T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 5 OCAK 2006 PERŞEMBE | ||
|
Zaman zaman ağır aksak da yürüse, Türkiye'nin 50-60 yıllık bir demokrasi deneyimi var. Aynı zamanda da 40 yıllık bir Avrupa Birliği macerası bulunuyor. Şimdi ise, "AB'ye tam üyelik" için yürütülen zorlu müzakerelerin henüz başındayız. Şu ana kadar katettiğimiz aşamaların ve geldiğimiz yerin anlamı, aynı zamanda demokraside de bir olgunluğa işaret etmesi gerekiyor. Yani şu aşamadan sonra bir "üçüncü dünya ülkesi" gibi davranma lüksümüz olamaz ve de olmamalı. En azından temel "demokratik normlar" açısından Avrupa standartlarına yaklaşan bir Türkiye fotoğrafının varolduğunu kabul etmek durumundayız. Avrupa Birliği hedefi de, Türkiye'nin demokratikleşme rotası da bunun böyle olmasını emrediyor. Açıkçası, hem AB standartlarında bir demokrasi hedefleyip hem de "Türkiye'nin kendine has kuralları var" gibi "kapalı ülke" çağrışımları yapan bir tavır ve söylem içinde olamayız. Ama ne yazık ki burası Türkiye ve biz "antidemokratik geleneklerimiz"den bir türlü vazgeçemiyoruz. Mesela bizde, her cumhurbaşkanlığı seçiminde küçük çaplı krizler yaşanır ve ilgili ilgisiz herkesin kodlarındaki "antidemokratik virüsler" aktif hale dönüşür. Cumhurbaşkanlığı seçimine daha birbuçuk yıl var ama kavga şimdiden başladı bile... Normal demokratik ülkelerde bu işlerin böyle olmadığını biliyoruz. Oysa bizde cumhurbaşkanlığı seçimleri son derece 'kırıcı' ve 'incitici' boyutlarda seyreder ve neredeyse bir "rejim sorunu" olarak algılanır. Mesela bir, daha seçime birbuçuk yıl olmasına rağmen, kendisi de AK Parti iktidarının bir milletvekili olan Mehmet Dülger'in, "Emine Hanım eğer istiyorsa Çankaya Köşkü'ne çıkarken başını açar... Aksi bir duruma Türkiye hazır değil..." şeklinde absürd bir açıklamasıyla karşılaşıverirsiniz... İşte size tipik bir Türkiye örneği... Maalesef Türkiye'deki çoğu siyasetçinin ve de kendisini aydın olarak tanımlayanların büyük bir bölümünün "demokrasi kalitesi" bu kadar... Yani eldeki malzeme bu... Ne yazık ki Türkiye, bu insan malzemesiyle demokratikleşecek ve de Avrupa standartlarını yakalayacak. AK Partili Mehmet Dülger'in Sabah'a yaptığı konuşmayı okurken, yemin ediyorum kendimi bir "üçüncü dünya ülkesi"nde zannettim. Dülger diyor ki, "Önüme Milli Görüş ilkeleri koyarlarsa külahları değişiriz." Nasıl yani Sayın Dülger... Başbakan Tayyip Erdoğan Çankaya'ya aday olursa külahları mı değişeceksiniz? Kaldı ki, şu ana kadar Sayın Erdoğan'ın böyle bir açıklaması yok, belki niyeti de yok. Madem "üçüncü dünyacılık" yapacaksınız, bari varsayımlar üzerine yapmayın. Ayrıca siz kimsiniz ki, kimin nereye aday olup olmayacağına, kimin başını örtüp örtmeyeceğine karar verebiliyorsunuz. Gerçi sizin zihin yapınızın "yasakçı Türkiye şablonu"na ayarlı olduğu bilinmeyen bir durum değil. Ama neden şimdi? Doğrusu, tam da Sayın Süleyman Demirel'in son günlerde yaptığı açıklamaların hemen ardından, Demirel'in rahlei tedrisinden yetişmiş olan Mehmet Dülger'in bu açıklamaları biraz kafa karıştırıcı. Ayrıca burada, Demirel'in hep yanında yer alan Sayın Dülger'in bir kez olsun Demirel tarafından aday bile gösterilmediğini, "Düne kadar fikirleriyle mücadele ettim" dediği Başbakan Erdoğan'ın partisine geçince Meclis'e girebildiğini de belirtmek gerekiyor. Acaba diyorum, Sayın Dülger'in anlayışında böyle mi teşekkür ediliyor, yoksa Demirel'i çok mu özledi? Olabilir, ama biz hiç özlemedik...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |