T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 29 HAZİRAN 2006 PERŞEMBE | ||
|
-Alaeddin Özdenören'in üçüncü ebediyet yılı münasebetiyle- "Açılı/yorum"un ilk yazısı "Kapı" ile başlıyor. Kapı Luka'nın yazdığı İncil'e atıfta bulunuyor: "Dar kapıdan girmeye çalışınız. Çünkü çok kimseler bu kapıdan girmek isteyecek, fakat giremeyeceklerdir." Buradan "Evlere kapılarından giriniz." cümlesiyle Mevlana Celalettin Rumi'ye selam verilerek Kuran'ın ilgili ayetine uzanılıyor: "Evlere arkadan girmek iyi değildir (...) Evlere kapılarından girin ve Tanrı'dan çekinin ki kurtulasınız."' (Bakara/ 189). Alaeddin Özdenören'in ölümünden sonra yayınlanan kitabının (Açılı/yorum) bu cümlelerle başlaması bence onun hayatının bir yanına ışık tutması bakımından anlam taşıyor. Onun, gene aynı yazıda belirttiği gibi "Dar kapı, benliklerinde hayvanî ve şeytanî arzuları yok edebilen insan ruhlarının geçeceği müşkül erdem kapısıdır." Diyebilirim ki, Alaeddin ömür boyu, kendini dar kapının önünde buldu. Erdem mücadelesinin en zorlusunu yaşadı. O, yaşadığı her köşede, her kapı önünde yalnızlığın heykelini oydu. Kimseyle paylaşamadığı evlat acısının dibine indi. Sade, ama yürek paralayıcı mısralar üstünkörü bakılmakla ruhuna nüfuz edilemeyecek denli derin bir acının içli göz yaşı sızıntısı gibidir. Çığlık yoktur belki, dövünme yoktur.. ama yanakta kurumuş göz yaşı sızıntısının aman vermeyen gerilişi bütün bir ruhu buzdan bir volkan gibi kavurup durmuştur. Öylesine bir yalnızlıktır ki onun yaşadığı, ona nasihat vermek üzere yola çıkmış olan onun gözyaşlarında teselli arayarak geri dönmüştür. Onun şiiri bu yanık bağırdan çıkan kelimelerin kavruk yankısıdır. Arada bir atıfta bulunduğu Mecnun, belki de Fuzuli'nin dediği gibi, onun yanında yalnızca adıyla varbulunan bir sanal aşıktır. Gerçek aşık adı sanı bilinmeden bağrını döverek ömrünü tüketmeye çalışan odur.. oydu. "Kapı bir şuur hâlidir. O neleri saklamaz ki. Her birinin bir ferdiyet hâlinde idrak edilmesi ancak aralarındaki boş mekânlar aracılığıyla mümkündür. O ruhsal bir büyüklüktür. Ruhsal büyüklüklerin matematik ölçülebilirliği olamaz. Ruh soyut bir varlıktır. Ama varlığın ta kendisidir.(...) Önüne ikinci bir kez dikilmiş olan bu varlığın arkasında ne vardı? Öyle sanıyordu ki zorunlu ve değerli ne varsa bu kapının arkasındaki hayatta yer alıyordu. Kapının anahtarını çocuğa vermekle yapacağını yapmış bulunuyordu. (...) Ama sevgilisini göremiyordu. Çünkü kapı engel oluyordu. Bir ırmak görüyordu. Bu ırmağın, vadinin neresinden çıktığı belli değildi. Irmak genişti. Ufak gürültülü dalgaları ise ışıl ışıldı. Öbür yakası da çayır çimenlikti." Alaeddin Özdenören'in şiirinin işte bu dar kapıdan geçtiğini, o kapıdan geçmek üzere hazırlandığını biliyorum. Onun şiiri, hayatı gibi, sessiz ama anlamlı, hayatının dış görünüşündeki hırçınlığın, hırpalanmanın ötesinde asaletli ve kendini ortaya koymayan, kendini ortaya koymadığı için yankısı yalnızca ona aşina olanın yüreğinde makes bulan bir yangının terennümüdür. Bu şiir bence bağrında taşıdığı "ruhsal büyüklük" ölçüsünde değerlendirilmemiştir. Benim dördüz şairlerimden ikizim olanı. Dördüzlerin (Cahit [Zarifoğlu], Akif [İnan], Erdem [Bayazıt] ve o) üçünü yitirdik: ilkin Cahit gitti, arkasından Akif.. Alaeddin önce gidenlerin ardından "Şiirin Geçitleri" kitabıyla onlara sanki demirbaş bir fatiha inşa/t etti. Şimdi o, oradaki döşeğinde kendine böyle bir fatiha yontacak olanı bekliyor.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |