|

Gezi Parkı''nda sosyolojinin kötüye kullanılması

Gösteriye katılan gençlerin doğum tarihlerinin aynı dönemlerde olması, onları ''sosyolojik kuşak'' yapmaz. Sosyolojik bir kuşağın olması için hükümet karşıtlığı da yeterli değildir! Sosyolojik kuşağın olabilmesi için ortak bir ideolojinin, kültürün, güçlü bağların, karşılıklı etkileşim kalıplarının ve iradenin olması gerekir.

Prof. Dr. Halil İbrahim Bahar
00:00 - 25/06/2013 Salı
Güncelleme: 22:08 - 24/06/2013 Pazartesi
Yeni Şafak
Gezi Parkı''nda sosyolojinin kötüye kullanılması
Gezi Parkı''nda sosyolojinin kötüye kullanılması

Sosyolojiye olan genel güvensizlik, toplumsal sorunların çözümünde sosyolojinin merkezi bir rol oynamasını engelledi. Güvensizliğin nedenlerinin başında, sosyologların değer yargılarından arınmış çalışmalar yapma konusunda yeterli özeni göstermemeleri gelmektedir. Ülkemizde henüz yetişkinlik dönemine geçemeyen sosyoloji, ''sosyal mühendislik yapanlar'' tarafından hep kötüye kullanıldı. Geçerliliği ve güvenilirliği olmayan araştırmalardan elde edilen verilerle toplumsal gerçek inşa edilmeye çalışıldı. Bu yüzden sosyolojik araştırmalara kuşkuyla bakıldı.

ZORLAMA DEĞERLENDİRME

Sosyolojiye yönelik kuşku, sosyolojik bakış açısının gelişmesini engellemekte. Sosyolojik bakış açısının olmaması, sosyal olguların sadece ''olay'' düzeyinde ele alınmasına neden olmakta. Bu da sosyal olguların açıklanmasında boşluğa neden olmaktadır. Bu boşluk, sosyolojiyi kendi ideolojik kurguları doğrultusunda araçsallaştırmak isteyenlere büyük bir fırsat vermektedir. Gezi Parkı gösterilerinin, park meselesinden, kitlesel bir siyasi muhalefete dönüştürülmesi sürecinde, bazı çevreler sosyolojiyi kendi ideolojileri çerçevesinde kötüye kullandılar. Sosyolojinin kötüye kullanılması geçmişte de yaşandı. Kalitatif çalışmalardan kantitatif sonuçlar bile elde edilmeye çalışılarak, sosyolojinin herkes tarafından bilinen genel kuralları yok sayıldı. Kalitatif verilerden toplumsal genellemelerin yapılmasına ve politik duruşlara, sosyolojik şemsiye altında meşruiyet sağlama çabalarına tanık olduk. Sözde ''mahalle baskısı'' ve ''Türkiye''nin Malezyalaşması'' kavramları akla gelen örnekler arasındadır.

Gezi Parkı olaylarıyla birlikte, sorunların nedenleri ve önlenmesine ilişkin sosyolojik bakış açısına olan ihtiyaç konusunda herkes hemfikir. Derinlemesine tartışılmasa da sosyoloji ile toplumsal olgular arasındaki ilişkilerden ilk kez bu kadar net söz edildi. Gezi olayları hakkında bilimsel yöntemlerden yoksun olarak elde edilen verilerden, zorlama sosyolojik değerlendirmeler yapılmakta. Yorumlara baktığımızda sosyolojinin ''olan''ı açıklama işlevinden uzaklaşıldığı ve olması istenenler hakkında açıklamalar yapıldığı görülmektedir.

SİYASET SOSYOLOJİSİ

Siyaset sosyolojisi toplumsal taleplerin ve eleştirilerin dikkate alınması gerektiğini vurgular. Bu bağlamda Başbakan Erdoğan Gezi olaylarının başındaki katı tutumunu bir taraf bırakarak, göstericilerin temsilcileriyle uzlaşmanın sağlanmasına yönelik uzun toplantılar yaptı. Toplumsal gösterilerin barışçıl gerçekleştirilmesi için taraflar arasında sorununun tanımı, nedenleri ve çözüm önerilerine yönelik oydaşma şart. Bu da karşılıklı iletişim kanallarının oluşturulmasını ve müzakereyi gerektiriyor. Göstericilerin her birinden ayrı bir ses çıktığını ve hükümetin müzakere adımlarının, göstericilerin uzlaşmaz tutumları nedeniyle yeterli sonuçlar üretmediğini görüyoruz. Göstericiler arasında güçlü toplumsal bağların ve normların olmayışı, gösterilerin şiddet eylemlerine dönüşmesine neden olmakta.

90''LAR KUŞAĞI

Gezi Parkı gösterilerine katılan gençler efsaneleştirilerek sosyoloji bir kez daha kötüye kullanıldı. Bazı yazarlar geçerli ve güvenilir veriler olmadan politik sonuçlara ulaşmak adına 90''lar kuşağı denen yeni bir kuşak inşa ettiler! Ne oluyor demeye kalmadan, McDonald''s ürünleri gibi ''arabadan sipariş'' şip-şak veriler ortalığa saçıldı. 76 milyon nüfus içinde Gezi Parkı''nda kümeleşen 3 bin kişilik bir örneklemin Türkiye''nin genelini yansıttığı yanılgısına kapıldılar.

Biyolojik kuşak olan 90''ların, sosyal kuşak olarak adlandırılması ve siyasal değişimin bu gençler üzerinden gerçekleştirilmesi planı tutmadı. Gösteriye katılan gençlerin doğum tarihlerinin aynı dönemlerde olması, onları ''sosyolojik kuşak'' yapmaz. Sosyolojik bir kuşağın olması için hükümet karşıtlığı da yeterli değildir! Sosyolojik kuşağın olabilmesi için ortak bir ideolojinin, kültürün, güçlü bağların, karşılıklı etkileşim kalıplarının ve iradenin olması gerekir.

SİYASAL ÇATIŞMA

Hükümeti sosyoloji bilmemekle eleştiren Gezi Parkı kurgucularının sosyoloji cahili oldukları ortaya çıktı. Büyük işler küçük çocuklarla gerçekleşmez. Baudrillard, kültür devrimiyle kitlelerin pasifleştiğini, tüm anlamları, bilgileri, iletişimi ve mesajları yutan kara bir delik haline geldiğini söylüyor. Küçükler daha olup biteni anlamadan akıntıya kapılarak, hızlı tepkiler vermekte. Büyüklerin siyasal çatışmalarına küçüklerin dahil edilmesi, demokrasiye vurulan büyük bir darbedir. Kişisel ve toplumsal gelişimlerini tamamlamamış çocukların gösterilerde ve eylemlerde yer alması, onların demokrasi bilincine katkı sağlamaz. Aksine çocukların bu kara deliklerde kaybolma ve kaybetme ihtimalleri çok yüksek. Çocuklar olaylara çok taraflı ve bütüncül bakmayı bilmediklerinden, politik çatışmanın içine erken atılmaları onlarda güçlü bir ''biz'' ve ''öteki''ni üretir.

SOSYOLOJİDEN KORKMAMALI

Kökü hem dışarıda hem de içeride olan Gezi olaylarını kavramsal bir çerçeveye oturtmak zor. Gezi olaylarında herkes görmek isteğini görüyor. Bu yüzden Gezi Parkı hakkında bilimsel veriler olmaksızın olayların ve olguların değerlendirilmesi, kişisel görüşlerin yansıtılmasından öteye gitmemekte. Olayları doğru anlamlandırma çabası, büyük bir adım olacaktır. Bunun için sosyolojiden korkmamalı, işlevsel ve faydacı bir araç olarak sosyolojin bilimsel yöntemlerinden ve verilerinden toplum adına yararlanmalı. Kişisel çıkar uğruna Gezi Parkı''nda katledilen sosyolojiyi, toplumsal fayda adına yeniden diriltmek hepimizin boynunun borcudur.

11 yıl önce