T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 5 OCAK 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Akif EMRE

Arnavutluk'ta 'çoğunluk olmak'

Bu yılın ilk gününde sabah namazı için Arnavutluk'un başkenti Tiran'daki Tabak Camii'ne gelenler dehşetle sarsıldı. Arnavutluktaki en önemli Osmanlı camilerinden birinin kapısı kırılarak girilmiş, Kur'an nüshaları, dua kitapları, halılar parçalanmış, duvarlar hakaret dolu yazılarla kirletilmiş haldeydi. Arnavutluk Müslümanlarının karşılaştığı ilk saldırı değildi bu şüphesiz. Ayrıca benzer biçimde eş zamanlı olarak bazı kiliselere de aşağılayıcı eylemlerin yapıldığı düşünüldüğünde ülkenin nasıl bir ortama çekilmek istendiği kendiliğinden ortaya çıkar.

Ancak Arnavutluk'taki durum camilere yönelik provokatif eylemle sınırlı olsa idi toplumu akl-ı selime davet etmenin yatıştırıcı olacağı düşünülebilirdi. Balkanlarda yaşanan etnik ve dini gerilimin her an bir çatışmaya dönüşme potansiyeli taşırken, görece bir sükunet sergileyen Arnavutluk'ta başka faktörler devrede.

Nüfusunun büyük kısmı Müslüman olan tek Balkan ülkesi olmasından, yani 'Müslümanların azınlık olmamalarından' kaynaklanan dini ve siyasi gerilim yaşanıyor. Balkanların diğer bölgelerinde Müslüman azınlıkların karşılaştıkları sorunları tersinden yaşayan Arnavutluktaki Müslümanlar, adeta çoğunluk oldukları için cezalandırılıyor. Müslümanlara bulundukları ülkede 'azınlık olarak yaşama'larını öğretmeye kalkan uluslararası sistem, Arnavutlara çoğunluk olarak yaşayamayacakları dersi vermek ister gibi. Gelişmelere bakarak, Bosna örneğinde olduğu gibi, adeta Müslüman ağırlıklı bağımsız bir birime izin verilmek istenmediği sonucu çıkarılabilir.

Arnavutluk'un siyasi ve ekonomik açıdan zayıf olması bölgedeki güçlerin iştahını kabartıyor. Özetle durum şu: Ülke nüfusunun büyük kısmını Müslümanlar oluşturmalarına rağmen devlette belirleyici kademeler Katolik ve Ortodoks unsurların elinde. İtalya ve Katolik kilisesinin siyasi ve parasal yatırımları toplumun dini ve kültürel aidiyetini değiştirmeye çalışırken kurumsal her türlü destekten yoksun Müslümanların temsilcileri dini, tarihi ve kültürel mirasa sahip çıkacak güçten yoksun.

Çoğunluk içinde azınlık haline getirilmeleri o kadar aleni ve de resmi hal aldı ki Cumhurbaşkanı Alfred Mouisiu "İslamın Arnavutlukta asli unsur olmadığı"nı söyleyerek halkını aşağılayabiliyor: Her Arnavut'un geçmişine inerseniz Hıristiyanlık bulursunuz. Her Müslüman Arnavutta 15 yüzyıllık Hıristiyanlık vardır ve ülkemizde Müslüman bir nüfus çoğunluğunun olduğu doğru değildir. Ayrıca bu dinsel bakış açısıyla her Arnavut kökeninde Hristiyandır."

Sorun sadece dini kimlik ve aidiyet tartışmasından ibaret değil. Bunun siyasi ve toplumsal yansıması, ekonomi ve siyaseti ele geçirmiş azınlığın toplumu aleni biçimde din değiştirmeye zorlamasıdır. Bunun önündeki en büyük engel hala ayakta kalabilen tarihi mirastır. Yıllardır yok edilmelerine rağmen silinemeyen Osmanlı eserleri buranın hem tarihini hem de kimliğinin işareti olması nedeniyle hedef gösterilmektedir.

Bosna'da insan kıyımıyla birlikte gerçekleştirilen tarih kıyımı çok aşikar olduğu için en azından uluslar arası düzeyde tepki görmüştü. Hiç olmazsa bazılarını daha sonra yeniden ayağa kalkması için girişimler oldu. Arnavutluk'ta ise sessiz bir kıyım devam ediyor ve halkın dini kimliği kadar tarihi aidiyetinin temsilcisi tarihi ve de dini eserler hedef teşkil ediyor.

Arnavutluk'un en önemli şehirlerinden İşkodra'daki Sultan Fatih Camii bu kampanyanın boy hedefi haline gelmiş durumda. Osmanlı eseri Rozofa kalesindeki bu caminin kiliseye çevrilmesi için kampanya başlatılması son örnek. Bu amaçla ABD büyük elçiliğinden Vatikan'a kadar pek çok merkezden kaynak aktarımı için yapılan girişimler karşısında müftülüğün girişimi tahmin edileceği üzere çok etkisiz... UNESCO gibi kuruluşların İslam öncesine ait yüzlerce eseri ihyasına fon akıtmasına karşın Osmanlı camilerinin harabe halinde tutulması yeterince uyarıcı olmalı.

Soru şu: Türkiye bu durumda kendi mirasına neden sahip çıkmıyor?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi