T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 10 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
Bu küfür ve tazminat davalarına aklım hiç ermedi... Ayıptır söylemesi, çok tazminat ödedim. Mesela, bir tarihte, çok satışlı gazetelerden biri, zamanında Adalet Bakanlığı müsteşarlığı da yapmış değerli bir zatla ilgili "seks skandalı" haberleri yapmıştı. Müsteşar meğer çok çapkınmış. Olabilir. Çapkınlık, bazen, kimileri nezdinde övünülecek bir meziyettir de. Mümkün. Fakat, büyük çoğunluğu yalanlanmayan iddialar (bu iddiaları sıralamaya kalksam Yeni Şafak'ı poşet içinde almak zorunda kalırsınız), değerli müsteşarı görevinde "şaibeli" kılıyordu ve yazımda bu sözcüğü (şaibeli sözcüğünü) kullandığım için ağır bir tazminat cezasına çarptırıldım. Mahkeme kısa sürede neticelendi. Değerli müsteşar da parasını çatır çatır tahsil etti. Bu "çatır çatır tahsilata" bir örnek de, Ankara temsilcimiz Mehmet Ocaktan'dan verelim. Sakin bir insan olarak bilinen Ocaktan, geçen yıl, bir yazısında, bazı Yargıtay üyelerini, yemekte de kullanılan faydalı bir bitkiye benzetmişti. Hemen dava açıldı, mahkeme iki hafta gibi rekor bir sürede neticelendi ve arkadaşımız yasal faiziyle birlikte 100 küsur milyar lira tazminat cezasına çarptırıldı. Tahsilat da tabii çatır çatır oldu. Daha önce de yazmıştım: Hiç kimseyi mahkemeye vermedim. Vermem de. Küfredenlere gülüp geçtim. Bundan sonra da adliye adliye koşturacak halim yok. Adam küfrediyorsa, küfrediyordur. Bu onun düzeyini, kalitesini gösterir. Bu prensibimi bir tek mevkute için bozdum. Beni sürmanşetten "Utanması da yok" diye hedef gösteren saygın işadamı Aydın Doğan'ın bir gazetesini ve o gazetenin saygın bir yazarını mahkemeye verdim. Saygın yazar şunları yazmıştı: "İktidarın yalaka köpeği kemik bulmuş gibi havlıyor." Üçüncü yıla girdik, Emin Çölaşan'ın ifadesiyle "tık" yok. Bizim avukatların beceriksizliği mi, karşı tarafın ustalığı mı, mahkeme heyetinin ağırlığı mı, bilemiyorum. Kaldı ki, bizimkilerin beceriksiz olduğunu hiç zannetmiyorum; bilakis, tuttuğunu koparan arkadaşlar. Gel gör ki, bu davayı kazanamıyoruz. Birkaç yıl daha sürüncemede kalsa, dava zaman aşımına uğrayacak. Sadece bu satırların yazarı mı? Başbakan Erdoğan ve müsteşarı da açtıkları davaları kazanamıyorlar. Hadi Başbakan işi otomatiğe bağladı, neredeyse her şeye (kedi, kuş, sincap karikatürlerine bile) dava açıyor ve bence yanlış yapıyor. Peki müsteşar nasıl oluyor da açtığı davaları kaybediyor? Hatırlayacaksınız, vaktiyle Başbakan Erbakan'a "pez..." diye hakaret eden bir mütekait general, Erdoğan'ın müsteşarını "Cumhuriyet düşmanı" olmakla suçlamış, ağza alınmayacak laflar sıralamıştı. Müsteşar tazminat davası açtı ve kazandı. Ama bir üst mahkeme kararı bozdu. Bozma gerekçesindeki cümle çok ilginçti: "Müsteşarın görüşleri Anayasa'ya aykırı olduğu için..." Demek ki, Anayasa'ya aykırı görüş ileri sürmek, üçüncü kişilere "hakaret etme özgürlüğü" tanıyor... Küfür ve tazminat davalarında durum bu. Bakalım mahkemeler, Atatürk'ün evindeki hatıra defterine hükümet ve bakanlar kurulu aleyhinde edepsiz şeyler yazan yüksek orman mühendisi Fethi Dördüncü hakkında nasıl bir hüküm verecek? Sabah gazetesinin "Fethi Dede" diyerek, neredeyse cezadan muaf sevimli bir figür haline getirdiği 82'lik Fethi Dede hatıra defterine ne mi yazmıştı? "Bunlar kafir Atam, bunlar hırsız..." Mahkeme safahatını bilmem, ama, bir gün yolum Selanik'e düşürse, ben de aynı deftere şuna benzer şeyler yazmak istiyorum: "Kendilerini Atatürkçü diyenlere bir haller oldu Atam. Atatürkçülük, ne yazık ki, iyi eğitimli, ama ağzı bozuk mühendislere kaldı..."
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |