YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Her anne kadar, belki daha da fazla...

Herkesin annesi güzeldir; benim annem sanki herkesinkinden daha güzeldi. Kendisini telli-duvaklı gelin olarak görmüş olamam elbette; ancak benim için hafifçe açılan kefenden gördüğüm 'ölü-yüzü' hiç de soğuk gelmedi bana; telli-duvaklı güzel bir gelin yüzüydü o...

Her anne müşfik ve sevecendir, ya da ben öyle sanıyorum; benimki ise en öfkeli ânında bile eli kalkmayan, kötü bir söz söylemeyen, söylemek istese de beceremeyen bir anneydi. Kocası müşkülpesent, talepkâr üç erkek çocuk büyüten bir anneden beklenmeyecek -yoksa beklenmesi gereken mi demeliydim?- kadar yumuşaktı... Meşakkatli son günlerini yakından izleyen kardeşimin, annemin bir kaç yıldır yaşadığı sağlık sorunlarının sebebini sorgulayan cümleme verdiği, "Belki de gençliğinde saçını bizler için süpürge etmesi yüzünden" cevabı bende de olması gereken -olmadığı için utandığım- bir vicdan muhasebesini yansıtıyordu.

Geniş bir çevre, her geçen gün büyüyen zaten büyük bir ailenin her ferdinin derdiyle ilgilenme, sorunlarını çözme çabası... Kocasının arkadaşları ve dostları... Oğullarının önce arkadaşları, çoluk-çocuğa karıştıktan sonra aileleri... Yeğenler, kuzenler, torunlar ve onların arkadaşları... Babamın yakın bir dostu, onsuz geçecek ilk gece, "Biz onun şefkatli ilgisini her zaman üzerimizde hissettik" cümlesini ortaya sarf ederken etrafıma baktım, her tanıdığı söyleneni onaylıyordu...

Bir gün de sıradan bir iş yapsın; hayır... İyice düşkünleştiği âna kadar, evin bütününe, mutfağa o egemendi. Ne de güzel yemek pişirirdi... Onsuz geçecek ilk geceyi şereflendiren dostlar sohbetinden bir anekdot: Nereden başlamışsa başlamış, bizler yemek ve restoran muhabbeti sürdürürken, kayınpederim, "Güzel yemek denildiğinde, benim aklıma, annenin yemekleri gelir" deyiverdi... O anda, her 'eve' (yani İzmir'e) koşuşumun ardındaki bir diğer 'motif' de burun direğimi sızlatan bir tad olarak yüzüme çarpıverdi...

Bir hafta önce "Bir şeyler olabilir" uyarısıyla uçarak koştuğum hastanede aldatıcı bir iyilik içerisinde görmüştüm onu. Bana, "Galiba kendi bedduamın kurbanıyım" diye yakındı. Sıkıntı bastığında, bizlere duyurmadan, "Allah'ım" diye dua edermiş, "Şunları doğuya-batıya gönder de, benim kıymetimi bilsinler..." Sadece bu yaz üç kez yanına gittiğimiz halde "Bu yıl hiç gelmediniz" diye takazada bulundu...

İnsan belleği muazzam bir muamma. Annem, sağlığı iyice bozulana kadar, "Ben radar gibi kadınım" diye övünürdü ve haklı övüncünün ardında, çevresindeki kalabalık insan yumağını birbirine dolandırmadan ve kimseyi kırmaksızın idare etmesi yatardı. Oysa, son demlerinde, zaman zaman uygun notalarla şahane sesler çıkartan, bazen de takılıp hep aynı nakaratı tekrarlayan bozuk bir plağa dönmüştü belleği... Bize hoş gelse de kendisini rahatsız eden bu durumun fena halde farkındaydı; bir gün, "Üzme canını anne; senin rahatsızlığını yaşadığını belli etmemeye çalışarak ayakta kalan siyasi liderler var" dediğimde şaşırmış ve rahatlamıştı...

Babamın işi gerçekten zor. Ondan hiç beklenmeyecek sabırlı ve onurlu bir yol arkadaşlığını eksilmeyen ilgisiyle sürdürdü. Çay pişirmesini bile bilmeyen 'klasik Türk erkeği' gitti, kendisini erken emekli etmiş, mutfaktan çıkmayan değişik bir 'eş' tipi karşımıza çıkmıştı. Bir aile dostumuz, etrafa bakıp, "Pek çok evlilikten çok farklı bir ilişki düzeyi tutturmuşlardı" dedi annemle babamın 51 yıllık beraberlikleri için...

Dünyada en karmaşık ilişki türü, bana sorarsanız, karı-koca arasındakidir. Karşılıklı çıkarı ortadan kaldırdığınızda geriye kalan ilişkiyi sürdürmeye yetmez; sadece çıkar üzerine oturan ilişki ise -rezilliktir... Aile bağları en karmaşık holding yapısını andırır; buna rağmen aile fertlerini birarada tutan, iyi günde de kötü günde de birbirine tutkallayan mânevî bağı ihmal etmeye gelmez... Annem, son günlerini, kendisiyle eşi, kendisiyle çocukları arasındaki bağları muhasebeye tâbi tutmakla geçirmiş gibiydi...

Babam, hayata veda etmesinden önceki son bir kaç dakikayı anlatırken gözyaşlarını tutamadı. Herhalde hastalık dönemini kastederek, "Ben sana çok çektirdim, hakkını helâl et" demiş annem... Henüz ölüm alâmetleri belirmediği, hepimizin yaşayacağı umuduna sahip olduğumuz bir sırada gelen bu helâlleşme teklifine, babam, "Helâl olsun, esas senin bizlerde hakkın büyük, senin helâllığın gerek" cevabını vermiş... Beş dakika sonra, ağzında 'kelime-i şehadet'le ruhunu teslim etmiş annem...

Ölüm her insana farklı bir şeyler hatırlatır. Bana, bir çok başka şeyle birlikte bir de ölüm ânının ve sonrasının huzurunu hatırlatacak bundan böyle... Türkiye'de yaşayanların pek çok sorunu olabilir, resmi makamlarda anlayışsızlıkla karşılaşılabilir; ancak ölenin bu ülkede sahibi var ve işleri en güzel bir biçimde görülüyor...

Annem, son yolculuğuna anlayışlı doktorların bir saate yakın süren yaşatma mücadelesiyle çıktı... Defin için gerekli işlemler pürüzsüz tamamlandı... Mezar seçiminde hiçbir sorun yaşanmadı... Sevenleri cenazesine koştu... Onsuz geçen gece, evi, hakkında hep hayır konuşan aile fertleri ve tanıdıklarla dolup taştı... Şimdi de, dünyanın belki de en şirin kabristanında, denize nâzır bir tepecikte, rahmetine inandığı Rabbi'nin huzurunda...

Her anne cennete lâyıktır, benim annem fazlasıyla lâyıktı... Allah rahmet eylesin...


12 EYLÜL 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...