinde hakeme yüklendiler ise bunun elbette bir sebebi vardı.

Evet; bu şartlarda Milli Takım gücünü, futbol kalitesini sahaya yansıtamamıştı.

Lakin yine de bu kalitenin hangi seviyede bulunduğuna yakından bakmamız en azından ikinci maç için önem taşıyor.

Milli Takım'ın bir form kaybı içinde bulunduğu su götürmez.

Takımımızı başarıdan başarıya koşturan unsurların başında orta saha hakimiyeti gelmektedir. Gerçekten de Emre-Tugay-Okan üçlüsünü düşünürseniz; bu futbolcularımızın yurt dışına transfer olmalarındaki gerçeği kavrarsınız.

Peki bugün için bu üç futbolcunun -hele şu son Letonya maçında- ne durumda olduğunu söyleyebilir miyiz?

Doğrusu tablo pek de parlak değil. Ne top çalmada, ne pas vermede, ne mücadele etmede, ne oyun kurmada, bu üç futbolcu da başarılı gözükmüyor. Eğer biz bu ikinci maçta da orta sahamızı böyle verimsiz tutarsak müsbet bir netice alamayız.

Rüştü'nün, Fatih'in, Emre Aşık'ın olmayışı ise defans kurmada zorluk çıkaracak. Ben bu yazıyı yazarken Alpay'ın durumu henüz belli değildi. Velev ki belli olsa bile Alpay'ın son olaylar ile motivasyon kaybına uğradığını hepimiz biliyoruz.

Muhtemelen Ümit Davala'ya görev düşecektir. Ancak Ümit'in savunma ve kademede bir Fatih Akyel olması beklenmemeli.

Letonya'daki maçta Hakan Şükür'ün olmaması büyük kayıptır. İlhan ve Nihat geriden şişirilerek gelen topların hiçbirine hakim olamadılar. Hakan olsa idi, muhtemelen pek çok topu hava hakimiyeti ile arkadaşlarına aktaracaktı.

Bu olumsuz tasvirlerden sonra aniden "Biz bu maçı alırız, Portekiz'e gideriz" havasına gireceğim için beni ayıplamayın.

Hani bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu. Efendim takımımızı tenkit ediyorsak o kadar da ileri gitmiyoruz. Dünya futbolunda bugüne kadar hiç bir başarısı olmayan Letonya'yı -ki artık bir başarıları var, dünya üçüncüsü Türkiye'yi yendiler ve çok sevindiler- kendi seyircimiz önünde farklı yenebiliriz.

Yeter ki ilk yirmi dakikada bir gol atabilelim. Ve adamların ileri uçta çok süratli iki elemanı olduğunu unutmayalım.

Bu maç Milli Takım için olduğu kadar Şenol Hoca için de son şans.

Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik, tam kuyrukta kolay işi zora soktuk. Bu defa Letonya iyice kapanacak, katı defans uygulayacak. Şenol Hoca'nın bu maçta Hakan Şükür'ü kadro dışında tutmayacağını, belki de ilk onbirde oynatacağını düşünüyorum. Hadi hayırlısı.


18 Kasım 2003
Salı
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED