T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 29 HAZİRAN 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Yasin DOĞAN

Yeni çıkışların eski aktörleri

Süleyman Demirel yedi kez gitti, sekiz kez geldi. Herkes emekli olduğunu zannediyordu, ancak siyasetten elini bir türlü çekemedi. Şimdi yine gelme hesapları yapıyor.

Mesut Yılmaz, "bu kadar" dedi, siyaseti bıraktığını açıkladı. Herkes dönmez derken, yine sahne alıp "siyasete dönebilirim" mesajı verdi.

Siyasette böyle de sporda sanki farklı mı?

Aziz Yıldırım, "bıraktım" dedi, ayrıldı. Bu kez dönmez deniyordu, ancak yönetimden elini çekemedi, yine göreve döndü.

Oysa zamanı geldiğinde bırakabilmek, başarısızlıktan ders çıkarmak, yeni kuşaklara, yeni simalara şans vermek ne kadar da önemliydi.

Çiller ve Yılmaz 3 Kasım seçimlerindeki mağlubiyet sonrası çekilerek, belki de Türk siyasetinde ilk kez koltuk sevdalısı olmadıklarını gösteriyor (seçimin ağır mağlubiyetinin zoraki baskısıyla da olsa), siyasal fazilet açısından iyi bir örnek oluşturuyordu.

Başarısızlıktan ders çıkarmak da, başarılı olunsa dahi zamanı geldiğinde bırakabilmek de bir fazilettir.

Son dönemlerde görüyoruz ki, Türkiye bu tür fazilet örneklerine yeterince hazır değil.

Koltuk sevdası çok ağır basıyor. İnsanın ağrına giden "koltuk sevdası"nın "hizmet aşkı" gibi takdim edilmesi, "daha iyi yapabilecekler var" anlayışının yerini "tek ben varım ve tek ben yaparım" anlayışına bırakması.

Bu tür siyasal hastalıkların hala geçerli olabilmesi toplumsal hafızamızın çok zayıf olmasından kaynaklanıyor.

En ağır yenilgileri, en büyük başarısızlıkları, en ciddi sorumsuzlukları haftalar değil, günler içinde unutuveriyoruz.

Kolektif hafızamız zayıf olunca ortalık "pişkinler"den geçilmiyor.

Herkesin yaptığı ya da yapamadığı yanına kâr kalıyor.

Eski sorunları çözemeyenlerin yeni sorunları çözme iddiasıyla ortaya çıkması ve bu çıkışı da büyük bir lütuf ve ihsan gibi bir edayla yapmaları çok hazindir.

Sağda ve solda görülen arayışlara, çıkışlara bir bakalım. Hangisi yeni bir fikir ile ve yeni bir aktörle ortaya çıkıyor?

Solun Rahşan Ecevit'li, Baykal'lı Karayalçın'lı oluşum arayışları mı; sağın Demirel'li, Yılmaz'lı, Bahçeli'li ittifak arayışları mı?

Hangisi yeni bir sol çizgi üretme derdinde ya da hangisi yeni bir merkez sağ fikriyatı peşinde?

Eski tas, eski hamam; eski şarkı, eski solistler...

Tüm bu cepheleşme ve ittifak arayışları içinde en akılcı davranışı Mehmet Ağar yaptı. Erdoğan'ı taziye için ilk arayan isimlerden olan Ağar, Rize'deki cenazeye de katıldı. Tabutun bir yanında Erdoğan, diğer yanında Ağar görüntüsü hem insani ilişkiler açısından son derece saygı duyulacak bir davranıştır, hem de siyaseten Ağar'ın kendisini bu tür cepheleşme eğilimlerden ayırması bağlamında son derece iyi bir taktiktir.

Baykal ve yandaşlarının Ak Partiyi vebalı gibi göstererek rejim krizi üzerinden cepheleşme üretme taktiğine karşı, Ağar'ın Erdoğan'a ciddi eleşterilerde bulunmasına rağmen böyle insani bir tavır sergilemesi hoş bir enstantanedir.

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi