T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 5 ARALIK 2005 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  Hayat
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

İhsan DENİZ

Türk coğrafyalarında Türkçe şiir

Türkiye Yazarlar Birliği’nin organize ettiği “Türkçe’nin Uluslararası Şiir Şöleni” başlıklı faaliyet serisinin dördüne katılma imkânı buldum. Buralarda, Türkçe’nin çeşitli lehçeleriyle şiir yazan şairleri dinlerken/izlerken ve elverdiğince onlarla konuşurken edindiğim bakış açısını, müsaadenizle paylaşmak istiyorum:

Türkiye dışındaki Türk coğrafyalarına ait şairlerin yazdıkları ve söz konusu şölenlerde okudukları şiirleri kabaca iki ‘konu’ başlığı altında toplayabileceğimizi düşünüyorum: Vatan-millet, bağımsızlık ‘konulu’ şiirler ile Türkçe sevgisi ‘konulu’ şiirler.. (Tek-tük olmakla birlikte, esasen, daha ziyade ilk bölümle ilişkilendirebileceğimiz ve dînî hassasiyetlerin ‘konu’ edildiği şiirler de kaydedilebilir.)

Her iki alanda da yoğun bir ‘hamâset’ hissinin baskın olduğunu söyleyebilirim.

2. Dünya Savaşı’nın ardından, iki kutuplu dünyada soğuk savaşın sembollerinden biri olan o meşhur Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte bağımsızlıklarına kavuşan Türk Cumhuriyetleri’ndeki yaşlı kuşak şairlerin, yıllar boyunca yaşadıkları zulüm ve baskı karşısında, bir anlamda şiire ‘sığınarak’ ve şiirlerinde ‘hamâsi’ hisleri seslendirerek kendilerini ifade etmelerini ve bu tür bir varoluş biçimini seçmelerini son derece doğal karşılamak gerekiyor.

Evet, ancak şiiri ve şairi ‘kurumayan’ milletler ayakta kalabiliyor!

Ne var ki, bugün gelinen noktada, aynı şairlerin hâlâ ‘aynı tür şiir’de ısrar eden bir görüntü vermeleri, ben de dahil Türkiyeli birçok şairi, nasıl söyleyeyim, birazcık ‘huzursuz’ ediyor ve doğrusu, okunan şiirler artık ‘sıkıcı’ bulunuyor..

Öyle görünüyor ki, bugün, Türkiyeli birçok şairle söz konusu şairlerin Türkçe dışında (O da ‘farklı’ lehçeler olduğundan, bir ‘birlik’ten söz etme imkânı vermiyor!) örneğin poetik/estetik alanda birbirine yakın durma şansları yok!

Anlaşılan, sözünü ettiğim o kuşak, herhangi bir poetik evrim geçir(e)meden ömrünü tamamlayacak.

Ancak, bu yıl Kırım’da gözlemlediğim bir şey oldu: Kimi genç şairler, önceki kuşakların yazdığı ‘konulu’ şiirlerden farklı olarak, dilin kullanıla kullanıla artık örselendiği ve dolayısıyla çaptan düştüğü alanların dışında ve ötesinde bir dil hassasiyetini sahiplenerek, daha yenilikçi ve modern sayılabilecek bir şiirle buluşma yolunda önemli adımlar atmışlar. Hamâsetin neredeyse sıfırlandığı bu şiir ikliminde, okurken de daha sakin bir rûh hâlinin işaretleri izlenebiliyor; örneğin Kırgız şairler (Ki, yaşlısı olsun en genci olsun, bu şairler aralarında en ‘özel’leri..) gibi bağırıp çağırmıyorlar! Hayatın başka alan ve anlamlarında da şiire dair çok çeşitli duyuş ve sesleniş imkânı olduğunun farkındalar.

Türkçe’nin farklı lehçeleri için, yeni hissediş ve ifade ediş kulvarlarının ilgi bulması ve yoklanması, hiç kuşkusuz Türkçe dil ailesini zenginleştirecek bir gelişmedir. Söylemek bile fazla: ‘Şiir’, bunun için biçilmiş kaftandır!

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi