AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Kürt ve Türk krizi

Savaş sonrasının dinamiklerini ve muhtemel çatışmalarını öngörebilmek için Irak Savaşı'nın anlamlarını tekrar tekrar hatırlamakta, hatırlatmakta fayda var.

Savaş öncesi Sami Nair'in Liberation gazetesinde yayınlanan, bu köşede de alıntılanan şu satırları yeterince çıplak...

"Bugün petrolün toplam enerji tüketiminin içindeki payı yüzde 40 ve bugün dünyada bilinen petrol rezervlerinin yüzde 65'i Ortadoğu'da. Ve kaynak, petrol önümüzdeki otuz yıl içinde de birinci enerji kaynağı olarak kalacak.

Ortadoğu bu açıdan daha da önemli çünkü petrol en az maliyetle burada üretiliyor. ABD dünya petrol üretiminin dörtte birinden fazlasını emmesine rağmen, kendi petrol üretimi sürekli düşüyor.

Irak'ın ABD'yi özellikle rahatsız eden bir tarafı var. Çünkü Irak, petrolden elde ettiği geliri ülke içinde daha çok yatırıma dönüştüren ve dolayısıyla petrol fiyatının yükseltilmesine olumlu bakan bir ülke.

Ayrıca Irak, ambargo sonrası hemen faaliyete geçmek üzere, ABD ve İngiltere'yi dışarıda tutarak, Fransa, Rusya ve Çin ile petrol üretimine ilişkin anlaşmalar yapmış. Irak seferi, ABD ve İngiltere'nin dışarıda bırakıldığı bu paylaşımı da yeniden düzenleyecek..."

Bu paylaşımın sadece petrol nedeniyle olmayacağı; mevcut uluslararası güç dengelerini, bu dengelerdeki hiyerarşileri değiştirmesi, keskinleştirmesi, buradan kaynaklanan yeni gerginlikler, kutuplaşmalara yol açması artık ihtimal ötesi...

Gelelim Türkiye'ye...

Türkiye kendi mutfağındaki meselelerle o kadar meşgul ki, her geçen gün öylesine edilgin bir konuma koşuyor ki bu soru ve sorunlara yönelemeyecek bir durumda.

Açıkçası başından itibaren bu savaşın Türkiye açısından, daha doğrusu Türkiye'nin resmi tezleri açısından öncelikli tek anlamı oldu:

Kürt sorunu ve Kuzey Irak meselesi...

İlk tezkere tartışmalarında, oylamasında, Powell'ın Türkiye'ye gelmesi sırasında ve gitmesinin ardından askeriyle, dışişleri bürokrasiyle, hükümetiyle "devletin hücreleri"ne hakim olan, "davranış ve refleksleri" belirleyen ana konu bu oldu.

Türkiye'nin ısrarla üzerinde durduğu, ABD ile keskin pazarlığa giriştiği bu mesele, Kürtler'in yayılması, nüfus dengelerini değiştirmesi ve bunlar üzerinden petrol bölgelerini içeren bir Kürt özerk bölgesi oluşturacağı tedirginliği üzerine kurulu.

Malum bu tedirginlik Türk devletinin ayrıcalıklı, her tür tartışmaya kapalı olarak ele aldığı, hatta ihanet ve savaş nedeni kabul ettiği bir resmi politikaya tekabül ediyor.

Bu çerçevede özellikle dün Peşmergeler'in Kerkük'e girmesi Ankara'da yeni bir krize ve alarm durumuna yol açtı.

Muhtemelen ABD birlikleri bir süre sonra Kerkük'te hakimiyeti ele geçirecekler.

Ama sorun bu noktada bitmeyecek, tersine başlayacak...

Zira düne kadar güç kullanımına ya da güç kullanımı tehdidine dayanan bu politika gitgide ciddi zorluklarla karşılaşıyor. Bölgedeki paylaşım dinamikleri askeri ve siyasi güç desteğinde ABD'nin kontrolunda.

Elde kalan tek araç ABD'yi ikna etmek, ABD'nin Türkiye'nin tezlerine, hassasiyetlerine uygun davranmasını beklemek. Bu olmadığı takdirde tek taraflı bir silahlı harekatın Türkiye'yi uluslararası düzeyde gerçekten yalnızlaştıracağı ve aşırı zora sokacağı ortada.

Bu konuda Türkiye'de ABD'de de yapılan çeşitli tartışmalar da pek anlam taşımıyor.

Birinci tezkere geçseydi ABD askeri bölgede olurdu ve böyle boşluklar doğmazdı ya da savaşın daha çok içinde olacak Türk askeri, savaş koşullarında gelişmelere müdahale ederdi iddiaları ana resmi değiştirmiyor. ABD ve İngiltere hiçbir suretle Türk askerini bölgede istemiyordu ve istemiyor. Irak'ın yeniden dizaynında Türkiye'den çok koalisyonun çıkarları önde geliyor.

Türkiye çözemediği iç sorunlarının dış yansımalarıyla kendi kendisini sıkıştırmaya devam ediyor...

Kürt sorununu çözmüş bir Türkiye'nin bugün strateji üretmek, gözünü Ortadoğu bataklığında taraf olmak dışında ne tür alternatiflere ve hareket alanına sahip olabileceğini bir düşünün...

Evet, büyük devlet olmak isteyenlere, büyük devletten söz edenlere bir kez hatırlatmak gerek:

Kimsenin sırtından büyük devlet olunmuyor.

Ve bu devirde büyük devlet olmak koşulunu toplumu ve ekonomiyi ayağa kaldıracak oturaklı bir demokratik yapılanma oluşturuyor.


11 Nisan 2003
Cuma
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED