YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

12 Eylül keyfi

Bugün 12 Eylül darbesinin 20. yıldönümü. Keşke, tam yirmi yıl önce bir neslin gençliğini alıp götürmüş, yaşanmış-bitmiş bir hikayeden bahsediyor olsaydık. Çoğunun hayıflandığı, üstünden atmak istediği kötü bir anı; bir an önce uyanıp rahatlamak istediği bir gecenin kâbusundan ibaret olsaydı.

Oysa, 2000 'Türkiye'sinin "göçmenler"i için 12 Eylül, toplumsal hafızamızda yer eden geçmişe ait kötü bir anı olmaktan öteye anlamlar içeriyor. Sanıldığı gibi ya da ısrarla verilmek istenen görüntünün aksine, 12 Eylül, bireysel deneyimi açısından acılı yanlarını yaşayanlar için bile kurtulmak istenilen, üstünden sıyırıp atmak istediği bir daha tekrarlanmayacak bir "kâbus" değil. Hatta siyasal ve toplumsal bilincimizin derinliklerinde yatan, zaman zaman mahçup edayla, zaman zaman da küstah tavırlarla yeniden yaşamayı özlediğimiz bir tür günah; formel ilişkilerin dışında şeytanla başbaşa kalmanın heyecanını tattıran bir günah.

Eğer 12 Eylül'ü yaşayan biri olarak 28 Şubat gibi bir deneyimi yaşamamış olsaydım, 20 yıl öncesini lanetle ananların ilençlerine inanmam mümkün olabilirdi. Ancak, lanetlenen, "Keşke yaşamasaydık" denilen 12 Eylül; pekçoğu için kendimize ait olmayan ama gerektiğinde kullanılan, "elinin kiri" olmaya teşne bir lanetli makamında. Bakmayın lanetler yağdırıldığına, gençliklerinin nasıl harcanmış olduğuna ilişkin yakınmalarına, kıyılan arkadaşlarının ardından gözyaşı dökmelerine... 12 Eylül sayesinde ya da 12 Eylül edebiyatı sayesinde kazandıkları konumların ve de siyaset anlayışının ele geçirdiği mevzilerin bilincinde ve dahi farkındalar aslında.

Kamusal alanı kamuya bırakmayacak kadar devletin tümüyle doldurmuş olmasından kaynaklanıyor tüm 12 Eylül memnuniyeti. Bu mutluluğun nedeni, sadece devletin kamusal alanı tümüyle doldurması ya da sivil inisiyatife yer bırakmaması değil; daha da ilerisi, siyasetin bizzat kendisinin sivil olmaktan çıkarılmasından duyulan bir tür siyasal/toplumsal haz söz konusu.

Siyaset bir yanda üniformalı bir renge bürünürken postmodern darbenin giydirdiği kostümün üstümüzde iyi durduğunu farkettik. Darbeciliğin topluma giydirdiği kimliği, devletin sahiplerinin yürüttüğü tarzı siyaseti, daha da önemlisi, vatanın gerçek sahiplerinin kimler olduğunu, pekiştirdikleri iktidar alanlarını hep birlikte yeniden farkettik!

McCarthy yöntemlerini kurtuluş reçetesi gibi benimseyen erbabı siyaset ve de erbabı medyanın, günaha girmeden suç işleyenlere özgü vicdan rahatlığı veriyor Eylül edebiyatı. Siyasetin, devlet vatandaş ilişkisini tehlike tanımına sıkıştıran resmi elitin "global" hazlarına cevap veren, anti militarist özlemlerin buluştuğu ana tekabül ediyor. O kadar.

12 Eylül, postmodern darbenin tüm kazanımlarına (!) dört elle sarılan demokrasi ve hürriyet âşıklarının vicdanlarını temizleyen bir işlev yüklendi kısacası.

Evet eğer 28 Şubat'ı yaşamamış olsaydık, nice 12 Eylül "mazlumu"nun/mağdurunun döktüğü gözyaşından etkilenebilirdik. 12 Eylül karşıtlığı, memleketin neredeyse tümünü tehdit algılaması çerçevesine alanlara, evin dışındaki tüm alanları devlete ait kamusal alan görenlere alkış tutmanın kamuflajı haline geldi artık.

12 Eylül üzerine timsah gözyaşı dökenler 12 Eylül aşkından kolay kolay vazgeçmezler.


12 EYLÜL 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Akif Emre

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...