T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 29 HAZİRAN 2006 PERŞEMBE | ||
|
Tıp çok ilerledi de başka sahalarda insanlar yerinde mi sayıyor sanki? Her alanda ilerleme kaydediliyor. Otuz sene önceki futbol kalitesi ile bugünkünü kıyaslayın, alınan mesafeyi açıkça görürsünüz. Eskiden bir futbolcu ayağına atılan topu durdurabilmek için çok çaba sarf ederdi. Bazen top bir tarafa, futbolcu bir tarafa giderdi. Atılan pasların yerini bulma oranı bugünkü kadar yüksek değildi. Şimdiki futbolun teknik kalitesi epeyce yüksek. Takım ruhu gelişti. Bireysel numaralar yerine ekip oyunu öne çıktı.
Fakat seyirci yine çalımdan hoşlanıyor, fragmanlık görüntüler aranıyor. Çünkü futbol seyirlik bir oyun. Sadece sonuca bakmak yeterli gelmiyor kimseye. Bu yüzden dünya kupası karşılaşmalarında top koşturan futbolculardan, ister istemez Pele gibi, Maradona gibi ve diğer büyük oyuncular gibi harika figürler bekliyoruz. Bulamayınca veya az rastlayınca da bu yılki kupanın sönük geçtiğini düşünüyoruz. Hâlbuki kupa bitsin, bütün karşılaşmalardan akılda kalan görüntüler derlenip bir araya getirilsin, o zaman fark edeceğiz ki bu kupada da çok güzel maçlar seyretmişiz.
Yalnız, senelerden beri hiç değişmeyen birkaç şey var. Mesela hakem hataları. Mesela maç spikerlerinin yanlışları. Mesela futbolcuların hakemi kandırmaya yönelik hareketleri. Yalnızca 2006 kupasındaki hakem hataları, spikerlerin yanlışları ve hakemi kandırma amaçlı hareketler toplansa, orta kalınlıkta birer kitap çıkar her birinden.
Önceleri spikerler "maçın bitmesine şu kadar dakika kaldı" dedikten sonra mutlaka şu ifadeyi de eklerlerdi: "Tabii bizim saatimize göre." Bu "tabii bizim saatimize göre"ler, toplam sarf edilen sözlerin neredeyse dörtte birini dolduruyordu. Neyse ki artık çok az kullanılır oldu. Sebebini Ümit Aktan'a sorun anlatsın. Bu arada Ümit Aktan'a benim de bir sorum olacak: Abi, o pembe ceketi nereden buldun Allah aşkına? Bir daha giyme olmaz mı?
Ekvador ile Ekvator'u karıştıranlara tam alışmak üzereydik ki, bir başka ülke adının yanlış telaffuz edildiğine de şahit olduk. Spikerin yanında yorumcu olarak yayına katılan spor yazarı Ömer Üründül, ısrarla "Ukranya" diyordu Ukrayna'ya. Romanya, Almanya gibi söyleyişlerden etkilenmiş olmalı. Rastlarsanız, kendisinden bir defalığına "Ukrayna" demesini rica edin.
Bir kola şişesini almaya çalışırken bile ofsayda düşen ve buzlar arasındaki son şişeyi Erman Toroğlu'na kaptıran Fransız oyuncu T. Henry, 2006 kupasının "ofsayt imparatoru" seçildi. Neredeyse dakika başı ofsaytta yakalanıyor. Bir de her seferinde jest ve mimiklerle memnuniyetsizliğini belli etmez mi? Adam aktör olacakmış da kendini yanlışlıkla futbolun içinde bulmuş gibi. Yine de Ribery'li, Zidane'lı Fransız takımı geçen akşam İspanya'yı yenmeyi başardı. Benim gönlümden geçen İspanya'nın galip gelmesiydi ama olmadı. İyi oynayan ve güçlü olan Fransa'ydı. (Kimi tutsak yenilir kuralı burada da geçerliğini korudu.) Fransız oyuncular hem cüsse bakımından daha üstündüler, hem oyun kalitesi bakımından. Belki erken olacak ama, final karşılaşmasının Brezilya ile Arjantin arasında oynanacağını düşünüyorum.
Son notumuz da şu şekilde: Kaleciler yoğun baskıdan bunaldıkları zaman, topu karşı kaleye göndermekten vazgeçseler ne iyi olacak. Zira öyle durumlarda aklımıza ister istemez bir türkü takılıyor: "Kaleden kaleye şahin uçurdum, ah ile vah ile ömrüm geçirdim."
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |