T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 13 ARALIK 2005 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  Hayat
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fatma Karabıyık BARBAROSOĞLU

Patlıcan kızartması ile genç ve dinç kalmak

Büyük ve mükellef bir sofra.

Önce iştahla yeniyor her şey.

Dondurma reklamındaki kadın gibi, iştahı harekete geçiren efekt eşliğinde tadılıyor soslu kurabiyeler.

Sanki reklam filmi çekiliyor.

Sanki iştahsız çocuklar için iştah açma seansı düzenlenmiş.

Sanki en iştahlı,en çok yiyen kadın olma yarışması var masanın etrafında.

Sanki herkes görülmeyen kameralar önünde en iyi yiyici olmanın rolünü kapmaya çalışıyor.

Ev sahibi üçüncü defa demliyor çayı.Çay yetişmiyor hanımlara.Yedikçe hararet bastırıyor,hararet bastırdıkça çaya sarılınıyor,çay içtikçe daha çok yeniyor.

Ölümüne yenen masada iki kişi rol dışı kalıyor.Biri ev sahibi,hizmet etmek için yiyeceklerin dünyasına kendini sere serpe bırakamıyor,öteki yetmiş yaşlarında bir hanım.

Yetmiş yaşlarındaki hanım deyince,gözünüzde ne canlandı?

Her ne canlandıysa,hanımefendi o resmin dışında .Benim tarifime mahkumsunuz,gözünüzün önüne getirmek için kelimelerin mihmandarlığına muhtaçsınız.

Gümüş renkli saçları var.Ensesinde toplanmış.Boynundaki tülbenti yemek yerken başına örtüyor.Sofradaki hanımların hemen hepsi tesettürlü .Ama içeri girer girmez başlarını açtılar.Gümüş renkli kadının başını sofraya otururken örtmesini yadırgadılar hemen hepsi.

Kadın gümüş renkliydi sahiden.Eteği,saçları ve çorapları.

Servis tabaklarının dibi görünmeye başlayınca, kadın toplantılarının değişmeyen maddesi geldi ortaya.

Yavaş yavaş masadan kalkılmıştı.

Tahinli kurabiyelerden dört tane yediği ile övünen kadın, eteğini çekiştire çekiştire gümüş renkli kadının yanına oturdu.Biraz önce gümüşi kadının yarım tahinli kurabiye ve bir peynirli poça yediğine hiç dikkat etmemişti."Genetik mirasınız herhalde inceliğiniz" dedi.

Gümüş renkli kadın önce anlamadı.

"Bu yaşta bu kadar dik ve ince olmanız "diyorum diye tekrarladı tahinli kurabiyelere meftun kadın.

"Sizin yaşınıza gelince insanın iştahı kesiliyordur " herhalde dedi sofra toplayanlardan birisi.

Gümüş renkli kadın arkasına yaslandı "Efendim" dedi "patlıcan kızartması sevilir değil mi?Şöyle bostan patlıcanından kalın kalın doğranmış bir patlıcan kızartması.Üzerine bol sarımsaklı,soğanlı,domatesli bir sos ne güzel yaraşır.Memleketimizdeki fırınlar güzel ekmek pişiriyor elhamdülillah.Sosa batırılmış ekmeğin patlıcanlara eşlik edişi ne hoştur değil mi efendim."

Biraz önce çok doyduğunu söyleyen hanımların yeniden iştahı kabardı.

Hepsi dikkat kesildi.

Bu yetmiş yaşındaki genç ve dinç kadın, belli ki soslu patlıcan kızartması yapmanın ve yemenin püf noktasını biliyordu.Bunca yıl hem yemiş hem kilo olmamıştı.

Herkes nefesini tuttu.Ayaktakiler oturdu.Oturanlar daha bir dinleme konumuna ayarladı bedenini.

Yetmiş yaşındaki gümüş kadın kıssadan hisse olarak cümlesini koyuverdi ortaya:

"İşte efendim ben otuz yaşımdan beri hiç patlıcan kızartması yemedim."

"Ona bakarsanız" dedi tahinli kurabiye meftunu hanım,"ben de patlıcan kızartması yemem.Hatta kızartmayı hiç sevmem."

Kısa bir sessizlik oldu.

Rahmetli pederim" dedi gümüş renkli kadın gümüş renkli bir Türkçe ile, "sanki yedim" deyip sofraya gelen nimeti küstürmemek için sadece tadına bakardı.Biz de öyle alıştık efendim."

Bol soslu patlıcan kızartması ile ince ve dinamik kalmanın yöntemlerini beklerken, gümüş renkli kadının "doymadan sofradan kalkmak" ilkesini hatırlatması hepsinin canını sıktı.

Doymadan kalmak değil,ölümüne doyup ince kalmak istiyordu hepsi.Daha daha yemek ,dünyadaki bütün nimetleri tatmak,öyle çok tatmak ki ,kimseye bir şey bırakmamak.

ABD'nin yayılmacı politikasını bu kadar kolay nasıl kabul ediverdik sanıyordunuz…!

Küresel dünyanın düzenini anlamak için yiyip içtiklerimize de bakmamız gerekiyor.Sindirme kapasitemize…İştah salgılayan bedenimize.

Böyle!

Çok yemek ile adaletsizliğe ortak olmak arasındaki dengeye tanık olmak isterseniz size Leyla İpekçi'nin "Başkası Olduğun Yer" adlı romanını tavsiye ediyorum.Az yemek ile başkası olmak/olabilmek arasında, sufilerin kurmuş olduğu bağlantıyı, çağdaş bir roman aracılığı ile dile getiriş olarak da okumak mümkün İpekçi'nin satırlarını.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi