T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 10 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Kadına Sevgi ve Saygı

Meâl okumaya Merhum Ömer Rıza Doğrul'un ve Merhum Muhammed Hamdi Yazır'ın meâlleri ile başlamıştım. Meallerdeki bazı âyet karşılıkları beni rahatsız ediyordu. Her ne kadar - meselâ Ömer Rıza Doğrul'un meâlinde olduğu gibi - "çok mühim bir sebeple kadın dövülebilir, fakat ancak misvak ile vurulabilir" gibi açıklamalar varsa da bunlarla tatmin olamıyordum. 1975-76 yıllarına kadar, Nisa Suresi'nin 34. âyetinin anlamını çözememiştim. Kesin hatırlayamıyorum: 1975 veya 1976 yılında, Üniversiteli Kadınlar Derneği ve Hukukçu Kadınlar Derneği beni Pera Palas'da "İslâm'da Kadın" konusunda konuşmaya çağırdı. Bu sorunu çözemediğim için, içten dua ederek: "Allah'ım! Bana soru soracakların bu konuda basîreti bağlansın, ben İslâm'da kadına sevgi ve saygı ile muamele edilmesi emri olduğunu söylediğimde, kimse bana bu âyeti sormasın, çünkü ben daha bu sorunu zihnimde çözmüş değilim!" tarzında niyaz ettim. Oysa, "Allah'ım! Bu âyetin anlamı bana açılsın!" diye dua etmem gerekirdi. Buna rağmen duam kabul edildi ve orada toplanan vekarlı, iyi niyetli, İslâm'a saygılı, birçoğu Cumhuriyet Dönemi'ne küçük çocuk iken girmiş, tayyörlü-şapkalı, yüksek öğrenimli kadınların hiçbiri, söylediklerime bu âyeti zikrederek itiraz etmedi. Aksine, başta rahmetli Profesör Sârâ Akdik olmak üzere, çok duygulandılar ve tekrar görüşmek arzu ettiler. Nasip değilmiş. Bir daha Sârâ Hanım ile görüşemedim. Kabri pür-nür olsun. 1978'de bu kez yalnızca kadınların konuşacağı, erkeklere lütfen beşer dakîkalık katkılar için müsaade verileceği; Said Halim Paşa Yalısı'ndaki bir toplantıya çağırıldım. Bu toplantıda yapılacak konuşmaların özetini gözden geçirdiğimde "dehşetle" gördüm ki "Kadın İslâm'da ikinci sınıf insandır, kocanın karısını dövme hakkı vardır" görüşü; ertesi gün açıklanacak! Gitsem ne diyeceğim? Gitmesem, kendime bunun hesabını nasıl vereceğim! Bu kez içtenlikle şu niyazda bulundum: "Allah'ım! Benim için bu âyetinin anlamını kavramamı kolaylaştır!" Dualara icabet edeceğini vaad eden Allah, bir saat geçti veya geçmedi, bu âyetin manasını bana açtı. Sevinçten derhal şükran secdesine kapandım. Ertesi gün de yeri gelince yukarıdaki görüşü açıklamak için söz aldım. Maalesef bu toplantıda Sârâ Hanım benzeri hiçbir hanım yoktu. Ben "İslâm'da kadın dövülmez!" dediğim için, beni dinlemediler, kızgınlık sesleri çıkardılar ve içlerinden birisinin beni tanıyan bir hanıma toplantı sonrası şöyle dediğini haber aldım: "Aman ne gerici bir adam bu? Bir sopayla kadınlara hücum edin demediği kaldı!" Ne demeli idim ki alkışlasınlar veya -Allah göstermesin- Beyaz Hoca'ya yapıldığı gibi, ısırsınlar? Bunu da sonradan anladım: "Sayın konuşmacının hakkı var! İslâm'da kadın dövme emri vardır, bunun için de İslâm'ın -hâşâ- tutar tarafı yoktur" demeli idim! Yağma mı var? Bunu söyleyeyim de Din Günü'nde "ne olurdu Resûl ile yol tutsaydım, yazık bana, ne olurdu filânı dost edinmese idim!" diye feryad ederek Cehennem Uluslararası Hastahanesi yoğun bakım ünitesinin yolunu mu tutayım?

Bu günden sonra bu âyetin mânâsını herkese açıklamaya çalıştım. Son günlerde yine bu âyet zikredilerek kadınların gönlü İslâm'dan soğutulmaya çalışıldı. İnşaallah burada son kez tekrar bir açıklama yapacağım. Ey Azîzân! İşte başlarız söze:

1) İslâm, Evrensel Ahlâk ve Tabiî Hukuk'un öz kaynağı olarak, kadın ve erkeği insanlık onurunda eşit görür. "Kamusal alan"da erkeğe tanıdığı velâyeti, erkek ile aynı şartlarla, kadına da tanır. (Tevbe, 9/71)

2) Evli kadına, erkek eşe itaat ve ondan korkma borcunu yüklemez. Eşler arasına "Meveddet ve rahmet", "sevgi ve şefkat" koyar. (Rûm, 30/21)

3) Yüce Sevgili, hiçbir kadına, fiske dahî vurmadığı gibi, "Kadınlara şiddet kullananlar hayırlılarınız değildir" (onlarda hayır yoktur) ve "Kadınlara reyhan bitkisinin sapı ile dahî vuramazsınız!" buyurmuştur.

4) Kadınlardan da - erkeklerden olduğu gibi - kötüler çıkabileceği ve çıktığı, bunlar da İslâm'ın bu emir ve yasaklarını kötüye kullanıp, kocalarına şiddet uygulamaya, tırmalamaya vs. kalktıkları için, bu âyet, şu anlamda nâzil olmuştur: Erkek de, kadın da evlilik yükümlerine aykırı davranabilir. Buna "nüşûz" denir. Bu terimi sadece "kadının serkeşliği, itaatsizliği" anlamına almak aslâ doğru değildir. Kur'an-ı Kerim erkeğin de "nüşûz" halinde olabileceğini belirtmiştir.

5) Nüşûz halinde olan eşe karşı diğer eşin yapacağı, ağır bir ihlâl sözkonusu değilse, onunla konuşarak doğruya çağırmaktır.

6) Daha ağır bir ihlâl sözkonusu ise, yine kadın veya erkek eşin yapacağı, diğer tarafdan bir süre için "ayrılma"dır.

7) Bu ağır ihlâl, mağdur olan eş için artık evlilik birliğinin temelden sarsıldığını gösteriyorsa, son çare: Önce sulh teşebbüsüne başvurmak ve sonra da boşanmaktır. (Töre ve namus cinayeti denen olaylara da aslâ cevaz yoktur).

8) Nisa, 34'de birçok mealin aksine, "nüşûz"un (aykırı tutum veya davranış) derecesi ne olursa olsun, "tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" sıralaması yoktur. Sadece ve sadece, "kadın şiddete başvurduğu, erkek eşe saldırdığı" zaman, saldırı ile oranlı ve makul bir savunmaya ruhsat veren bir âyet sözkonusudur!

Allah aşkına, anlayın artık ey Azîzân!

Davul zurnaya tâkatim yoktur!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi